3. Şahıs
Kahramanlarımızın uzun süredir hazırlandığı gün gelmişti. İşte, koca yaratığın tam karşısında duruyorlardı. Wither devasa mor ışıklarını sağa sola sallamaya devam ederken, onlar ise kendilerince taktik geliştiriyorlardı. Planlarını bitirmelerinin ardından Wither ile yüz yüze geldiler. Yaratığın etrafta oluşturduğu şiddetli rüzgar Jesse ve arkadaşlarının saçlarını sertçe okşuyor, etraftaki yaprakları havalandırıyordu. Hepsi içten içe korkmuştu, ancak bunu belli eden yoktu.
Korkuya zaman kalmamıştı.
Jesse düşündü, okulun ilk gününden geç kalışını, kardeşi ile geçirdiği güzel zamanları, onun elinden yediği o lezzetli pancakeleri, Petra'yı ilk gördüğü anı, ay ışığının altında oturuşlarını..
Derin bir nefes alıp grup arkadaşlarına döndü. Endişeli bir gülümseme dudaklarında belirirken, onlara iyice baktı. Hayatını çok daha iyi bir yere çevirmişti onlar, katlanılabilir bir yere. Babasının pisliğini onun üzerine yıkmamış, ona arka çıkmışlardı.
"Zaman geldi."
Herkes planlanılan üzere ayrıldı. Lukas ve Petra Wither'ın dikkatini sağdan, Olivia ve Axel soldan dağıtacaktı. Jesse ise büyülü elmas kılıcını yaratığın tam gözünün ortasından yapay beyninin derinliklerine gönderecekti.
"Jesse!" kısa ve kararlı bir ses geldi kumral oğlanın arkasından. Sesin geldiği yöne döndüğünde tatlı, sıcak bir dudak hissetti onunkine karşı. Öpücüğün sahibi Petra'dan başkası değildi.
"Tekrar diyorum, Sana güveniyorum." (of kafiye yaptım)
Jesse gülümsedikten sonra çeneleri yerlerde olan grup arkadaşlarına hıxlı bir bakış attıktan sonra işaret verdi. Olivia'nın fangirllendiğini metrelerce uzaktan görebiliyordu. Gülümsemesinin yerini ciddi ve kararlı bir bakış aldığında artık hazırdı.
İlk olarak Axel Witherstorm'un dikkatini çekmek amacıyla kalın ve sesli bir çığlık attı. Beklendiği üzere yaratığın bir parça dahi ilgisini çekemedi. Olivia erkek arkadaşının arkasından kafasını sallayıp elini alnına sertçe çarptı.
Axel arkasını dönerek alt dudağını ısırdı, kendini rezil olmuş hissediyordu. Dikkatini tamamen dağıtmıştı ve üzerine serpilen mor ışığın farkına varamadı. Ayakları yerden kesilirken korku dolu bir çığlık daha kopardı dudaklarının arasından.
"Cidden Axel, CİDDEN AXEL!" Olivia tüm hızıyla koşarak tam zamanında koca adamı ayağından yakaladı. Ayakkabıları ellerinden yavaşça kayıyor, kendisinin de yukarı bir vakum misali çekildiğini hissediyordu. Düşünüyordu ancak bu durumda yardım istemekten başka çaresi olmadığının farkındaydı.
"PETRA, LUKAS!"
İki arkadaş Olivia ve Axel'ın içinde bulunduğu durumu görünce bütün güçleriyle yardıma koştular. Yetişemeyecekleri kadar uzağa çekildikleri için etraflarına bakınmaktan başka çareleri yoktu. Belki birbirlerinden yük alarak daha uzağa ulaşabilirlerdi ancak Lukas mahvolmuş haldeydi ve Petra'nın onu taşıyacak gücü yoktu.
İşte o an zeytin gözlü kızın aklında bir fikir belirdi, bir anı. Jesse ile beraber elmaları toplamak için nasıl ağaca uzandıklarını, nasıl başarılı olduklarını. Tam o sırada Jesse de yanlarında bitmişti.
"Jesse, beni yukarı kaldır. Onlara ulaştığımda ise bizi aşağı çekin." Zaman kısıtlıydı, Jesse sorgulamadı. Ellerini birleştirip aynen bir önceki seferki gibi tüm gücüyle kaldırdı Petra'yı. Kızın botları Jesse'nin ellerine batıyor ve canını acıtıyordu ancak başka bir şansları yoktu. Yüzünü buruşturdu ve dişlerini sıktı, zümrüt yeşili gözlerini kısarak göz kapaklarının arkasında sakladı. Son bir hamleyle Petra'yı yukarı itekleyerek diğerlerine ulaşmasını sağladı. Petra ulaştı ulaşmasına, ancak kara tenli arkadaşının limon yeşili ayakkabılarına yetişemeden. Yere kapaklandı. Jesse ve Lukas Petra'nın toparlanmasına çabucak yarsım ettiler, bakışlarını tekrar Olivia ve Axel'a çevirdiklerinde ise çoktan gözden kaybolmuşlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MOON LIGHT
Fanfiction(Cover by Tessie0713) [TAMAMLANDI] ''Zeytin siyahı gözleri, kusursuz uygulanmış farıyla tamamlanmıştı. Deniz mavisi bandanası yüzüne düşen dümdüz, portakal turuncusu saçlarıyla bir bütün oluşturuyordu. Mavi, mor ve siyahın görebileceğim en güzel hal...