***
Kapınıza geldiğim o günü hatırladınız değil mi? Birbirinden habersiz gelişi güzel yaşanılan onca hayata, canından bezdi deyiminin tohumlarını bir an olsun durup düşünmeden hoyratça serptiğimiz o gün. Canlandı değil mi zihninizde? Çare diye sığındıkları yalanlara çaresizce birer, birer kurban edilen onca hayatın arasında öylece durup, gurur sandığımız kibrin karanlığından, gerçeğin baş döndüren aydınlığına çıkmaya cesaret edemediğimiz o gün. Düşündükçe yanıyor mu canınız? Yakmalı, yanmalı, yanıyor değil mi Fikret bey? Hiç bilmediğiniz gelininiz olarak, oğlunuz hakkında konuşmak için kapınıza geldiğim o günü, hiç unutmadınız değil mi? Zamanın ağır, ağır çürüttüğü bedeninizde, sulanmaya yüz tutmuş beyninizin asla unutamayacağı gün, gözümdeki yaşlara, ağzımda ki yeminlere aldırış etmeden. Beni yaka paça sokağa attığınız o gün olmalı değil mi? Yanılmıyorum değil mi? Eminim unutmadığınızdan, artık eminim kendinizi haklı görmekten vazgeçtiğinizden. Devin aynası kırılalı çok oldu değil mi Fikret bey. Kırılan aynanızın parçaları üzerinde yaşamaya mahkum olduğunuz onca acı dolu yılın tek bir günü, o gün konuşsaydık neler olabileceğini düşünmeden geçmedi değil mi?
Evet yanlış okumadınız Fikret bey. Ben sizin gelininizim. Hiç görmediğiniz torununuzun annesi. 20 yıl olacak neredeyse ve artık zamanı geldi. Farklı zamanlarda farklı yerlerde farklı bedenlerde can bulan, birbirine benzer kaderlerle nasiplenmiş insanlar olduğumuzu kabullenmenin. Kaderlerimizin susuz bıraktığı çorak topraklarımıza özenle karıştırdığımız umutlarımızın, toprağa düşen hayallerimize su olacağına can katıp yeşerteceğine inanmaktan vazgeçmemiz gerektiğinin. Yaşayabilmek için unutmak zorunda kaldığımız gerçeklerimizle birlikte, gerçekte kim olduğumuzu da unuttuğumuzun. Gözlerimizi kapatarak mühürlediğimizi sandığımız kalplerimizden gerçek sandığımız sahte yaşanmışlıkları birer birer söküp atıp, geriye ne kalacağını görmemiz gerektiğini , evet Fikret bey o gün geldi nihayet.
İnsan kendi kaderini yazarmış. O gün ikimizin de eline almaya korktuğu o kalemi benimle birlikte attığınız o sokaktan alıp, küçük bir sandığın kapağının açılmasıyla ortaya saçılan gerçeklerin aydınlığına sığınarak, ikimizin kaderini de yazmaya başlıyorum. Adım, 'Aylin Sağlam' ve okuyacağınız her şey yaşamlarımız boyunca kaçtığımız gerçekler...
Okuduğu her kelimeyle ürperen bedenini, sallanan sol omzu üzerindeki eli fark edip hafifçe kafasını kaldırdı ve yüzünün birkaç karış uzağında olan diğer elin gelişi güzel gövdesinden kavradığı silaha baktı. Zihninde dolanan düşüncelerin yarattığı zaman karmaşasıyla nerede olduğunu, ne yaptığını hatta kim olduğunu bile o an için hatırlayamayan Fikret bey, sol omzundan tutan elin yaşlı bedenini bir öncekinden daha sert sallamasıyla istemsizce kafasını biraz daha kaldırıp elin sahibine baktı.
Oturduğu kayanın üzerinde elindeki siyah ajandayla şaşkın şaşkın kendisine bakan Fikret beye ne olduğunu anlamaya çalışmadan sol omzundaki elini hafifçe kaydırıp sol kolundan sıkıca tutan emin ''Baba hadi kalk gitmemiz lazım'' deyip, kendisine doğru çekerek ayağa kaldırmaya çalıştı.
Beynindeki karmaşa oğlunun söyledikleriyle bir anda son bulurken, içinde bulunduğu anın zihninde birden canlanması, yaşlı bedeniyle kendisini ayağa kaldırmaya çalışan oğluna karşı koymasına sebep oldu. Oturmaya devam ettiği kayanın üzerinde ayakta öylece durmuş endişeli gözlerle kendinse bakan Emin'den kaçırdığı gözlerini sol elinde tuttuğu silaha çevirip ''Ne oldu? Bu silah nereden çıktı?'' diye peş peşe sıraladı sorularını.
Kaygı dolu gözlerle etrafı kolaçan edip, saklamakta zorlandığı tedirginliğiyle sağ elinde ki silahı sol eline alıp, sağ eliyle babasının kolundan tutmaya çalışarak ''Baba gitmemiz lazım. Hiç bir şey sorma olaylar giderek tatsızlaşıyor. Hadi gidelim lütfen'' dedi.
Emin'in kolundan tutmasına izin vermeyip oturduğu kayadan kendisi kalkan Fikret bey,
-Ne oldu oğlum? Diyerek tekrarladı sorusunu.
Arabaya doğru koşan Tolga'ya bakıp,
-Baba bak bu adamla konuştum, hiç birşey bildiği yok. Ortalıkda Aylin denen kimsede yok. Hadi gidelim üzme artık beni.
-Haber yok mu Aylin'den? Hem o, nereye koşuyor ?
Şaşkın bir halde Tolga'ya bakan babasının koluna bir kez daha girmeye çalışarak "Hadi baba oyalanmayalım gitmemiz gerekiyor.'' Diyen, Emin'e izin vermeyen Fikret bey. Öfkeyle,
"Oğlum ne olduğunu söyleyecek misin?' Diye sordu.
Orman'a doğru bakıp ''Baba, şu ilerde heryer kan bak başımızı belaya sokacağız. Burada tanıdığımız kimsede yok. Belki tuzaktır bu hadi yalvarırım gidelim.
-Neden bu kadar korkaksın ki sen? Diyerek ormana doğru yürümeye başladı Fikret bey.
Emin'le birlikte konuşurken irili ufaklı taşların üzerindeki kan lekelerini görür görmez, arabaya doğru koşmaya başlayan Tolga, nefes nefese kapıyı açıp torpido gözünden silahını alarak ''Allah'ım sen yardım et'' deyip, kapıyı kapattı.
Sağ elinde tuttuğu silahın kendisine verdiģi cesaretle etrafta göz gezdirip üşüdüğünü hissedince, kapıyı tekrardan açtı. Tepeye geldiklerinde Fikret beyin oturduğu koltuğun üzerine gelişi güzel fırlattığı ceketini alıp arabayla kapı arasında ki boşlukta giymeye hazılanırken, koltuğun üzerinde ki sararan renginden oldukça eski olduğu anlaşılan gazeteye birden dikkat kesildi. Öylece kaldı bir süre ve büyük puntolar yazılmış manşeti defalarca tekrar tekrar okudu. ''PSİKOPAT KATİL SONUNDA ÖLDÜ'' Manşetin sağ tarafına eklenmiş neredeyse her gün gördüğü tanıdık simanın resmine baktı. '' İbrahim Bey'' diye mırıldanarak, elindeki ceketle silahı yere bırakıp eğilerek gazeteyi eline aldı ve koltuğa oturarak manşetin hemen altından okumaya başladı.
''Dün Akşam saatlerinde Türkiye'nin gündemine düşen ve Serhat Atahan Cinayetleri diye adlandırılan olaylar silsilesinin sır perdesi aralanıyor. Dün akşam saatlerinde Tokat merkez'de peş peşe işlenen cinayetlerini üzerindeki sır perdesi, polisin titiz çalışmalarıyla aralanılırken polisler tarafından sıkıştırıldığı seyahat acentesinde vurulan Serhat Atahan'ın bugün sabaha karşı kaldırıldığı hastanede öldüğü açıklandı. Gözü dönmüş katilin üç gün önce çalıştığı şirketi soyup kaçmasıyla başlayan olaylar silsilesi. Henüz netlik kazanamayan ancak güvenilir kaynaklardan edinilen bilgilere göre Serhat Atahan'ın öldürdüğü Mete Polat ve Özgür Ateş ile birlikte soygunu gerçekleştirdiği, para paylaşımı sırasında çıkan bir tartışma yüzünden Serhat Atahan'ın, Mete Polat ve Özgür Ateşi öldürdüğü yönünde olup yine gelen bilgilere göre Serhat Atahan'ın dün akşam öldürdüğü eşi Selvi Atahan'dan olan çocuklarının aranmasına devam edildiği ve Serhat Atahan tarafından üç yerinden vurulan ünlü iş adamı Mehmet Akyürek..."
Arabanın içine giren iki koca elin, yakasına yapışmasıyla şaşkına dönen Tolga. Ne olduğunu anlamadan sırtı arabaya yapışmış halde buldu kendini. Yakasından kayıp boğazına yapışan ve neredeyse nefesini kesen iki koca elin sahibinin kan çanağında yüzüyormuş gibi görünen mavi gözlerine baktı.
-Aylin nerede?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DERİN TEPE (#JustWriteIt)
Mystery / ThrillerSabırlı ol yazılan senin kaderin... Kapınıza geldiğim o günü hatırladınız değil mi? Birbirinden habersiz gelişi güzel yaşanılan onca hayata, canından bezdi deyiminin tohumlarını bir an olsun durup düşünmeden hoyratça serptiğimiz o gün. Canland...