Umarım beklediğinize değer, lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin. Sizi seviyorum. :))
İlk hafta boyunca Mert okul çıkışı sürekli ziyaretime geliyordu ve her gelişinde elinde farklı bir film oluyordu. Birlikte yemek yedikten sonra filmi açıyor ve ben sıkılana kadar izlemeye devam ediyorduk. Bazen film çok sarıyordu ve iki kere izliyorduk. Bazen de yalnız bir film kesmiyor, kelime oyunu oynuyor veya odama çıkıp o benim yatağıma yatıp kitap okuyor ya da müzik dinliyor ben de resim çiziyordum. En sonunda ben uyuyordum ve Mert’te gidiyordu.
İkinci hafta filmlerimize devam ettik fakat çok sıkılıp bırakıyorduk. Yapacak daha iyi bir şeye ihtiyacımız vardı. Havalar iyice soğuduğu ve tedavim gecikip de hala tekerlekli sandalyeyle hareket edebildiğim için evden çıkamıyorduk. Bileğim çok geç iyileşiyordu. Doktor kontrolüne gittiğimde adam endişeyle gözlerini röntgen filmimden kaldırmış ve anneme bakmıştı.
“Müge Hanım sizi endişelendirmek istemiyorum fakat beklenmedik bir problem var gibi duruyor. Anka’nın bileği çok yavaş iyileşiyor ve bu korkarım ki normal değil.” Demişti.
Annemse endişeyle bana dönmüş ve saçlarımı okşamıştı.Demek normal değildi ha.. Belki de vücudumda bir problem vardı? Belki de ben normal değildim? Gene de korkmamıştım nasıl olsa doğduğumdan beri aynı vücuda, aynı yapıya sahiptim. Hastaysam da tedavisi bulunurdu.
Doktorun söylediklerini Mert’e anlattığımda yatakta yatıyor ve bir müzik dergisine bakınıyordum. Piyasaya baya yeni şarkıcı çıkmıştı en kısa zamanda YouTube’dan şarkılarını dinlemeliydim. Mert yanıma yatmış ve bana sarılarak hasta olmadığımdan emin olduğunu sadece bir aksilik çıktığını söylemişti. Hasta olsam bile çokta umrumda değildi aslında. Hastalıkları pek umursamazdım özellikle çok şiddetli rahatsızlanmadığım sürece ilaç kullanmazdım. Yapım böyleydi.
Elimden müzik dergisini çekip kendi bakmaya başladı. Cuma akşamıydı ve Mert benim yoğun isteğim üzerine bende kalacaktı. Dün geceden kararlaştırdığımız için pijamalarını da yanında getirmişti. Zaten pijama dediğimde gri bir eşofman ve siyah düz bir tişörtten oluşuyordu.
“Hey! Dergimi geri ver!”
Bir anda gaza gelip ayağa fırladı ve odanın diğer köşesine koşarak “Yiyosa gelip alsana” dedi.
“Ha-ha-ha çok komikmiş. Şimdi beni kaldırtma da dergiyi geri getir.”
“Mert! Dergiyi ver ya!”
“Bağırmadan nazikçe isteyebilirsin.” Kurnazca gülümsüyordu ve yaslandığı duvardan dergiyi açıp yalancıktan incelemeye başladı. Bütün eğlencesi beni sinir etmekti.
“Hah! Yani senin nazikçe dergiyi elimden çekmiş olman gibi mi. Evet Mert baya nazik çocuksun şimdi dergimi bana geri ver.”
“Hadi ama Hazalcık. Ayağa kalk. Kendini şu hasta işine baya kaptırdın. Baksana şimdiden kilo aldın bile..”
“NE!” Ağzım açık ona bakıyordum. Benimle resmen oyun oynuyordu. Kilo mu almıştım. Hayır. Almış olamazdım. Almamalıydım. Ay hayır ya….
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİM ADIM ANKA
Teen FictionBenim adım Anka. Şu bildiğiniz Harry Potter ve Anka Kuşu'ndaki Anka. İsmim o efsanevi kuştan geliyor. Çok yaratıcı annem sağ olsun Türk geleneklerine tüm gücüyle karşı çıkmış ve bana mitolojik bir yaratığın ismini vermiş. Babamsa yurdum insanı bu...