"Ah, çok ilginç bir soru bu ama hayır," dedi karşımdaki sırada oturarak beyaz saçlarından bir tutamı işaret parmağına dolarken Mirajane. Hemen yanında yakın arkadaşlarımdan biri olarak nitelendirebileceğim şeytanın sevgilisi Laxus duruyordu. "O sırada matematik dersindeydim ve dışarı çıkmam imkansızdı. Zaten birinci sınıfların katında pek dolanmıyorum kardeşim vefat ettiğinden beri."
Gajeel, acı dolu anılarını dile getiren Mirajane'den sonra tıpkı bir öküz gibi kollarını göğsünün hemen üzerinde birleştirmiş ve her yer piercing dolu suratıyla sinir bozucu bir şekilde gülmüştü. "Burada dönen her neyse sikimde bile değil, anlıyor musunuz?" dediğinde nedense şüpheli görünmüştü gözüme, belki de suçluya benzeyen tipi nedeniyle onu yargılıyordum ama umurumda değildi. Zaten ona vurmak istiyordum şu anda. "Salın beni. Levy ile halletmem gereken işler var. Koca kafalı Lyon ile vakit kaybedemem."
"En azından büyük olan bir yerim var." dediğimde ortadaki ciddiyet bozulmuştu ve herkes bir anlığına kabadayı Gajeel'ı unutarak kıkırdamıştı. "Lanet olsun! Sabahtan beri sormadığım yer kalmadı, neden kimse görmedi bu işi?" Desem de, beni tınlayan olmamıştı.
"Neden merak ediyorsun?" dedi en sonunda Natsu, ellerini okul pantolonu giymesi gereken yerde giydiği bol eşofmanın ceplerine atarken. "Yani, aptal bir not işte. Bedava not bulmuşsun ve hala sabahın sekizinde bizi buraya toplayıp dırdır ediyorsun. Bedava notu kabullenip geçsene!"
Lucy, sevgilisinin yarım yamalak bağlanmış kravatını sıkarken sırtını bana dönmüş ve yine şüpheli olabilecek bir ses tonuyla mırıldanmıştı. "Natsu haklı. Bedavaya not kaptın. Bu olayın peşini bırak da şükret. Madem bu kadar huysuzsun bari notları bize ver de yararlanalım."
Bir süre daha yalnızca boş konuşmalar yaptık, herkes benden bir şey saklıyor gibi hissediyordum fakat hissetmiyordum da; öyle tuhaf bir durumdaydım ki kafam çok karışmıştı. Zeki ve kurnaz olduğumu sanarken herkes tarafından oynanılan bir oyunun içinde aptal konumuna düşmüştüm.
Ders zilinin çalmasıyla hepimiz sınıflarımıza gitmiştik. Huzursuzca sıramda otururken günün bitmesini dilemiştim, eve gitmek için yalvarırken bulmuştum kendimi tarih dersinin sonlarına doğru. Her ne kadar okul birincisi olmaya yaklaşsam da şu boktan tarih dersine asla tahammülüm yoktu.
"Şimdi düşündüm de akşamdan kalma olmak ve bu sebeple okula gelmemek güzeldi."
Okul çıkışı her şeyi çantamın içine belli bir düzene göre yerleştirdikten sonra bu yavaşlığım sebebiyle sınıftan çıkan son kişi ben olmuştum, bundan çok şikayetçi değildim çünkü titizlik her şeyden önce gelirdi ve okuldan geç çıkmak öğrenciler tarafından merdivende ezilmemek anlamına geliyordu. Okulun zemin katının koridorunda kapıya doğru yürürken o izlenme hissi tekrar tüm gücüyle bastırsa da bozmadım duruşumu, bir süre sonra sanki normalmiş gibi davranmaya başlamıştım zaten. Elbette bu yaşanan her şeyi kabul ettiğim anlamına gelmezdi. Adeta sürünerek gittiğim yolda bir anda benden boyut olarak bir hayli ufak tefek bir kıza çarpınca ikimiz de sarsılmıştık. Omzunun üç parmak altında biten mavi, dalgalı saçları gözümü öyle almıştı ki aptal gibi olduğum yerde durdum bir anlığına. Sebepsizce tüm o izlenme hissi kaybolmuştu ve kızın sakin aurası sebebiyle tüm vücudum adeta huzura ermişti. Neydi bu şimdi? Büyük, mavi gözleri benimkilerle şaşkınlık içinde buluşurken hafif dolgun olan dudağının alt kısmını ısırmıştı. Yere düşen lacivert şapkasını kafasına geçirerek ilerlemeye başladı. Orada öylece dikilip dik dik ona baktığımdan sinirlenmişti sanırım.
Aceleyle peşinden giderken, "Üzgünüm!" diye seslendim fakat olduğu yerde kısa bir süre durup cevap vermeden yürümeye devam etmişti. "Sen iyi misin? Bir yerine bir şey oldu mu?"
Cevap vermemişti elbette benim gibi bir öküze. Böylesine güzel bir kızın varlığından daha önce haberdar olmadığım için kızdım kendime, nasıl böyle bir mücevheri kaçırmıştım? Keşke aval aval onu izlemek yerine daha önce bu soruları ona sorsaydım da bir iki cümle etme şansımız olsaydı.
Telefonuma gelen bir mesaj ile tekrar yerimden sıçradım. Hala kızın arkasından baktığımı fark etmemiştim.
Bilinmeyen Numara: Beni aldatıyor musun yoksa Lyon? O kızın arkasından ağzını sulandırarak bakıyo'n.
Lyon: Oluşturmaya çalıştığın kafiye gerçekten de bok gibiyi bu sefer:(
Bilinmeyen Numara: Buna kırıldım, buz prensim.
Lyon: Buz prensi mi??? Ne alaka?
Bilinmeyen Numara: Yapma ama
Bilinmeyen Numara: Bence kesinlikle dışarıdan nasıl göründüğünü biliyorsun, en azından yakışıklısın ve bunun farkında olan birisin
Bilinmeyen Numara: En tehlikeli erkek tipi yani
Bilinmeyen Numara: Kanımda dolaşan su damlaları senin sayende dondu
Bilinmeyen Numara: Bakışların, yüz ifaden, tavırların... Her şeyin o kadar soğuk ki bu da seni buz prensi yapmaya yetiyor:((
Bilinmeyen Numara: Bunu seviyorum:)))
Bilinmeyen Numara: Neyse, konumuza dönelim!
Bilinmeyen Numara: Ben sana bu kadar bağlıyken o çarptığın kız hakkında bu kadar uzun süre düşünmen beni kırıyor:(((((((((((
Lyon: Onun hakkında düşündüğümü de nereden çıkarıyorsun?
Lyon: Basit bir kızdı sadece, benim için özel biri olamaz ki kimse
Bilinmeyen Numara: Onun basit bir kız olmasına sevindim
Bilinmeyen Numara: Demek isterdim:)
Bilinmeyen Numara: Onun basit bir kız olmadığı bu kadar belli olmasaydı eğer:)
Bilinmeyen Numara: Neyse, aşk rakiplerini ortadan kaldırmak benim görevim
Lyon: Vay be
Lyon: Beni bu kadar iyi tanıyor olman korkmama sebep oluyor dhudasjkasd
Lyon: Peşimi bırakma zamanın gelmedi mi? Kendin diyo'sun kıza yer gibi baktın diye
Bilinmeyen Numara: Yooo, peşini neden bırakayım ki?
Bilinmeyen Numara: Asıl benim zamanım şimdi geldi:)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ice prince - lyvia texting
FanfictionLyon x Juvia textingi, düz yazı da içerir. Bilinmeyen Numara: Lyon, bu deli aşıktan gerçekten de korkuyor musun sen yoksa? Bilinmeyen Numara: Seni korkutan şey ben miyim yoksa gecelik ilişkileri bırakıp o ani tek kişiye bağlanma arzusunun korkusu mu...