Petra
"Eğil!" Jesse'nin arkasından bize vurmaya hazır olan Skeleton'ı çevik bir hareketle yere serdim. Yürü, yemek bul, savaş. Son 3 günümüz bu şekilde geçti. Etrafta tek bir hayvan bile görmediğimizden işimiz oldukça zordu. İçine sığınabileceğimiz bir mağara bile yoktu, her yer yıkılmış, güvenli değildi. Muhtemelen evim belirlediğim mağaram da diğerleriyle birlikte yıkılıp gitmişti.
"Bu yaratıklar beni gerçekten yormaya başladı." nefes nefese konuştu Jesse. İkimizin de enerjisi düşüktü. Uykularımız bölük pörçüktü. Daha ne kadar bu şekilde dayanabileceğimizi bilmiyorum. Yaratıklarla savaşmaya devam ederken garip bir şey ilgimi çekti. Yaratıklar sanki belli bir yöne doğru koşuyor, çoğu bizi es geçiyordu. Jesse'nin de bunu fark ettiğini rahatlıkla söyleyebilirim.
"Yaratıkların sorunu ne cidden, Notch'un bizimle uğraşmak dışında yapacak çok işi var anlaşılan."
"Katılıyorum. Ancak buna her ne sebep oldu ise, bizim için iyi olduğu kesin." Cümlemi bitirdiğim sırada yaratıkların koşuştuğu yerden gelen gürültülü bir ses ve mor ışıklar sezdim. Gökyüzü olduğundan bile daha çok kararmaya, rüzgar gücünü arttırmaya başladı. Artık yaratıklar bizi tamamen görmezden geliyordu. Ses yaklaştıkça gardımızı aldık, işte o zaman ne ile karşılaştığımızı çok iyi biliyordum. Wither... Ancak, tamamen değişik, çok daha güçlü bir wither.
"Ne diyordun, tekrar söyle!"
"Peki, çok da yararlı değilmiş."
Jesse'nin yüzündeki kararlı ifadeyi fark ettim. Onu daha önce bu kadar odaklanmış gördüğümü hatırlamıyorum. Kaşları çatık, gözleri hep hatırladığım gibi parıldıyordu. İçimdeki tüm umudun yeniden doğduğunu hissettim onun sayesinde. Ne ile baş ediyorsak baş etmeye hazırdım.
"Bu gerçekten güçlü, tek başımıza yapamayız! Yardım bulmamız gerekecek!" Rüzgarın sesinden dolayı konuşurken bağırmamız gerekiyordu. Yaratık gittikçe yaklaşıyordu ve bu bizim için pek de iyi sayılmazdı.
"Petra, dikkat et!"
Hareket dahi etmeme fırsat kalmadan kendimi havaya doğru çekiliyor gibi hissettim. Wither'ın saçtığı mor ışıklar üstüme düşüyor, beni yavaş yavaş içine çekiyordu.
"Jesse!"
Jesse hızla koşup elimi yakalamayı başardı, ancak Wither sandığımızdan da güçlüydü. Bu felaketi nasıl yarattığını daha iyi anlamaya başlamıştım. Jesse beni yer yüzüne indirmek için elinden geleni yapıyor, tüm gücünü sarf ediyordu. Ayakları yerden kesilmeye başlasa bile bir an olsun bırakmadı. Eğer o an hayatım bitecek olsa da, pişman olmayacaktım. İşte tam o sırada, günlerin ardından duyduğumuz ilk insan sesi geldi kulağımıza.
"Dayan dostum, geliyoruz!"
"Axel!" Jesse seslendi. Onlar, hepsi kurtulmuştu. Mucize gibi!
Axel, Jesse'yi ayağından yakalayıp çekiştirmeye uğraştı, elim gittikçe kayıyordu. Eğer kısa sürede kurtulamazsak, asla kurtulamayacaktık.
"Hadi Axel, yapabilirsin!"
"Biraz yardım fena olmazdı!" Axel, Olivia ve Lukas'a çıkıştı. El birliğiyle bizi bu aptal ışıktan kurtarmak için tutundular. Son bir hamleyle hepimiz yeri boyladık. Hızlıca ayağa kalkıp kaçıştık oradan. Wither hafife alınacak gibi değildi, ve hepimiz bunun farkındaydık.
***
Bir süre koşuşturmadan sonra duraksadık. Orman'ın kenarından bulduğumuz odun parçalarıyla zor da olsa bir ateş başlattık. Ayaklarımı karnıma çekip başımı kollarımda dinlendirdim. Ateşin yaydığı sıcaklığın yüzüme vurmasıyla rahatlamaya çalışıyordum, pek de yardımcı olmuyordu.
"Peki, siz nasıl kaçtınız?" Jesse sessizliği bozdu. Sorusuna yanıt veren ise Olivia idi.
"Axel ile biraz eğlenmek için DJ salonunun oraya gitmiştik. O sırada biraz problem yaşadık."
"Ne gibi?" Olivia iç çekti ve anlatmaya başladı.
"Axel ile kim bilir kaçıncı tanışma yıldönümümüzde eğlenmek amacıyla DJ salonunun oraya gitmiştik. Bil bakalım ne oldu? Yine bize zorbalık yapmaya başladılar. Özellikle Aiden ve diğerleri. Ancak Lukas yanımızda durdu, bir süre tartıştık. O sırada Uzun sakallı yeşil paltolu bir adam çıkageldi. Tüm kaosun ortasına bir de wither ekledi. O sırada herkes sağa sola kaçışmaya başladı. Biz orman tarafına kaçarak doğruyu yaptık. Ancak diğerleri, onlar bizim kadar şanslı değildi."
"Ah, Lukas'a gelirsek... İyi miyiz?"
"İyiyiz."
"Çok iyi."
Ve garip sessizlik tekrar çıkageldi. O kadar sessiz ve garipti ki ortam, kendimi tutamadım. Olduğum yerde kahkahaya boğuldum. Herkes bana garip garip bakmaya başladı.
"Ne, çok trajikomik duruyordunuz." kendimi toparlayıp söyledim. Ardından hep beraber gülmeye başladık. Katıla katıla gülerken başımı Jesse'nin omzuna yasladım. Bir süre sonra göz kapaklarım ağırlaşmaya başladı. Tam kendimi uykunun kollarına atacakken etraftan gelen yıkılma sesleriyle kendime geldim.
"Uh-oh! Anlaşılan bugün de dinlenemeyeceğiz!" Lukas söylendi. Hızlıca sığınağı terk edip koşuşturmamıza yeniden başladık.
Lukas (^.^)
Diğer herkes ile birlikte koşuşturmaya devam ediyordum. Liseden sonra gayet sakin olan hayatım yeniden aksiyon filmlerine bağlamıştı. O yıllar aklıma geldikçe Jessica'yı hatırlıyorum. Geçen yıllara rağmen olanlar o kadar net aklımda ki..
Önüme düşen saçımı geriye attım, o yana bu yana koşmaktan terler içindeydim. Saçıma bakamamak beni deli ediyor! Ancak bundan başka endişelenecek şeylerim de vardı...
Bu şey başladığında ne zaman wither bize yaklaşsa, kolumda ağır bir acı hissediyordum, diğerleri fark etmeden bakmaya karar verdim. Ceketimi sıyırdığımda ise gördüğüm şey koca bir morluktu. Damarlarım arkasından görünüyor, morluk parlıyordu. Bu zamana kadar oldukça fazla kitap okudum, ne olduğunu da çok iyi biliyordum, ve bunu gizli tutmaya karar verdim.
Wither hastalığı, başka bir deyişle "Pursychologia."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MOON LIGHT
Fanfiction(Cover by Tessie0713) [TAMAMLANDI] ''Zeytin siyahı gözleri, kusursuz uygulanmış farıyla tamamlanmıştı. Deniz mavisi bandanası yüzüne düşen dümdüz, portakal turuncusu saçlarıyla bir bütün oluşturuyordu. Mavi, mor ve siyahın görebileceğim en güzel hal...