1.1

309 21 5
                                    

Kırmızı kaşe montunun belinde duran kemeri sıkıca bağladım. Hava hafiften sonbahar esintisi bırakıyordu saçlarımızda. Ama Eylem daha küçüktü ve kendini koruyamıyordu. Onu koruması gereken kişi bendim.
Annem son zamanlarda çok yoğun çalışıyordu. Çocuklarla ilgilenmek bana düşüyordu ama şikayetçi değildim. Insan nasil şikayet eder ki?

"Ablaaaa baksana bir kuş kanadı kanıyor" diye bağırıp koşmaya başladi. Kuşu minik elleriyle sardı ve acısını hafifletir düşüncesi ile üfledi kanadına. Çocuk aklı işte uçamayan bir kuş için bile üzülüyordu.

"Istersen bu işi veterinere bırakalım Eylem. Böylece daha sağlıkli olur " dedim.

Kuş eylemin avuçlarında huzursuzca kıpırdarken birlikte veterinere geldik.
Bayan doktor kanadını sardı ve diğer yaralı hayvanların yanında bir kafese dinlenmeye bıraktı.
Ilgimiz için bize teşekkür etti ve iyileştiğinde onu birlikte doğaya bırakmak istersek diye numaramızı aldı. Eylem bugün için gün sayıyordu.

Kuşun kafesi sağ elimde sıkı sıkı tutuyorum. Sahil yine o günkü gibi hafif esiyordu
. Sanki Eylem ölmemişte birazdan gelip kafesten kuşu çıkarıp öpecek sonra da denizin üzerinde özgür kanat çırpışını izleyecek. Ama öyle olmadı..
Kafesin demir kapağını araladım ve kuşu avuclarıma aldım.
Eylemin sevdiği gibi sevdim biraz sonra kafasına ufak bir buse kondurdum.
Onun küçük bedenini mezara yerleştirdikleri anılarla birlikte kuşu özgür bıraktım.
Ağlıyordum. Zaten birkaç haftadır yüzüm zayıflamış ve gözlerim ot içen insanların gözlerinden daha beter durumdaydı ağlamayı bile unuttuğum zaman oluyordu.
Ben ilk defa sesli ağlamıştım. Duvara tutuna tutuna kalkmaya çalışmış sonra dizlerimin üzerine geri düşmüştüm. Küçük yatakta her sabah zorla uyanan bedeni uyandırmaya gitmiştim uyku sersemi sonra boş odayla karşılaşmıştım. Kahvaltıya eksik tabak çatal koymaya alışamamıştım, beslenmesini hazırlayıp yine dolaba koymuştum akşamdan ama kimse yiyememişti. Merdiven boşluğunda saklanıyordur diye bazen saatlerce oturur olmuştum ama dersi uzun sürmüş zannedip kontrol etmeye gitmiştim. Gelmiyordu geri alışamıyordum ben boş odaya dolaptaki dolu beslenmeye bazen odamda banyo yapar diye koyduğum çocuk şampuanın yerinin boş olmasına salondaki çocuk dvdlerinin olmayışına alışamıyordum.
Sanki giden bütün herseyiyle gidiyordu. Kokusu yoktu, zaten tarifide yoktu kokusunun sanki böyle bebek gibi ama daha olgun bir kokuydu. Yoktu işte boştu ev. Boştu mutfak masası boştu arabanın çocuk koltuğu.
Gittiği gibi gidiyordu insanlar. Acı kalıyordu bize günlerce boş bakışlar kalıyordu.
Senelerce küs olduğumuz halamın omzunda ağladım saatlerce. Yerlerde yattım sığamadım bir yere. Genç yaşımda anne babadan sonra en berbat acıyı tatmışım öyle diyorlar.

"Geçicek diyemem Nisan. Bu acı kalbinde küçülecek ama silinmeyecek. Aklına her düştüğünde gözlerin dolacak belki ağlamak isteyeceksin. " dedi.
Sonra omuzlarımın aşağısından sarıldı.
"Her zaman burada olacağım Nisan. Arkanda bir nefes sağında bir dost solunda bir sevgili olacağım. "

Fezaya doğru yavaşça döndüm. Ama kollarını çekmeden belime sardı ve yüzlerimizi yakınlaştırıp alnımı öptü.
Verdiği sıcaklıkla kollarında huzurla ağladım.
Kendime burada söz verdim.
Sevdiklerimi koruyacaktım. Önemli olan ben değildim.
Korumak istediğimi koruduktan sonra bana ne olacağını önemli değildi.

"Teşekkür ederim Feza" dedim.

Kollarını daha fazla doladı ve düşecek gibi duran bedenimi dik tutmaya çalıştı.

Eve girdiğımde doğru yukarı çıktım. Kimsenin yüzüne bakamıyordum.
Bu iş her neyse benim ile alakalı olmalıydı. Kendimi biraz biraz toparladıkça durumun sadece beni hedeflediğini görebiliyordum.

Duş alıp saçlarımı kuruttum. Koyu renkleri üzerime geçirip arabanın anahtarlarını çekmeceden çıkardım. Cüzdanımı da cebime doldurup kimseye görünmeden garaja indim.
Ve nereye gideceğimi düşündüm.
Cenazede tanımadığım bir kadın vardı ve beni yalnız yakaladığında
Kendini toparlayınca beni ara dedi
. Kartvizitini çıkarıp baktım.
Eylül Tekinoğlu yazıyordu. Sesi telefondaki kadınla aynı değildi ama bir bağlantı olabileceğini düşünüyordum.

Numarayı çevirip bir süre bekledim.

"Efendim" dedi karşıdakinses.

"Eylül Tekinoğlu? " diye sordum.

"Evet benim" dedi.

"Nisan Yılmaz. Görüşelim" dedim ve devam ettim. " Adresi konum atıcam. Acele ederseniz sevinirim "

Cevap vermesine fırsat tanımadan telefonu kapattım. Ve konumu yolladım.

Semtten biraz uzak ve elit bir kafeye girdim. Uzun süredir yemek yemiyordum ve Eylül hanım gelene kadar kendimi bir makarna söyledım.
Dikkatsizce daldığım tabağın bittiğini gördüm.

"Ne düşünüyorsunuz? " dedi karşımda oturam ses.

" ne zamandır buradasınız? " dedim.

"Henüz yeni sayılır ama oldukça dikkatsizsiniz. " dedi.

"Beni nereden tanıyorsun?" Dedim.

"Bilmen gereken ama henüz erken olan durumlar var Nisan. Sana söyleyeceğim tek şey öğrendiğin birşeyler olursa sakin ol. Ve sadece dinle. Sana anlatmak isteyeceği şeyler var" dedi.

"Kim?" Dedim sadece.

"Bu hayat çok değişik Nisan. Bazen haftalarca yasını tuttuğumuz insanların bizimle kan bağı olmayabilir. Bazen de en nefret ettiğimiz kişinin yatağına girebiliriz" dedi.

"Açık konuşun lütfen anlayamıyorum " dedim.

"Nisan baban bildiğin baban senin baban değil " dedi.

Tuttuğumu fark etmediğim çatal ellerimden masaya kaydı.
Hayır aslında suan yıkılmış olmam.gerek ama.neden bende umut filizleniyordu?

Kaçınılmaz Son 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin