7そTehlike..ぞ

1.4K 202 466
                                    

Yaşı yetmişlere gelmiş, oturduğu koltuktan ayağa kalkarken masaya sağ yumruğunu geçirdi. Karşısındaki, takım elbisesiyle el pençe divan duran, kel ama başının yanlarında biraz saçı olan, ince bıyığını top sakalıyla birleştirmiş adama "Ne demek silahlar hazır değil Cüneyt!" diye bağırdı.

Cüneyt orta yaşlı bir avukat gibi görünüyordu fakat aksine kanunsuz silah işlerini yönetiyordu, tabii yönetebilirse.

"Sü... Süh... Süheyl Bey. Mallarımızı ülkeye sokarken zorlanmaya başladık. Devlet çok fazla dikkat ediyor artık," dedi, korkuyla ağzından çıkan kelimeler fısıltıya dönüştü. "sıkı denetleniyoruz."

Karşında ezilen adamın aksine bir aslan gibi kükredi Süheyl.

"Bana mazeret üretme Cüneyt. O silahlar bir hafta içinde hazır olacak," deyip belindeki silahı çıkardı, tekrar kendi koltuğuna oturdu. Lüks masasının önünde iki sandalye vardı. Önünde de rahat bir koltuk. Cüneyt'i de o koltuğa oturtmuştu. Silahı Cüneyt'e doğrulttu önce. Cüneyt tedirgin bir şekilde baktı namlunun ucuna. Cüneyt'in bu hâlini görünce tebessüm etti Süheyl. Silahın namlusunu Cüneyt'e doğrultmaktan vazgeçip şarjörünü çıkardı. Şarjörden bir mermi çıkarıp silahı ve şarjörü masaya bıraktı. Cüneyt de merakla Süheyl'i izliyordu. Süheyl ayağa kalkıp Cüneyt'e doğru yürüdü. Silah masada kaldığı için Cüneyt kurtulduğunu anlamıştı. Süheyl'in yanına tamamen yaklaşmasıyla Cüneyt de ayağa kalktı. Süheyl tebessüm ederek Cüneyt'in yüzünü incelemeye başladı. İkisinin yüzü arasında bir karış mesafe vardı. Bu mesafe Cüneyt'i korkuttukça Süheyl'i cesaretlendiriyordu. Kibirlendiriyordu, büyüklüğünü hissettiriyordu. Cüneyt'in sağ elini kendine çekip avcunu açtı. Az önce şarjörden çıkardığı mermiyi Cüneyt'in avcuna koyarak sıkı sıkı kapattı.

"Bugün silah yok, mermi var."

Cüneyt endişeli bir şekilde bekliyordu Süheyl'in ne yapacağını. Ama Süheyl bir şey yapmak yerine konuşarak anlatmayı tercih etmişti.

"Bugün bana silah veremedin, ben sana mermi verdim. Haftaya da bana silah veremez isen bir mermi daha vereceğim," deyip gülümsedi Süheyl. "Ama eline değil..." Elini silah şekline getirerek namlunun ucu olan işaret parmağını Cüneyt'in şakağına dayadı. İşaret parmağı, gerçek bir namlu kadar korkutmuştu Cüneyt'i, hafiften titremeye başlamıştı. Gözleri ardı ardına açılıp kapandı. Eliyle kafasına ateş edercesine "Bum!" dedi Süheyl. Cüneyt bu sefer daha da titredi.

"Ta... Tabii efendim."

Kapı tıklandı, Süheyl'in "Gel!" sesiyle uzun boylu bir adam içeri daldı. Geniş omzu, uzun boyuyla herkese yukarıdan bakıyordu adam. Fakat Süheyl'e ancak aşağıdan bakabilirdi.

"Efendim, Savcı Bey geldi."

Sağ eliyle Cüneyt'i kovarcasına dışarı yönlendirdi. Cüneyt sakinleşmeye başlayarak dışarı çıktı. Uzuna da dönüp işaret parmağını salladı. "Savcı Bey'i daha fazla bekletme Candar."

Candar, kafasını "Emredersiniz" dercesine öne eğip dışarı çıktı. Candar'ın çıkmasıyla savcı içeri girdi. Savcıyı ayakta karşıladı Süheyl Kaptan. Elini uzattı, tebessüm ederek "Hoş geldin Ekrem," dedi.

"Hoş bulduk Süheyl Bey."

Cüneyt'in kalktığı, beyaza yakın bej rengi koltuğu eliyle işaret ederek "Buyur," dedi. Kendi koltuğuna doğru yürürken "Ne içersin?" diye sordu. Koltuğuna oturup telefonda birkaç tuşa bastı. Ahizeyi kulağına götürürken Savcı Ekrem gülerek "Biz devlet adamlarını bilirsin. Çay içeriz," diye cevapladı.

"Bize iki çay," deyip telefonu kapattı Süheyl. Ardından Ekrem'e dönüp "İyi adamlar da hep çay içerler Ekrem," deyince gülmeye başladı Ekrem.

Ölümün Planı (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin