Bölüm 11

713 236 216
                                    

 ''Askerlik şubesinden gelen kağıtla Adana'dan ilk kez çıkıp Safranbolu'daki acemi birliğime teslim olduğumda henüz 20 yaşındaydım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


''Askerlik şubesinden gelen kağıtla Adana'dan ilk kez çıkıp Safranbolu'daki acemi birliğime teslim olduğumda henüz 20 yaşındaydım. Acemi birliği biter bitmez dağıtım iznimi kullanmadan doğrudan usta birliğime, Girne'ye geldim. Şuan pek hatırlamasam da birkaç gün mü? Birkaç hafta mı? Bir süre bekledim Girne'de. Adanalı Haydar vardı hem devrem, hem toprağım. Kafa dengi iyi bir adamdı.'' Deyip, akan gözyaşlarını sağ eliyle silerek yatağının sağ tarafında ki sehpanın üzerinden su dolu bardağı almak için uzandı.

Babasının bardağa doğru uzandığını gören Emin, daha önce davranıp hızla oturduğu koltuktan kalktı ve bardağı alarak babasına uzattı.

Bardaktan küçük bir yudum alıp genzini temizlemek istercesine suyu ağzında çeviren babasına bakıp,

-Baba istersen anlatma eve gidince zamanımız çok olacak orada anlatırsın. Sen şimdi dinlen dedi.

Ağzındaki suyu yutup bardağı Emin'e uzatan Fikret bey, ağlamaklı ses tonuyla,

''Hayır şimdi anlatmak istiyorum. Rahatlamamı istiyorsan anlatacaklarımı dinle'' dedi ve yatağına yerleşip tekrardan sağ eliyle gözlerini silerek Emin'e doğru baktı.

-Otur, dinle oğlum lütfen dedi.

Derince bir nefes alıp ''Peki'' diye mırıldanarak birkaç adım atıp koltuğuna oturdu Emin.

''Nerede kalmıştık?'' deyip oğlunun gözlerine baktı ve Emin'in cevap vermesine fırsat vermeden iç çekerek,

-Adanalı Haydar iyi adamdı, toprağı bol mekanı cennet olsun. Girne'de kaldığımız o kısacık sürede tanıştık kaynaştık Haydar'la. Berbermiş Haydar ama çok çalıştırırlar korkusuyla söylememiş acemi birliğinde mesleğini. Bende zaten çiftçiyim. Asker ocağında ikimizde mesleksiziz anlayacağın durum bu olunca işe yaramayan askerleri gönderlikleri Girne'nin en ırak yerine Çatalkaya köyündeki Dipsiz kuyu karakoluna dağıtımımız çıktı ikimizin de.

Eskinden yani askerlik yaptığım dönemde o bölgeye Dipsiz kuyu derlermiş şimdi Derin Tepe diyorlar her neyse işte...

Karakola girdik dört devre; Haydar, ben, Bekir, Süleyman bizim dışımızda 30 tane usta asker, 3 tane rütbeli. Devrecilik almış başını yürümüş karakolda. Hoş geldin bile diyen olmadan yıktılar karakolun tüm işlerini en alt devrenin yani dördümüzün üzerine. Yemek, bulaşık, mıntıka temizliği, aklına ne gelirse. Bir görsen halimizi hey gidi günler hey...

"Dördümüzünde canına okuyor üst devreler alt devrenin canı çıksın diye. Yemekten bulaşığa, bulaşıktan paspasa. Nefes bile aldırmıyorlar. Haydar arada bir dikleniyor ama nafile üst devreler bitiveriyor tepemize. Akşama kadar temizliğin ardından küçük karakolun geniş bahçesinde sanki dördümüz için özel ayarlanmış dört tane nöbet kulesi hava kararır karamaz elimize tüfek hangisini beğenirsen doğru nöbete. Bir başına elinde tüfek aklımda memleket karşımda deniz birde," Diyerek duraksadı birden. Haydardan, Süleyman'dan ve Bekir'den bahsederken gözlerinde oluşan ışıltı tıpkı yüzündeki gülümseme gibi solup gitti birden ve boş gözlerle karşı duvarda asılı televizyonun siyah ekranına bakarak öylece kaldı bir süre.

DERİN TEPE (#JustWriteIt)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin