j

8.7K 881 535
                                    

Jimin, dün gece birdenbire aldığı iltifatı düşündükçe suratı kızarıyor, klavyesine dokunan parmakları anlayamadığı bir şekilde kasılıp gevşiyordu. Taehyung'un gözlerinin içindeki sevinçte kendine yer buluyor ve söküp atmak istediği ne varsa onun gözlerine boşaltmak istiyordu. Salondan Yoongi'nin eve girdiğini haber veren sesi duyduğunda odasından çıktı ve hyungunu karşılamaya gitti.

Yoongi'nin, siyah saçları ıslak bir şekilde kapıda dikildiğini görünce hemen yanına koştu ve yalpalayan arkadaşına dönüp "Ne oldu, hyung?" diye sordu.

"Sojin ile ayrıldık," dedi Yoongi ve ağır alkol kokusu birden Jimin'in suratına rüzgar gibi çarptı. "benden sıkıldığını söyledi."

"İnanabiliyor musun?" diye bağırmaya başladı Yoongi. "Benden sıkılmış, Jimin. O kadar mı sıkıcı biriyim?"

Kükreyen sesi ince duvarlardan Taehyung'un odasına ulaştığında genç aşık sağ kulağını bardak ile birlikte duvara kapatmış, neler olduğunu çözmeye çalışıyordu. Bir çıkış yolu bulup onların evine gitmeliydi. Jimin ile Yoongi'nin çok yakınlaşmasını istemiyordu. Ev arkadaşları oldukları için yeterince kıskanıyordu ve şimdi, Jimin'in sevgilisinden ayrılmış bir adam ile aynı yerde soluk alması Taehyung'un kanını donduruyordu. Duvar saatine ufak bir bakış attı ve saat gecenin üçü olduğunu gördü.

Eh fena değil, diye düşündü.

Namjoon ve Seokjin Hyung'u uyandırmamak için parmak uçlarında odasından çıkarken mutfağa girmeden önce elindeki playstation ile salon kanepesinde uyuyan Jungkook'u gördü. Aklına gelen fikir ile gülümserken mutfakta pakette duran pirinç keklerini kaptı ve Jungkook'un baş ucuna eğilip hafifçe fısıldadı.

"Kookie," dedi ve Namjoon hyung'un gelirken getirdiği taze pirinç keklerini burnunun üzerinde gezdirdi. "Eğer benimle gelirsen rüyanda gördüğün o muhteşem oyunu alacağım."

Jungkook, koltukta debelenerek uyandığında kısık gözlerle Taehyung'a baktı.

"Nereye?" dedi çıplak üstüne yastık olarak kullandığı tişörtünü geçirirken.

"Karşı komşumuza."

Taehyung pislik bir ifadeyle gülümsüyordu ama Jungkook gözlerini devirdi ve saatin kaç olduğuna bile bakmadan sokak kapısına doğru ilerledi. Hyunguna güvenirdi fakat onu nereye sürüklediğinden haberi bile yoktu.

~

Jimin, ayık kafayla her yeri dağıtmaya çalışan Yoongi'yi zar zor toparlarken onu koltuğa oturtmuş ve derin bir nefes almıştı. Yoongi hala sinirle halı desenlerini izlerken sokak kapısının üç kez tıkladığını duydu. Taehyung'un geldiğini hissetmişçesine midesinde rahatsız bir yanma hissetti. Yoongi'nin odaklandığı yerden ayrılmadığını görünce kapıyı açmaya gitti.

Taehyung, elinde bir kutu pirinç keki ile dikiliyordu. Yanında ondan iki-üç santim kısa, kahverengi saçlı ve yakışıklı bir oğlan vardı. Jimin, benden küçüktür diye düşündü fakat Taehyung'un yanında ne aradığını anlamamıştı.

"Buyrun?" dedi gözleri Jungkook'u süzerken.

Taehyung'un, ona değil de kardeşine baktığı için morali bozulsa da birkaç kez elindeki kutuyu salladı ve melekleri kıskandıracak şekilde gülümsedi. Jimin'in kontakt lensle kaplı gözleri ona doğru döndü ve nefesini tutmak zorunda kaldı.

Taehyung, tam anlamıyla takdire şayandı.

"Gecenin bu saati," dedi Taehyung ve Jungkook midesini gösterecek şekilde esnedi. Bazen ev halkı olarak onun insan olmadığından şüpheleniyorlardı. "sizi rahatsız ettik fakat pirinç keki sözüm vardı."

Jimin, kavga seslerini duyup geldiğini az buçuk anlasa da Taehyung'a fark ettirmedi ve onları içeri davet etti. Jungkook uykulu bir şekilde eve girdiğinde kıvrılmak için bir kenar arıyordu.

Taehyung'un elindeki kutuyu Jimin alıp hiçbir tensel temasa girmeyip mutfağa götürürken birazdan havanın aydınlanacağının farkındaydı. Nedense kendisini yıldıza benzeten Taehyung ile güneşin doğuşunu izlemek istiyordu.

Yoongi'nin üçlü kanepede oturur bir şekilde uyuyakaldığını gören Taehyung iç çekti ve evlerine girmelerini sağlayan bu parlak fikir için kendisine teşekkür etti. Daha sonra gözleri, koca dana olarak seslendiği küçük kardeşine kaydı ve Yoongi'nin bacaklarının üstüne kıvrılıp orada uyuduğunu gördü.

Gözleri şaşkınlıkla açılırken büyük olasılıkla Jungkook'un nereye yattığından haberi bile yok diye düşündü. Jimin, sessiz adımlarla salona girip Taehyung'un yanına oturduğunda göz ucuyla Jungkook'u gösterdi ve sordu.

"Kim bu?" dedi sesindeki kızgın merakı Taehyung iyiye yorumlamak istiyordu.

"Ev arkadaşım, Jungkook." dedi ve Jimin'in gözlerinin içine bakarak devam etti. "lise son sınıfına gidiyor."

Jimin'in içi burkulurken "Anladım," diye mırıldandı. Jungkook, onun gibi biriyle aynı evde yaşadığı için ne kadar şanslı olduğunu bilmiyor olmalıydı.

Taehyung aralarındaki geçilmez duvardan sıkılıp yutkundu ve "Balkona çıkalım." dedi ve gece yaptığı salak iltifatı yok etmek istedi. Bir anda ağzından o çıkmıştı fakat yalan sayılmazdı.

Soğuk demirleri büyük elleriyle kavrarken Jimin'in kendisini izlediğini fark etti. Gökdelenlerin arasından yükselen hafif sarı cisme bakarken Jimin'e döndü ve ultraviyole ışınlarıyla bile bir dünya harikası gibi gözüktüğünü düşündü. O, yeryüzüne ait her şeyi inkar edebilecek kadar güzeldi. Yanlışı, kusuru veya herhangi bir hatası yoktu. Tüm halleriyle baştan çıkarmak için yaratılmış olmalıydı.

"Beni bir yıldız olarak görüyorsun, demek." dedi Jimin. Bunu söyleyebilmek için beş dakikadır kendiyle savaş veriyordu. Artık hayatında çekingen birine yer yoktu. Kartlarını açık oynamaya karar vermişti.

"Hm," dedi Taehyung. "hatta bir yıldızdan daha güzel olduğunu düşünüyorum."

Jimin'in elmacık kemikleri ışık hızında kızarırken kıkırdadı ve Taehyung, bu sesi alarmı yapmak istedi. Her sabah bu kıkırdama ile uyanmak ve her gece onun kaslı kollarında uykuya dalmak istedi.

"Sana bir şey itiraf etmeliyim," dedi Jimin ve Taehyung sebepsizce gerildi. Güneş yavaş yavaş doğuyordu ve günün ilk ışıkları sessiz Seul'u uyandırmaya başlamıştı.

"Bir kere gülümser misin?" diye sordu Jimin. Taehyung buz kesilirken yanağında tombul ve sevimli parmakları hisseti ve gayri ihtiyarı yanağını sıcak avuca doğru yatırdı. Hiçbir şey söylemeden doğal bir şekilde gülümsedi ve dudaklarının kıvrımının kulaklarına değdiğine emin oldu.

"Gülüşün, gün ışığım." dedi Jimin.

"Sen ise güneşim oldun."

Tam şuanda, diye düşündü Jimin. Beş metrekarelik küçük balkonda, Seul'u kaplayan gökdelenlerin arasındaki eski apartmanın dördüncü katındaki balkonda bir güneşe sahip oldum.

Günümü aydınlatacak olana.

-------

Hikayenin en kötü bölümü?
yorumlarınızı bekliyorum çünkü hiç içime sinmedi neyse
yoonkook olacak, anlamışsınızdır zaten son olarak;
sizi seviyoruuuuum~ *.*

saxophone :: vminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin