(Daha önce belirtmeyi unutmuşum, çılgın gençlerimiz lise son sınıfta okuyorlar.)
Jesse
''AĞY... Evimi özlemişim. Kendine çeki düzen vermenin zamanı geldi Jesse.'' Kendi kendime mırıldanıyordum. Temiz kıyafetler giyinip banyoya gittim, izi oldukça hafiflemiş olan yarama baktım. Ve baktıkça düşünmeye devam ediyordum. ''Kim bunu bize yapmak isterdi?''
Uzun bir süre bunun hakkında düşündükten sonra kafamı rahatlatıp bir duş almaya karar verdim. Aynaya bakarken sırıtıp duruyordum. Akşam Petra ile eski fotoğraf makinem ile saçma sapan pozlar verip fotoğraf çekiniyorduk. Onu düşündükçe istemsizce bir gülümseme geliyor yüzüme, kendimi değerli hissetmeme neden olan biri, Petra. Eskiden bu fotoğraf olayını Jess ile yaptığımızı da hatırlıyorum ama sanki bu sefer bir şeyler değişik gibi. Duygular, değişik gibi...
*ERTESİ SABAH*
ZIIT ZIIT ZIIT.. ZIPITTI ZIPPIT ZIRIDDIT
Alarmın kafayı yemesiyle Jess'in kafayı yemesi aynı ana denk geldi. ''ÖFF.. Ne okuluymuş ya bilim adamı mı olucaz sanki sabahın bilmem kaçında hüff..''
Yüzümdeki gülümseme ile zümrüt yeşili gözlerimi yavaşça açtım ve üstüne düşen dağınık saçımı arkaya attım. ''Hadi Jess, hapishane vaktimiz gelmiş.''
''İKİ SAATTİR NEYE OFLADIĞIMI SANIYORSUN!''
''Sakin olunuz Mrs. Alarm kapıcı.'' bunu söylediğimde kıkırdamadan edemedim.
''O kadar komiksin ki gülmeyi unuttum.''
''Tamam yeter bu kadar saçmalık hadi kalk git yüzünü felan yıka ya tip, hahaha!''
''Okul mu sen mi deseler Okul derim..''
Espriyle karışık kavgamızı sona erdirdik, hazırlandık ve diğerleriyle buluşmak için yola koyulduk. O günden sonra herkes birbiriyle kaynaşmıştı, artık maskeli beşler gibi her gün beraber takılıyorduk. Ne yazık ki Lukas'ın zaten kendi arkadaş grubu vardı, ancak fırsat buldukça oturup konuşuyoruz. Olivia sürekli Petra ile uğraşıyor, Jessica onlara gülüyor, Petra savaşını sürdürüyor, Axel ve ben de eskisi gibi sıradan şeylerden konuşuyor ve kızların durumuna gülüyorduk. Değişen bir şey yoktu, yani vardı, kalbimde. Ancak daha fark etmemiştim.
Petra
Olivia sürekli Jesse ile ilgili bana karışıp duruyordu. Haksız değil, tamam gerçekten ondan hoşlanıyorum ama neden bu kadar zorlamak zorunda ki? Yani.. üstünden haftalar geçti! Sanki kendisi hiç birine vurulmamış gibi. Ne olursa olsun, bazen karışmayı bırakıp bana tavsiyeler falan veriyor, iyi bir arkadaş.
Düşüncelerim gözümün Jesse'ye takılması ile son buldu. Engelleyemiyorum, gözlerim sürekli Jesse'ye kayıyor. Tüm bu hastane olaylarından sonra duygularım daha da ağırlaşmaya başladı, sürekli endişeliyim. Onsuz ne yapacağımı falan düşünüyorum. Aşk çok saçma bir duygu, haha. Ama itiraf etmeliyim, güzel de bir duygu. Özellikle duyduğunuz aşk mükemmel birine karşıysa.
Bir süre Jesse'yi süzdüm. Güneş, onun dağınık kahverengi saçlarına düşmüş, rengini parlatıyordu. Her hareketinde ayrı bir uyum ve güzellik vardı. Çantasını tek kol takmıştı, sıkça gördüğüm bir şey değil. Düşünceli görünüyordu. Ancak yine gözlerine bakmadan edemedim, parlaklığına, neşesine falan falan işte anladınız siz.. Kızardığımı ve gülümsediğimi fark ettim, ancak toparlanmak için çok geçti.
''Ohohoho, birileri yine aş--'' Hızlıca Olivia'nın ağzını kapadım. Jessica'nın duygularımı öğrenip Jesse'ye yetiştirmesi şu an istediğim son şey.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MOON LIGHT
Fanfiction(Cover by Tessie0713) [TAMAMLANDI] ''Zeytin siyahı gözleri, kusursuz uygulanmış farıyla tamamlanmıştı. Deniz mavisi bandanası yüzüne düşen dümdüz, portakal turuncusu saçlarıyla bir bütün oluşturuyordu. Mavi, mor ve siyahın görebileceğim en güzel hal...