Taehyung, dudaklarını dişlerken boğucu bir heyecanla çaldığı kapının açılmasını bekliyordu. Elini tam tekrar çalmak için kaldırdığında yeşil kapı sakinlikle açıldı ve Taehyung'un yumruk yaptığı eli havada kaldı.
Karşısındaki düşmüş melek değildi.
Karşısındaki sıradan ve somurtkan bir Güney Kore vatandaşıydı.
Bilinmezlik denizinde kaybolurken hızla boğazınu temizledi ve "Ben," dedi daha sonra etrafına bakındı. Ne diyecekti? Karşısına başka bir adam çıkmasını beklemiyordu. Neden gelmişti ki? Boka batmıştı ve eve döndüğünde Seokjin'e trip atacağına yemin etti. Kendisine düz gözlerle ifadesizce bakan korkunç adamın önünde kurbanlık koyun gibi kalakalmıştı.
"Pirinç keki yapmıştım." dedi ve yarım ağız gülümsedi. "Size de ikram etmek istedim."
Elinde hazır bulunan bir pirinç keki bile yoktu oysa ki. Min Yoongi gözlerini Taehyung'un ellerine çevirdiğinde ne saçmaladığını düşündü.
"İkram etmeden önce haber vermek mi istedin?"
"E-evet," diye kekeledi Taehyung kendine küfür ederken. "ben sizin karşı komşunuzum zaten. Hemen getireceğim şimdi."
Min Yoongi kafasını olumsuzca sallarken ilk defa böylesine garip bir komşu gördüğünü düşündü.
"Hayır zahmet etme," dedi ve kapıyı kapatmaya koydu. "kalsın."
Taehyung salaklığının utancıyla kızarmış yüzünü eğerken arkadan gelen bir erkek sesi duydu. Gözleri büyürken ses daha çok yaklaştı.
"Hyung," dedi Jimin kapının eşiğine geldiğinde. "siyah çamaşırımı bulamıyorum. Sen mi giydin?"
Taehyung karşısındaki meleği izlerken uçabildiğini düşündü. Hayran kaldığı adam yalnızca beline sardığı beyaz bir havluyla karşısına kadar geldiğinde yutkunduğu hisler boğazında kaldı ve ağır bir öksürüğe yakalandı. Jimin, sese doğru dönerken boynundaki damlalar kaslı göğsüne iniyordu. Yoongi, hala gitmemiş olan Taehyung'a aralık kapıdan yan bir bakış attı ve Jimin'e cevap verdi.
"Hayır," dedi ve kafasıyla Taehyung'u işaret etti. "komşumuz da gidiyordu."
"Ne oldu?" dedi Jimin ve kollarını göğsünde birleştirdi. Taehyung bayılacakmış gibi hissediyordu. Kendisine yarı çıplak haldeyken soru soran adama odaklandı-dikkati hala bir kuyuya doğru ilerleyen su damlalarındaydı-
"Tanışmak için uğradım." dedi dudak altından. Kötü bakışlı adama ayrı ona ayrı söylediği için garip hissetse de siyah saçlı adam bunu umursamış gibi görünmüyordu. Ellerini Jimin'in sırtına vurup evin içine doğru ilerlerken Taehyung ona dokunan elleri kızgın yağda yakmak istedi. O tene dokunmak için tanrı katında izin alınmalıydı. O, mükemmeldi.
Jimin hafifçe gülümsedi çünkü kişiliği yüzünden kimseyi tersleyemiyordu.
"Şuan pek müsait değilim ama," dedi ve ufak ellerini tokalaşmak için Taehyung'a uzattı. "ismim Jimin. Park Jimin."
Taehyung, hayatının çetelesininin tutulduğunu düşündüğü kağıda bu iki kelimeyi kazıyarak yazdı. Park Jimin, onu cennet ile tanıştıracaktı.
Büyük elleriyle onun nemli ellerini tutup kendisi içinde kaybolmasını sağlarken derin bir nefes aldı.
"Kim Tae Hyung." dedi ve daha fazla akıl sağlığını bozmamak için kafasını eğerek selam verdi. Ellerini ayırırken keskin bir sızı ikisini de elektrik çarpmışa çevirdi ve birbirlerinden uzaklaşmalarını sağladı.
Jimin, dikkatle Taehyung'un gözlerinin içine bakarken birden romanının devamını nasıl getireceği aklına adım adım döküldü. Gülümsemesi gözlerini yok ederken son gördüğü şey, Taehyung'un geniş omuzlarıydı.
~~
400 kelime değil de 1200 yazmak istiyorum ama böyle kısa kısa ve çabuk update yaparsam hikaye daha güzel ilerler diye düşünüyorum, umarım size kısa gelmiyordur.
oy ve yorumlarınızı çok seviyorum! Lütfen destek olun~(^-^)
![](https://img.wattpad.com/cover/89043097-288-k880643.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
saxophone :: vmin
FanfictionPark Jimin, yuvarlak okuma gözlüklerini düzeltti ve karşı komşusunun kırmak istediği kapısını açmasını bekledi. Kapıyı elindeki saksofonuyla açan genç adam, karşısındaki tanımadığı komşusuna bakıp o cümleyi söyledi. "Sanırım yanlış geldiniz, buras...