11.Bölüm: Benimle misin?

97 21 19
                                    

Canım okurlarım, sizden çok ama çok özür diliyorum. Bölüm biraz geç geldi. Bazı sorunlardan dolayı biraz geç yazdım. Umarım beğenirsiniz.
            Sizi çok seven yazarınız.💕    

"Umudunu kaybetmiş bir bedenin ruhu da kaybolmuştur."

Gök yüzündeki kara bulutlar gibi içimde kapkaranlık olmuştu.
Camın önüne koyduğum kahve fincanımı iki elle kavradım.
Ve büyük bir yudum aldım. Bu yağmurlu günde iyi gelmişti.
Dışarıyı seyrettiğim camın alt kısımları buğulanmaya başlamıştı. Sağ elimin işaret parmağıyla cama tek bir şey yazdım;

"Annem."

Yağmur damlaları diğer taraftan cama çarpıp süzülüyorlardı. Doğa benim yerimede ağlıyordu desenize. Burdan çok uzaklara gitmek istiyordum. Annemlere olan özlemim o kadar artmıştı ki.

Ama artık umut kırıntısı bile yoktu içimde. Gözlerim dolmaya başlamıştı bile. Okulumda gitti. O kadar emek heba oldu. 11.sınıfı tekrar okumak zorunda kalacaktım. Ve bunun İzmir Fen Lisesi'nde olmayacağı kesindi. İzmir'e hayallerimi gerçekleştirmek için gelmiştim. Fakat benim hayallerim ölümüm oldu. Dışarıyı seyrederek başımı duvara yasladım. Ve gözlerimi kapattım. Hayal kurmayı elimden alamazdı değil mi? Bunların hiçbirinin gerçek olmadığını düşlemek, Berk ile atışmalarımı, babama sarılmayı özledim. Teyzemle anneme sarılmayı. İlk kahvaltımız benim son kahvaltım olmuştu sanki. Veda bile edemedim onlara. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülmeye başlayınca gözlerimi açtım. Ben bu hayallerle ayakta kalmıştım. Ayaktaysam hayallerime borçluyum. Gözyaşlarımı silip kahvemi bitirdim. Halen hastanedeydik. Pelin yatakta uyuyordu.

Aras da onun solundaki koltukta uyuyordu. Ben mi? Ben de Pelin'in sağındaki sandalyede oturmuş yağmuru izliyordum. Dertleşiyordum. Sandalyede uyumadım tabi ki. Şuna hiç uyumadım desem daha doğru olurdu. Bundan sonra ne olacağı hakkında hiç bir fikrim yoktu. Araştırma yapacağım bir cihazda yoktu. Fincanı sessizce camın önüne bırakıp Pelin'e doğru döndüm. Koyu kahve saçlarında parmaklarımı gezdirmeye başladım. Kısık sesle "Sen burada yatmak için çok masumsun Küçük Melek. Özür dilerim her şey için." bilmediğim bir şey yüzünden özür dilemek canımı yakmıştı. Alnından öpüp ayağa kalktım. Yiyecek bir şeyler almak için odadan çıkacağım sırada Aras'ın telefonu çalmaya başladı. Telefonunu odadaki sehpanın üstüde unutmuştu. Telefonda şu isim yazıyordu;

'Selim Bey'

Kim olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ama içimden bir ses açmam gerektiğini söylüyordu. Hızlıca telefonu alıp açtım. Konuşmamaya dikkat ediyordum. Nefesimi bile tutmuştum. Karşıdaki adam konuşmaya başladı;
"Aras bey dediğiniz şahısı bulduk. Şuan da bulunduğunuz hastaneye çok yakın bir yerde. Size adresi yollayacağım.
Gencin adı 'Mert Korkmaz' demesiyle telefon elimden düştü. Ama kılıfından dolayı fazla ses çıkartmadı. Mert mi? Bu isim bana fazla tanıdık geliyordu. Telefonu hızla yerden aldım. Aras'ın uyanmaması lazımdı. Yavaş adımlarla odadan çıktım. Adam
saygılarını dileyip kapattıktan sonra mesaj geldi. Mert Korkmaz'ın bulunduğu adres. Bu isim bana çok tanıdık geliyordu.

İyi ki çıkarken montumu elime almıştım. Hızla hastanenin çıkışına doğru gittim cebimde para olmayabilirdi. Fakat telefondaki kişi yakın olduğunu söylemişti. Hastaneden çıkıp yürümeye başladım. Yağmur birazda olsa yavaşlamıştı kapşonumu kafama geçirip ilerlemeye başladım. İleride bir bakkal vardı. Hızlı adımlarla oraya doğru ilerledim. Arabalar bu saatte çok azdı. Ve bu nedenle çok hızlıydılar. Benim adım seslerim, yağmurun sesi ve arabaların sesleri. Biraz korkmuştum baya tenha bir yerdi. Adımlarımı dahada hızlandırdım. Bakkalın kapısını itince üstündeki zilin sesi geldi. Bu bana Berk ile gittiğimiz kitapçıyı anımsatmıştı. Acıyla gülümsedim. Sonra karşımda sallanan bir çift nasırlı el görünce kendime geldim.

SİLİK GEÇMİŞİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin