Herkese upuzuuun bir aradan sonra tekrar merhaba. Biliyorum çok zaman oldu yazmayalı ama hem yaşadıklarım hemde "Benim Adım Anka" ya olan soğuk tutumum sebebiyle bir türlü yeni bölüm yazamadım. Bilmeyenler olabilir belki ama kendi hikayem olmasına rağmen pek de ısınamamıştım hikayeme ama şimdi aramızdaki sorunları aştık diyebilirim. Sizlere sıkılmayacağınızdan emin olduğum güzel bir bölüm paylaşmak istedim. Ha bu arada paylaştığım şarkıyı YouTube'ta gezinirken bir anda buldum ve çok beğendim. Bu bölüme de çok yakışacağını düşündüm. Böyle güzel bir parçayla geri dönüş yapayım dedim.Umarım beğenirsiniz, bir sonraki bölüme kadar görüşmek üzere. :)
"Pekala, sakın kıpırdama!" fırçamı tuvalin üzerinde son kez gezdirdim ve elimi kaldırıp mutlulukla eserime baktım. Karşımda Mert'in tıpkısının aynısı duruyordu. Size birazcık yetenekli olduğumdan bahsetmiş miydim? Sanırım evet.
Çizim konusunda iyiydim, bu konuda asla böbürlenmezdim ama iyi olduğumu biliyordum. Son yaklaşık 2 haftadır çok büyük sıkıntılar içerisindeydim. Ailemi tanımadığımı fark etmiş, üstüne bir de terk edildiğimi öğrenmiştim. Erkek arkadaşımın hayatımla ilgili her şeyden haberi varken bense sahte bir gösterinin yanlış repliğini okuyan başrol oyuncusuymuşum. Utanmasam kim olduğumu bile bilmeyecek haldeymişim ama sağolsunlar en azından adımı falan doğru biliyormuşum.
Olayları tiye almaya başlamıştım. Bu da yaşadıklarımın beni getirmiş olduğu kısımdı işte. Bazen kendi kendime gülmeye başlıyor bazense en ufak bir şeye ağlarken buluyordum kendimi. Dengem altüst olmuştu, hoş bir dengem var mıydı onu da bilmiyordum ya. Ama iyi haber, eskisine göre daha az kabus görür olmuştum. Mert bana her gece sıkı sıkı sarılıyordu özellikle kabus gördüğümdeyse beni sakince uyandırıyor, terlemiş saçlarımı geriye atıyor ve bana sessiz bir ninni söyleyerek rahatlamamı ve en azından normal bir uyku çekmemi sağlıyordu. Düşünmüyor değildim. Çok fazla düşünüyordum. Her şeyi düşünüyordum.
Neden ben?
Neden benim ailem? Neden benim babam?
Kim bu babamın peşinde olan adamlar?
Annem beni bırakmak zorunda mıydı?
Annem gerçek mi?
Ben gerçek miyim?
Gerçek olduğuma inanamıyorum.
Her şeyim yalan benim..
Kriz geçirmeme sebep olan, babamı ve daha sonradan beni soran adamlar bir daha gelmediler. Mert'le ikimiz sanki o olay hiç yaşanmamış gibi davranmaya çalışıyorduk. Arada patlak verdiğimiz oluyordu ama toparlıyorduk bir şekilde. Hastalığım deseniz, bilmiyorum aynıydı işte. Umrumda değildi zaten. Öleceksem bile ne zaman ve nasıl öleceğimi bilmek, düşünmek dahi istemiyordum artık. Ölecek olmamın kimseye bi zararı ya da bir faydası olmayacaktı çünkü. Ben bir hiçtim. Bunu kabul etmiştim. Tek korkum ben öldükten sonra Mert'in yalnız kalmasıydı. Yeni bir hayata başlamalıydı.
Ona " Ben öldükten sonsuza dek beni sev! Kimseye aşık olma! Otur oturduğun yerde evden bile dışarı adımını atma! Gerekirse sende öl, peşimden gel. Dünya sana yar olmaz bensiz!" diyecek halim yoktu.
o Kadar bencil olmamalıydım değil mi? Şaka. Mert'i özgür bırakacaktım gittikten sonra. Biliyordum, hedefleri vardı geleceğe dair. O hedeflerin o güzel hayallerin içinde bende vardım bunu da biliyordum ama o zamana kadar ben hayatta olur muydum bundan emin değildim işte. Bensiz de yaşamalıydı Mert.
"Bitmedi mi? Hadi, ağaç oldum burada!"
Sırıtarak başımı kaldırdım ve çizeyim diye poz vermiş Mert'e baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİM ADIM ANKA
Teen FictionBenim adım Anka. Şu bildiğiniz Harry Potter ve Anka Kuşu'ndaki Anka. İsmim o efsanevi kuştan geliyor. Çok yaratıcı annem sağ olsun Türk geleneklerine tüm gücüyle karşı çıkmış ve bana mitolojik bir yaratığın ismini vermiş. Babamsa yurdum insanı bu...