Bordo mu lacivert yoksa morcivertmi her ne haltsa kafeyi bulana kadar oldukça büyük bir zahmete düşmüştüm. Öyle izbe bir yerdi ki Miran denen herifin böyle bir ortama giriyor olmasına şaşırmiştım. Sanki o badboy kitaplarındaki zengin çocuklar gibiydi belkide benim hikayemin badboyu oydu bilmiyordum.
Miranı ararken lüzumsuz yere girip çıktığım her mekanda dikkat çekmiştim çünkü her kız gibi bende alışveriş sonrasi yeni aldığım gıcırında olan hafif dolgu topuk botlarımı giymiştim ve deri çeketimin altındaki yeşil kazakta tiril tirildi. Yırtık siyah kotumda yeniydi ama yapisı eskitilmisti. Yinede eskitilmis kumaşa para vermekten rahatsız olmamıştım. Çünkü güzeldi.Bordo Cafe'5 yazan yere girdim sanırım 5 in ardında bir 4 sayı bordo kafe olduğunu belirten bir ışık vardı tanrım buna benzer 4 izbe kafe daha vardı ve insanlar buraya sürekli gelip gidiyordu. Delirmek üzereydim ve sinirle kapıyı ittim.
Ama tabikide her zamanki gibi sakatlığımın vermiş olduğu kuvvetle deri bilekliğim kapının koluna takıldı ve işte tam o an rezil olmaktansa ölmeyi Diledim.
Bilekliğim kapınım üzerinde bileğimls birlikte durmadı. Kalı ileri geri gidip gelirken bende adeta onunla sallanıp duruyordum sonunda kapıyı kontrol altına aldım sanıyordum ki ardımdan sert bir kahkaha sesi yankılandı.
Nasıl derler bilmiyorum ama bir tını nasıl bu kadar güzel olurdu bilmiyordum. Kesinlikle kendim ve duydukladımda sorun vardı."Sende kimsin yavru ceylan? Aslanın ininde ne işin var?" Dedi.
Yavru! Ve üstelik Ceylan."Adım Nisan ve siz!" Dedim parmağımla kapıda tuttuğu yeri işaret ettim.
"Kapıyı sürekli oynatan ve benim dakikalardır mücadele etmeye çalışmami sağlayan siz miydiniz?" Dedim sinirle. Ellerini kapıdan çekti ve bileğimdeki takılı kalmış deri parçasını tuttu. Ufak bir ince hareketle takılı kaldığı yerden çıkardı."Cafe'S e doğru yürüdüğünü fark ettiğimden beri Kalçalarinı izliyorum ve inan bana izlemekten büyük zevk duydum. " dedi. Hemen kalçalarımı ondan uzaklaştırdım ve söyledikleri karşısında şoka uğradım.
"Sapık mısınız? Siz Delirmişsiniz! Tanrım!" Dedim sinirle arkamı dönüp hızla Miranı aramak için üst kata çıkan merdivenlere yöneldim.
"Böyle bakınca gerçekten ızlemeye doyamıyorum Yavru Ceylan" dedi.
Durdum ve bağırdım.
"ADIM NISAN! YAVRU CEYLAN DEĞİL! "
Sonunda Miranı elinde telefonu ve kulağında Kulaklığı ile tek başına bir yerde oturduğunu gördüm. Sandalyemi çekip karşısına kuruldum
"Ne istiyorsan iste hadi" dedim.
"Sanada merhaba nisan " dedi cebinden kent paketini çıkarıp masaya fırlattı ve içmem icin eliyle onay verdi. Zaten sinirliydim.ve bu hareketi beni deli etmisti. Daha fazla konuşmak istemediğim için yaktığim daldan büyük bir duman aldım.
"Miran! Konuş artık ne istiyorsun?" Dedim.
"Sana önce giyimine önem vermen gerek dedim. Bu halin ne Nisan? Sana buradaki hangi erkek bakar bilmiyorum. Güzel olmak yetmiyor biliyor musun?" Diye sordu.
"Benim tarzım bu Jean üzerine bir tişört veya kazak. Aksi yok usteleme etek falan giymem" dedim.
"Bacakların ne ince ne kalın tam orta ve bu senin avantajin güzelim. Bence etek seni ortamların 1 numaralı kızı yapar" dedi.
"Miran benim ortamların 1 numarası olmak gibi bir niyetim yok. Benim tek niyetim sana yakın olmak" dedim birden. Sonra kırdığım potu tam Düzeltecekken salak bir kahkaha kesinlikle tanıdık hemen ardımdan duyuldu ve sandalye daha çekilmeden masaya bir bardak bira bırakıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaçınılmaz Son 2
RomanceBir Eylül rüzgarı geçti Istanbuldan. Birde Nisan sıcağı görelim. Kitap kapağı için canım arkadaşım ve okurum 'Parodyy' ye teşekkür ederim.