5.2そBindokuzyüzseksenaltı..ぞ

1.4K 235 288
                                    

Oda da pek ihtişamlı değildi. Derme çatma bir mekânı vardı Peyami'nin. Belki de 1986 senesi için orta hâlli bir odaydı işte. Kendi koltuğunda oturuyordu, önünde ahşap bir masa, masanın önünde de iki ahşap sandalye, karşısında da Süheyl... Eski dostu Süheyl Kaptan. Ne ayırmıştı onları peki? O da tehditkâr bir tavırla konuşuyordu Peyami'yle.

"Başka bir şansın yok Peyami," dedi. Eski dostu, yeni düşmanıydı.

"Ben sizinle çalışmam. Uyuşturucu satıp kadın pazarlayarak mı ülkeye faydalı olacaksınız?"

Rahattı Süheyl. Bacak bacak üstüne atarak kahvesinden bir yudum aldı. Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardı ama Süheyl bu hatırı dakikalar önce yok etmişti.

"Onlar sadece para kazanmanın yolu Peyami. Devlet için para kazanıyoruz. Biz... Biz devlet için savaşıyoruz Peyami."

"Hangi devlet? Hangi devlet için savaşıyorsunuz?" diye sordu Peyami Kara. Masadaki tükenmez kalemi alıp elinde çevirmeye başladı. "Siz bu devlete ancak zarar verirsiniz."

"Biz bu ülke zararına hiçbir şey yapmadık, yapmayız."

Elindeki kalemi masaya vura vura konuştu Peyami: "Arkanda duran örgüt çok iyi ezberletmiş dersini Süheyl. Ama ezber bu, çabuk unutulur."

"Ne arkası, ne örgütü Peyami? Neden bahsediyorsun? Her şeyin sahibi benim. Benim adamlarım, benim yapılanmam ve benim silahlarım. Sen de benimle olursan hepsi bizim olacak."

"Heh işte, hepsi senin olsun. Ben davama ihanet etmem!" diye yükseltti sesini.

"Bak Peyami, bizim durduğumuz yolu çok iyi biliyorsun. Her yerde adamlarımız var zaten. Sen olmasan başkası olacak. Ülkene hizmet etmeye bizimle devam edeceksin sadece."

"İnsanları böyle mi kandırıyorsunuz?" diye gülmeye başladı Peyami. Karşısında oturan adam hem en eski, hem de en iyi dostuydu. Dili de öyle büyüleyiciydi ki, ikna edemeyeceği adam yok gibiydi. "Devletimize hizmet edeceksin deyip..."

Artık sinirlenerek ayağa kalktı Süheyl. Sinirlenmesi iyiydi, başaramayınca sinirlenirdi çünkü. Ellerini savura savura tehditkâr bir dille konuştu: "Bu yola giren, ya yaşar, ya ölür. Ama bu yolu bilip de dışarıda kalan dışarıda kalır, hayatta kalmaz."

"Çizgiden çıkmayalım da hayatta kalmasak da olur. Bizim canımız sizin pis yolunuz için değil, bu vatan için feda olsun."

İleri atıldı Süheyl. İyice öfkelenmişti. Elini masaya dayayarak kaşlarını kaldırdı. Karşısındaki adam sanki eski arkadaşı değil de yıllardır düşmanıymış gibi...

"Feda olsun Peyami, feda olsun."

"Çık dışarı Süheyl," dedi kapıyı göstererek. Gayet de sakindi ses tonu. O sakin ses tonu bile Süheyl'in öfkesini artırmaya yetmişti.

"Şimdi çıkıyorum ama-"

Sözünü bitirmesini beklemeden ayağa bu sefer Peyami fırladı. Ses tellerine değen öfkesiyle kapıyı gösterdi Süheyl'e: "Çık lan dışarı!"

*****

Neşeli bir şekilde evinin yolunu tutarken, minik adımlarıyla gölgesine basmaya çalışıyordu. Pardösüsünün altındaki sevimli botuyla da kaldırımda ilerliyordu. Elindeki poşetlerin sesindeki ahenk ona eve kadar yardımcı olmuştu. Belki ağırlığını hafifletmemişti ama neşesini yerine getirmeye yetmişti. Uzun yol yürümüştü, yorulmuştu. Baki duymamalıydı ondan izinsiz alışverişe gittiğini, hamile bir şekilde... Ufukta gördüğü bahçe kapısıyla neşelenmişti biraz daha. Zaten pek fazla ağır da taşımıyordu. Kaldırımda yürürken hemen sağındaki merdivende çekirdek çitleyip mahallenin sorunlarını tartışan teyzelerini, ablalarını gördü. Her gün toplantı halindeydiler. Belki mahallenin böyle güzel olmasını sağlayan o teyzelerdi. Asya da toplantı hâlindeki mahalle kadınlarına selam verip yürümeye devam etti. Evlerinin hemen yüz metre ilerisinde futbol oynayan çocukları gördü Asya. Çocuklar da Asya ablalarını öyle severlerdi ki, Asya evin bahçesine ulaşana kadar durdururlardı oyunu. Eve girerken de "İyi akşamlar Asya abla," demeyi eksik etmezlerdi.

Ölümün Planı (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin