Seokjin, cast ajansının seçmelerine bakarken elini tutan sıcak parmakları kırarcasına sıkıyordu. Aylardır beklediği sonuçlar saniyeler içinde açıklanacaktı ve para kazanmak için tek umudu buydu.Sesi ister istemez titrerken pembe saçlarını karıştırdı ve yanındaki adama döndü.
''Ya,'' dedi ve kafasını kendisininki gibi geniş olan omuzlara yasladı. ''seçilmemiş olursam?''
''Önemi yok, sevgilim.'' dedi Namjoon. Pembeye çalan tutamların kokusunu içtenlikle içine çekerken tebessüm etti. ''Sen benim için dünya üzerindeki en güzel şeysin.''
''Seni seviyorum.'' diyebildi Seokjin yavaşça. E-mailin geldiğini haber veren bildirim sesi kulaklarına ulaştığında gönderiyi anında açtı ve o müjdeli haberi gördü.
''Sayın Kim Seokjin,
Blackhouse Entertainment'e yaptığınız başvurunuz ile ilgilenildi. Artist ve modellik pozisyonu için sizinle görüşmek isteriz. Perşembe günü saat 10.30'da sizi Seul'deki şirketimizde görmeyi bekliyoruz.
Saygılar,
Blackhouse Entertainment.''
Seokjin, sevinçten çığlık atarak Namjoon'un boynuna atladığında sevgilisi bir yandan üzgün bir yandan da mutluydu. Zar zor sakladığı hazinesi neredeyse ünlü olmak üzereydi ve karşısına çıkabilecek engellerden ölesiye korkuyordu. Seokjin isimli insanın sadece kendisine ait olmasını istiyordu. Sonsuza kadar. Onu avuçlarının içinde ölene kadar ve belki de öldükten sonra bile saklayabilirdi.
''Birlikte gidelim,'' dedi Seokjin hemen. ''yanımda olmana ihtiyacım var.''
''Seni bırakamam ki.'' dedi Namjoon gülerken. Fakat içten içe onun yanına yakışıp yakışmadığını düşünüyordu. Onun bebeksi suratı yanında kendisinin derin gamzeleri dışında savaşabileceği bir özelliği yoktu. Seokjin, onun düşen suratını görünce bir şeylerin yanlış gittiğini anladı ve ellerini Namjoon'un yanaklarına koyup göz göze gelmelerini sağladı.
''Ne oldu, sevgilim?'' diye sorarken kalbi boğazında atıyordu. Herhangi bir negatif düşünce her şeyi mahvedebilirdi.
''Korkuyorum,'' dedi Namjoon büyük bir dürüstlükle. ''seni benden alırlar diye.''
Seokjin'in narin kalbi hafifçe bükülürken dudaklarını aşkının dudaklarına hapsetti ve diliyle tüm cenneti keşfetti. Sıcak nefesleri birbirine karışırken çoktan Namjoon, Seokjin'in üzerindeki yerini almıştı. Kısık kısık inlemeler küçük odayı dolduruyoru ve duvarlar arasında ateşli bir anlaşmazlık çıkmıştı.
''Seni bırakamam ki.'' dedi Seokjin, onun cümlesini kopyalarken. ''Dünya yerle bir olsa bile yine öylece oturup beni kurtarmanı beklerim. Sen,'' diye devam etti ama Namjoon'un elleri çok tehlikeli yerlerdeydi. ''benim her şeyimsin.''
''Sahip olduğum her şeysin.''
Namjoon gülümseyerek onu onayladı ve ellerini tişörtünü çıkartmak için kullandı. Geri dönüşü yoktu çünkü kıyamet çoktan kopmuştu.
~
"Jungkook," diye seslendi Taehyung kardeşine. "sence kırmızı gömlek mi yoksa siyah mı?"
"Nereye gidiyorsun ki hyung?"
"Hoseok ile buluşacağım. Uzun zaman oldu."
"O zaman kırmızıyı giy," dedi ve kıkırdadı. Kafasını Taehyung'un odasının içine doğru uzattı ve bir manken gibi gözüken abisine baktı. "Zaafı var biliyorsun."
Taehyung, düğmelerini iliklerken gülümsedi ve kafasını salladı. Aynada kendine bakarken dizleri yırtılmış siyah kotu ve ressam şapkasının altındaki sarı saçları dikkatini çekti. İlk defa yakışıklı olduğunu hissediyordu.
Sağ cebine büyük ellerinin arasında kaybolan telefonunu sıkıştırıp odasının kapısında dikilen Jungkook'un poposuna vurdu.
"Geç kalmam," dedi ve evdeki büyüklerin odasına doğru bakıp utançla kafasını çevirdi. "oraya çok yaklaşma."
Jungkook kafasını duvara yaslarken tebessüm etti ve "Merak etme, hyung." dedi.
Taehyung, ana caddede bulunan ünlü bir kafeye geldiğinde uzun zamandır görmediği arkadaşını göreceği için heyecanlı hissediyordu. Bu buluşmayı Jimin'e söylememişti ama romanıyla meşgul olduğundan onu rahatsız etmekten çekinmişti.
Arkasında gürültülü bir ses duyduğunda o tarafa doğru döndü ve saçlarını turuncuya boyatmış bir Hoseok gördü. Oturduğu sandalyeden hızla kalkıp mekandaki sandalyelere çarpa çarpa gelen Hoseok'a sarıldı. Genç adam, koşturarak geldiğinden terli ve nefes nefeseydi.
''Ah,'' dedi Hoseok, arkadaşına sıkıca sarılırken. ''kırmızı çok yakışmış. Her zamanki gibi çok ateşlisin.''
''Bırak zırvalamayı, Hoseok. '' dedi Taehyung. Sandalyesini çekip geri otururken Hoseok da karşısına geçmişti. ''Sevgilim var artık.''
Hoseok'un gözleri fal taşı gibi açılırken yerinde rahatsızca kıpırdandı. Ellerini masada birleştirirken ''Anlat o zaman,'' dedi ve gözlerini devirdi. ''şu şanslı adamı.''
''O,'' dedi Taehyung ve ellerini saçlarının arasından geçirme ihtiyacı hissetti. Jimin'i düşününce bile vücudundaki hücreler tir tir titriyordu. ''hayatımda gördüğüm en mükemmel adam. Cidden onda bir tane bile kusur bulamıyorum.''
''Sen böyle diyorsan kesinlikle ışığa sahip biridir.''
Taehyung, kulaklarına ulaşabilecek kapasitede gülümsedi ve ''O, ışığın kendisi.'' dedi.
Dakikalar sonra Taehyung'un zil sesi masada yankılandığında ikisi de yoğunlaştığı muhabbetten ayrıldı ve köşelerine çekildi. Taehyung, telefonuna baktığında Jimin'in aradığını gördü. Merakla açarken yutkunmuştu.
"Efendim, Jimin?" dedi ve Hoseok ile göz göze geldi. "Bir şey mi oldu?"
"Neredesin?" diye sordu Jimin. Sesi telaşlı ve yorgun geliyordu.
"Blue Mist'teyim," diye mırıldandı Taehyung. "Arkadaşım geldi. Akşam tanıştıracağım seni."
"Gerek yok," diye çıkıştı Jimin. "editör yarına taslak bekliyor. Onunla uğraşacağım. Bugün konuşmadığımız için aramıştım."
"Peki," dedi Taehyung. "Görüşürüz sonra."
"Aynen." dedi Jimin.
Taehyung, Jimin'in nefesini dinlerken birden kapanan telefon ile yerinde sıçradı. Hesabı ödemeye gitmiş olan Hoseok, döndüğünde güler yüzlü arkadaşının asık suratını fark etti.
Taehyung'u kollarının altına alıp sararken bile çocuğun yüzündeki yapmacık gülümsemeyi silemedi.
~
Buz gibi soğuk hava, balkonun mermerine kutup etkisi yaratırken Jimin, elindeki sıcak kahvesinin kokusunu içine çekiyordu. Aklı Taehyung'daydı ve onu deli gibi merak etse de gururundan ödün verip yanına gidemiyordu. Her ne kadar bir yandan Taehyung'un evine gelmesini istemişti fakat taslağı öne sürdüğü için bu bahaneden geri dönememişti.
"Hey," diye bir ses duyduğunda kafasını solundaki balkona çevirdi ve Taehyung'un kayan gözlerini gördü. "işini bitirdin mi?"
"Eh işte," derken Jimin, sarhoş olan çocuğa doğru konuştuğu için temkinli davranmaya çalışıyordu. "ama tekrar dönmem gerek."
Jimin, uzatmadan eve gireceği sırada Taehyung'un cılız sesini duydu.
"Niye işinden önce gelemiyorum?" diye sordu. Daha çok kendi kendine çelişiyormuş gibiydi.
"Benim sana baktığım gibi bana bakmıyorsun, Jimin."
Jimin'in dudakları şaşkınlıkla aralanırken kırıldığını hissetti ve tam bir şey söyleyeceği sırada evin içinden ince bir ses duydu.
"Taehyung gel artık," dedi Hoseok. "hasta olacaksın."
Taehyung, sesi dinleyip eve girerken Jimin'in kelimeleri soğuk havada yıldızlara ulaştı.
"Ben sana öyle bakarken bana bakmıyorsun ki."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
saxophone :: vmin
FanfictionPark Jimin, yuvarlak okuma gözlüklerini düzeltti ve karşı komşusunun kırmak istediği kapısını açmasını bekledi. Kapıyı elindeki saksofonuyla açan genç adam, karşısındaki tanımadığı komşusuna bakıp o cümleyi söyledi. "Sanırım yanlış geldiniz, buras...