2.Bölüm

5.5K 375 39
                                    

Geniş bir ağacın kavuğuna yaslanmış bekliyordum. Börtü böcek seslerine karnımdan gelen guruldamalar da eşlik ediyordu. Çok açtım. Öyle ki açlıktan bayılacak gibi hissediyordum. Bilincimi kaybetmek üzereyken sonunda komutanın geldiğini anladığım bağırma sesi ormanın içinde yankılandı. Maria'nın abisi gerçekten de ağır bir azar işitiyordu.

"Böyle mi asker olacaksın sen Matija? Daha yaralı bir kıza sahip çıkamayacaksan bizimle işin ne? Bir Sırp askeri nasıl bir Boşnak'ı elinden kaçırır aklım almıyor!"

Seslerini duyacak kadar yakın olduğum için korkmam bile boş arazide bağırdığı için bu denli rahat duyulduğunu düşünerek kendimi telkin etmeye çalıştım. Başımı yasladığım kavuktan çekip doğruldum. Sırtım ağacın gövdesine yaslanırken boynumu arkaya doğru çevirip tek gözümle onları izlemeye başladım. Bulunduğum yere göre ikisi de yandan görünüyordu. Genç asker başını yere eğmiş iki elini önünde bağlamıştı. Onun sesi ne yazık ki bana kadar gelmiyordu. Bu nedenle ne dediğini duymamıştım. Ama komutanı buradan götürmek için ikna etmeye çalıştığını anlamıştım.

"Bacağından yaralı. Fazla uzağa gitmiş olamaz." diyen sinirli komutanın sesi duyduğum son şeydi. Günlerdir açlıktan zayıf düşen bedenim sonunda pes etmiş ağacın sert kavuğuna dayanmıştı.

***

Ürkütücü sesleri yavaş yavaş algılayan kulaklarımla eş zamanlı gözlerimi açtım. Karanlık çöken gökyüzünden parlayan tek tük yıldızlar dalların arasından bana bakıyordu. Üşüyen bedenim açlığın etkisiyle gözlerimi açacak hal bırakmıyordu. Karnımın gurultusu etraftaki seslere rağmen kulaklarıma ulaşıyordu.

Çok üşüyordum. Çok açtım. Çok bitkindim. Öyle bir andaydım ki aklıma ne babam geliyordu ne de nişanlım. Kendi derdimdeydim. Biraz karnım doysun istiyordum sadece.

Elektriklerimizin kesildiği bir gece hiç beklemediğimiz bir anda kapı hunharca tekmelenmişti. Babam nişanlım Emir'e bakmadan "Emina sana emanet..." demekle yetinmiş bana son bir bakış attıktan sonra merdivenleri inip gitmişti. Emir ise ani bir hamleyle elimden tutup beni çatıya çıkarmıştı. Çatıda babaannemdem kalma tahta sandığın içine zar zor sığdığımızda çatının kapısı gürültüyle açılmıştı. "Burası temiz!" diyen adama "Siz gelene kadar öyleydi." demek istesem de sandıktan çıkmamız onlar gittikten sonra gerçekleşmişti. O gün Emir'i öylesine suçlamıştım ki ertesi gün sokaklara çıkıp babamı arayacağını söylemişti. Durdurmamıştım onu. Babamın tek başına gitmesine izin verip burada benimle kalacağını düşünmesi bir erkek olarak acınasıydı. Belki babam beni ona emanet etmişti ancak o da cesur olup kendini öne atmalıydı. Bu yüzden ona kızmıştım. Hem de çok! Bunun neticesinde onu da kaybettiğim zaman biraz olsun pişman olmuştum. Tek kalmıştım. Babamı kaybetmiştim. Nişanlımı kaybetmiştim. Ve eğer savaşın olduğu bir ülkede yaşıyorsanız tek başına kalmak ölmek kadar acı vericiydi.

Tüm bu savaş karmaşası içinde en çok acıları çeken hiç şüphesiz kadınlardı. Bir gece kapınız aniden çalınıyor erkekler öldürülmek üzere evden çıkarılıyordu. Peki ya kadınlar, onlara ne oluyordu? Düşman askerler onların ırzına geçiyordu. Yaşına bakmaksızın türlü işkencelerle kadınlara sistematik şekilde tecavüz ediliyor Slav ırkını Müslüman Boşnaklar'dan temizlemeye çalışıyorlardı.

Tüm bunları yaşamamam için babam Emir ile konuşup beni korumaya çalışmıştı.

Babamı düşününce bir kez daha göz yaşlarına boğuldum. Ölmüş müydü? Çok işkence çekmiş miydi? Öyle bir vahim durumun içindeydik ki sevdiklerimizin işkence çekmesindense ölmesini diliyorduk.

Üşüyen kollarımı topladığım bacaklarıma sardım. En az kollarım kadar onlar da soğuktu. Yaranın üzerine sarılmış kumaş parçasında elimi dolaştırmaya başladım. Ne kadar süre boş gözlerle etrafımı inceledim bilmiyorum. Düşünme yetisini kaybeden beynim donmuştu. Hiçbir şey düşünemiyordum.

KALBİN ESİRİ(Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin