a

11.9K 1K 528
                                    

Taehyung, bacaklarının arasına aldığı yastığı tekmeleyerek uyanırken derin nefesler vererek soludu ve başında dikilerek söylenen Kookie'ye yastığının altından baktı.

"Ne var?" dedi uyku sersemi. "Ne istiyorsun sabahın köründe?"

"Hyuuuuung," dedi Jungkook eşi benzeri görülmeyen bir şekilde aegyo yaparak. "telefonumun sarjı bitti ve oyun oynayamıyorum. Jin hyung ramenleri yapana kadar seninkiyle oynayabilir miyim?"

Gözleri bir tavşanınkilerine benzer şekilde açıldı ve ellerini Taehyung'un omuzlarına koyup kendisi için hafif Taehyung için dozer misali salladı.

Taehyung tatlı uykusunun bölünmesine sinir olurken küçük kardeşine olan nefretini içine atıp kendisi için selfie çekilmek hariç pek bir önem teşkil etmeyen telefonunu uzattı. Jungkook, yeni bir oyuncak kazanmışçasına hoplaya zıplaya odadan çıkarken Taehyung arkasından bağırarak uyarmayı unutmadı.

"Sakın telefonumu düşürme."

Saniyeler sonra gelen tak sesi, metal arka kapağın parkeye yapıştığını belli ediyordu.

Jungkook korkarak "Benimkiydi, hyung." dedi ve koridordan koşarak uzaklaştı.

Taehyung, kendi telefonunun düştüğüne yemin edebilirdi.

~

Park Jimin, burnuna gelen krep kokularıyla uyanırken kendisinden büyük bir ev arkadaşı olduğu için tekrar mutlu oldu. Yoongi, her ne kadar ters bir karakter olsa da çoğunlukla ona yardımcı oluyordu. Romanının taslağını editörün beklediğini bildiğinden beri en azından kahvaltıları hazırlamaya karar vermişti. Jimin, bu ayrıcalık için minnettardı çünkü Yoongi de ünlü bir inşaat şirketinde mimar olarak çalışıyordu ki bazı geceler çizimlerini yetiştirmek için Jimin ile kafa kafaya vererek sabahlamışlardı.

"Sana ne kadar teşekkür etsem az," dedi Jimin ve çayları hazır bulunan kahvaltı masasına oturdu. "romanımın basımı için onay verilirse ilk kitabı sana imzalı vereceğim."

Yoongi, karşısındaki yazara gülümseyerek elindeki krepe nutella sürmeye devam etti.

"Beleşe?" dedi ve göz ucuyla kahvaltı masasını gösterdi.

Jimin, gri saçlarını kapüşonlusunun altına sokup çayından bir yudum alırken "Beleşe." dedi.

~

"Şu müzik aletine rahat ver artık," diye haykıran Seokjin'e dil çıkarıp tekrar dudaklarını ağızlığa yerleştirdi Taehyung.

Saatlerdir karşı komşu için beste yapmaya çalışıyordu ama çıkardığı sesler bir fil horultusundan ileri gitmiyordu. Oysa lisedeyken ödüller bile almıştı neden böylesine kutsanmış hissederken tüm yeteneği sömürülmüş gibiydi?

Taehyung'un odasının gri kapısı aniden açıldığında karşısında kollarını göğsünde bağlamış iki adamın yargılayıcı bakışlarını gördü ve sertçe yutkunarak sevdiği çalgısını dudaklarından uzaklaştırdı.

"Ne?" dedi omzunu silkerek. "Anne-baba gibi davranmayı bıraksanıza. Hepimiz kirayı eşit ödüyoruz."

Seokjin, tanrıya sabır için yalvarırken Namjoon derin bir nefes alarak Taehyung'un hala elinde tuttuğu saksofonu ondan kapıp kollarının arkasına sakladı.

"Saat neredeyse gece yarısı olacak ve sen," dedi. Gözleri karşı ev ile bitişik olan duvarını gösteriyordu. "sırf komşumuz tekrar kapımıza dayansın diye amaçsızca saksofon çalıyorsun."

Arkalarından bir yerden elinde Taehyung'un telefonuyla araba yarışı oynayan Jungkook belirdi. Gözlerini bir anlığına oyundan çekip mırıldandı.

"Cidden hyung, başımız şişti."

"Ya! Maknae..." derken Taehyung çoktan yatağının kenarında bulunam parmak arası terliklerden birini genç çocuğun kafasına fırlatmıştı. Maknae çevik bir şekilde nesneden kaçarken abisine dil çıkarmayı ihmal etmedi.

Taehyung, Namjoon'un söylediklerinin doğru olmasına sinirlenmişti üzerine bu küçük çocuk sinirini bozuyordu. Sonunda pes etti ve kendini yünlü pelerini ile yatağa attı.

"Al saksofonu hyung," dedi gözleri tavana bakarken. "çalmayacağım. O da gelmeyecek."

Namjoon, saksofon ile birlikte odadan çıkarken yalnızca müzik aletini salona bırakmaya gidiyordu. Saklayıp çalmasını sonsuza kadar engelleyecek değildi. Seokjin'e yandan bir bakış atıp odadan çıkarken şuan sarı saçlara sahip sevgilisi boğazını temizledi.

"Tae," diye mırıldandı ve genç adamın
ayaklarının ucuna oturdu. "onu görmek istiyorsan git ve kapısını çal. Bu iş bu kadar basit."

"Basit mi?" dedi kaşlarını kaldırarak yatakta doğrulduğunda. "o bir melek gibi, hyung. Onun karşısında bu savsak halimle durup da ne diyeceğim ona?"

"Onu tanımak istediğini." dedi Seokjin. Taehyung savsak olduğunu inkar etmesini bekledi ama yapmayınca gururu incinmiş gibi oldu. Gerçekten bazen kendinden ve kişiliğinden utanıyordu. (a/n: çarpılcam dünyadaki en güzel kişiliğe sahip adama ne dedirttim)

Taehyung gözlerini duvar saatine kaydırdı ve yelkovanın hızla on ikiye çıktığını akrepin ise on birde olduğunu gördü. Altındaki eşofmanı çekiştirdi ve kaşlarını çatarak Seokjin'e baktı.

"Gidiyorum?" dedi onay almak istercesine.

"Git," dedi ve tebessüm etti Seokjin. Karşısındaki kardeşinin aşık oluşunu izlemek zevk vericiydi.

Taehyung; bol eşofmanını, yünlü siyah pelerinini ve kafasındaki kasketi çıkarmadan salona ilerledi. Arkasından gelen abisine döndü ve tavsiyelerini yakalamaya çalıştı.

"Sana ters tepki verirse hazır cevaplığın ile ez onu."

"Sen Namjoon hyung'a öyle mi yaptın?" derken Taehyung'un sesi alaycıydı.

Ensesine sert bir tokat yaparken dişlerini sıktı ve kıkırdadı.

"Ben onu kendime aşık etmedim, o bana zaten aşıktı."

Taehyung kıs kıs bu çıkışmasına gülerken telefonunu Jungkook'un kenara atmış olduğu yerden alıp sokak kapısından çıktı.

Ona gidiyordu.

O'na gidiyordu.

-----

buram buram bromance kokan geçiş bölümü dememe gerek yok?
oy ve yorumlarınız beni gülümsetiyor, lütfen eksik etmeyin~~~

saxophone :: vminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin