13そSeksenler..ぞ

1.2K 169 286
                                    

"Tavanı kadar sokağın, dibi kadar cehennemin."

-Nazım Hikmet

1986 - İstanbul

Tarih ne kadar geri gelirse gelsin, ne kadar ileri giderse gitsin, İstanbul yine aynı. Her şey değişiyor. İnsanlar, hayatlar... Ölümler bile değişiyor. Ama İstanbul hep bizim İstanbul. Her gün ihtişamla uyanır; gecesi öbür şehirler gibi değildir İstanbul'un, gündüzünden daha çok huzur verir insana. Başına her türlü bela gelir ama yine sakindir İstanbul. Sıcaktı İstanbul, ekmek kuyruğundan çıkan amcanın elindeki ekmekler gibi. Tatlı bir telaş vardı İstanbul'da, kendisine simit atılan martılar gibi. Huzurla doluydu İstanbul, Sultanahmet'ten yükselen sabah ezanı gibi. Yeri gelince bağırırdı da İstanbul, limana yanaşan gemi düdüğü gibi.

"Anlamadım?" diye sordu ayakta bekleyen trafik polisine, çevirmeye girerken İstanbul'u düşünen Peyami Kara... Radyo'da Erol Evgin'den İşte Öyle Bir Şey çalıyordu.

"Hani yıldızlar yanıp sönerken / Hani bir yıldız kayar da insan..."

"Ehliyet ruhsat, lütfen," dedi polis memuru. Güzelim şarkının arasına ehliyet ruhsat girince yüzü ekşimişti tabii.

Torpidonun gözünden çıkardığı ehliyet ve ruhsatı polis memuruna uzattı. Polis memuru ehliyeti ve ruhsatı bir müddet inceleyip arkadaki polis arabasına doğru yürüdü. Güneşliği aşağı indirdiğinde cama yapıştırdığı küçük fotoğrafa baktı. Şarkının en sevdiği bölümü gelmişti. Sesini yükseltti radyonun.

"Hani eski bir resme bakarken / Hani bir korku duyar da insan / Hani bir şarkı söyler içinden / İşte öyle bir şey"

Karısı ve oğlu Baki... Ağır işlerinin altından kalkmak için moral kaynağıydı onlar. Eve gidince oğluyla oynamaya bayılıyordu. Onları mutlu ettikçe mutlu olabiliyordu ancak.

"Bizimle gelmeniz gerekiyor," sesiyle kafasını sallayarak zihninde kalan anıları yere döktü. Polis memuruna dönüp "Pardon?" diye sordu.

"Bizimle gelmeniz gerekiyor. Evraklarınızda eksiklikler var."

"Arkadaş! Yıl olmuş bin dokuz yüz seksen altı, bunun için merkeze mi gidilir amına..." diye düşünerek tebessüm etti. Polis memuruna bakıp "Tabii, gidelim memur bey," dedi. Polis memuru Peyami'nin kapısını açtı. Peyami de polis memurunun yaptığı bu inceliğe gülümseyerek karşılık verdi. Araban inip arkadaki polis aracına doğru yürüdü. Polis memuru bu sefer koşup arka kapıyı da açtı. Trafik polisi değil de bir şoför gibiydi. Arka tarafa baktığında takım elbiseli bir adamın oturmakta olduğunu gördü. Elindeki küçük evrak çantası adamı avukat gibi gösteriyordu. Sivil bir adamın onu beklediğini görünce şaşırmıştı Peyami.

"Kimsin?" diye sordu soğuk bir tavırla.

"Görüşmemiz gereken bir konu var Peyami Kara."

"Kimsin?" diye sorusunu daha sesli bir şekilde yineledi Peyami.

"Derin Devlet..."

"Derin Devlet..." dedi kafasını sallayarak. "İyiymiş. İyi de ben en derinlerdeyim, göremedim sizi."

Devletin ne kadar derininde olsa da trafikte ehliyet ruhsatı gösterirdi. Gizlilik açısından en iyisi buydu çünkü.

"Gittiğimiz yerde göreceğinizi umuyorum. Bana verilen görev sizi oraya ulaştırmak. Daha fazla bir şey beklemeyin."

Adamın yetkisi buraya kadardı anlaşılan.

"Gidelim, bakalım," dedi teslim olarak. "Kimmiş bu derinciler..." Kimle karşılaşacağını da merak ediyordu tabii.

Ölümün Planı (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin