Arkadaşlar 2K olmuşuz. Teşekkür ederim hepinize. İyi okumalar...
Pencereme vuran yağmur damlalarının sesi odayı doldururken, elimdeki kaleme baktım bir kez daha. Siyah bir mürekkep. Kağıda dokunduğu an, sanki ruhunuza damlayan bir kızıl kan damlası gibi kağıdı boyayan. Bembeyaz bir sayfa... Bir bebeğin doğduğunda kulağa ulaşan ağlama sesi gibi berrak, aynı zamanda ölü bir bedeni sarmalayan bir kefen kadar soğuk. Parmaklarımın üzerine bulaşmış kesik kesik kara mürekkep izleri... Bir haftadır ciğerlerime ulaşamamış o mükemmel koku... Hani yalnızlık , terk edilmişlik , umursamamazlık dokunuyor ya her insana, son günlerde vücuduma ucu sivri iğneler batırılıyormuş gibi hissediyorum. Kalbimdeki yangını ne duşta ağlamalar ne de dışarıda gök gürültüsü eşliğinde yağan yağmur söndürebilirdi. Bilmesem de hissediyordum ruhumdaki, kalbimdeki bir haftadır hüküm süren yangını bir çift kahve göz söndürecekti.
Nisan'ın elime tutuşturduğu ve benim bir yudum dahi almadığım karışık meyve suyu bardağını masaya bıraktım. Geri çekilirken koltukta yanımda duran yastığı kucaklayarak yaklaşık bir haftadır yaptığım şeyi yapıp tavanı izlemeye başladım.
Usalp'in bir hafta önceki bakışlarını unutamıyorum. Ayvaz'ın alnımdan öpmesine büyük bir tepki vermesini beklerken o sadece susmakla yetindi. O an gözlerinde gördüğüm hayal kırıklığından başka bir şey değildi.
Şu bir hafta içinde cebimdeki bütün umut kırıntılarını harcamıştım. Nedendir bilinmez kendimi kimsesiz bir sokak çocuğu gibi hissediyordum. Annesiz , babasız, sevgisiz...
Kaç saattir bu düşünceler içerisindeydim bilmiyorum. Nisan'ın sesiyle kendime geldim.
"Yeter artık kızım kendine gel. Bir şey de anlatmıyorsun bir haftadır yaşıyor musun belli değil."
Nisan kucağımdaki yastığı bir hışımla çekip, karşı koltuğa attı. Derdi neydi bu kızın? Şu bir hafta sürekli benden bir şeyler saklıyormuş gibi hissediyordum. Gizli gizli telefonla konuşuyor, sürekli beni göz hapsinde tutuyor, hatta geceleri benim uyuduğumu düşünüp gelip üzerimi örtüyordu. Sanki birinden beni koruyup gözetmek için görev almıştı.
yavaşça oturduğum yerden kalkıp tam Nisan'ın karşısına geçtim.
"Ne istiyorsun?"
"Asıl sen ne istiyorsun? Şu haline bir bak?"
Ne demeye çalışıyor bu kız. Ne vardı ki halimde? Her zamanki gibiydim. Sadece biraz farklı hissediyordum. Sanki bu sefer sonsuza dek kimsesiz kalmış gibi...
"Ne varmış halimde?"
" Dışarıdan nasıl göründüğünün farkında mısın sen? Kaç gündür doğru düzgün yemiyorsun , uyumuyorsun, en önemlisi de ne biliyor musun? Seni ilk şu kapıda Usalp'in yanında gördüğüm anki gibi umut dolu bakmıyorsun. Sanki yaşamaktan vazgeçmiş gibisin."
Nisan'ın hiddetle söylediği şeyler sonuna kadar doğruydu. Yemiyordum , bir haftada gözle görülecek kadar zayıfladım. Uyumuyordum, gözlerimi kapattığım an Usalp'in o anki bakışları geliyordu aklıma. Beni orada bırakıp arkasını dönüp gitmesi aklımdan çıkmıyordu. Ona ihtiyacım varmış gibi hissetmek , bana gösterdiği ilgiyi arayıp da bulamamak beni ağlamaya itiyordu.
Ne demişti? 'Gözünden akan her damlanın hesabını sorarım!' Peki şimdi onlarcası akarken nerede?
"Öyleyim çünkü. Birini hayata tutan hiç bir kimsesinin kalmaması ne demek sen biliyor musun?"
Ben gittikçe sinirlenirken Nisan gülümsüyordu. Anlamaz bir şekilde ona baktığımı fark edince kendini toparlayıp konuşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİLİNMEZLİK
Jugendliteratur'Hayatım hakkında zerre şey bilmiyorsun?' 'Biliyorum!' 'Bu bilinmezliğin beni tükettiğini bilmiyorsun?' ' Yanılıyorsun! senin bilinmezliğin BENİM güzelim. Ve ben seni tüketmiyor aksine kendime saklıyorum.' 'Hemen, şu an şu dakika ölmek, değe...