-Giriş-

8.3K 425 47
                                    

Koşuyordum.

Nefes nefese, nereye gideceğimi bilmeden öylece koşuyordum...

Babamı bulabilmek adına koşuyordum. Babamın beni emanet ettiği nişanlımı bulmak için koşuyordum. Onun beni bırakıp kaçmadığını ümit ederek koşuyordum... Babamın ölmediği haberini alacak olmanın ümidiyle koşuyordum.

Basma elbisem dallara takılıp yırtılıyordu, önemsemiyordum. Ayağım bir taşa takılıp burkuluyordu, yine önemsemiyordum. Çıplak bacaklarımı dikenler çiziyordu, hala önemsemiyordum. Sadece kurtuluşu ümit ederek koşuyordum.

Arkamda katilleri bırakıyordum. Yaptıkları canilikleri düşününce ağlıyordum ama koşmaya devam ediyordum. Sanki günlerdir yemek yemeyen ben değilmişim gibi... Öyle güçlü öyle atik!

Sonra bir yol gördüm. Ve orada bekleyen beş adi Çetnik askerini... Durdum. Hızla atan kalbimin sesini duyacaklar diye korktum. Alıp verdiğim nefesimi duyacaklar diye korktum. İhtiyacım olmasına rağmen tuttum nefesimi. Beni hissedemesinler diye nefes dahi almadım. Yavaşça arkama döndüm. Adımımı atamadan ormanda bir ses yankılandı.

Çığlık... Benim çığlığım.

Beni gördüler benim yüzümden. Kendime mi yoksa beni ısıran yılana mı lanet etsem bilmiyordum? En iyisinin ayak seslerini duyduğum şerefsizlere lanet etmek olduğunu düşündüm. Kaç kişi oldukları geldi aklıma. Beş! Beş kişinin tecavüzüne uğrayacaktım.

Yumdum gözlerimi ve hayal ettim. Emir'in gelip beni kurtardığını düşledim. Bu savaşın bir kabustan ibaret olduğunu düşündüm. Kabus! Evet kabus! Ama gerçek bir kabus. Birazdan en derinlerine  kadar yaşayacağım kabus...

"Ayağımıza kadar gelen bir f****e. Hmm... Uzun zaman olmuştu."

Koluma Çetniklerden biri dokununca geri adım attım. Aynı anda bir ağrı girdi bacağıma... Yılanın soktuğu yer yanıyordu... Ama kalbim kadar yanmıyordu ya!

Birden gözlerim kararınca tuttu biri. 'Çek ellerini!' demek istedim. 'Dokunma!' diye bağırmak istedim. Ama nafile... Gözlerim istemsizce kapanırken diğeri de boşta olan kolumu kavradı ve ayaklarım yere sürüne sürüne beni çekiştirdi.

Diğer üçünün gülme sesleri geliyordu. "Buraya kadın gelmez diye çok kızmıştım komutana! Tanrı bizi seviyor olmalı. Tabi varsa!" dedi birisi.

Açmadım gözlerimi. Ruhumun katillerini görmek istemedim. Beni yatırdıklarında sırtıma batan taşları hissettim. Konuşmalarını dinlemeye başladım.

"Ne olmuş buna? Ölmüş mü?"

"Daha işimizi görmeden ölemez!"

Bacaklarımı okşadı biri. Yılanın ısırdığı yerden daha çok yandı. Daha çok zehirledi beni. Keşke dedim keşke ölsem de bana dokunamasalar.

Aynı anda birisi de boynuma dokunup "Yaşıyor." dedi. Hiç konuşmayan bir ses duydum o an "İlk benimdir."

Allah'ım al canımı. Beni onlara vermemek için göndermiş ol o yılanı. Sahi,  Ben neden ölmedim? Yılan sokmadı mı beni? Şu an ölmüş olmam gerekmez mi?

Hırıltılı bir araba sesi duyuldu. Başımdaki Çetnikler ayaklandı birden. Sesleri işitiyordum. Taşları ezip geçen ayakların sesi yaklaşıyordu. "Neler oluyor burada?" diye sordu. Biraz sertti sesi ve otoriter. Ses çıkmayınca aynı otoriter ses devam etti. "Milenko!"

"Komutanım, arkanızdaki ormandan sesini duyduk. Yanına gidince bayıldı. Yılan sokmuş olmalı."

Daha sonra patavatsız bir gülüş peydah oldu. "Ayağımıza kadar gelince geri çevirmek olmazdı. Bir haftadır erkek görmekten midem bulanmıştı." dedi iğrenç sesiyle.

Komutan olduğunu anladığım-adam diyemediğim- kişi tekrar konuştu.

"Kapa çenini Marko!"

Sonra yanımda birinin varlığını hissettim. Isırığın olduğu yere dokundu kalın parmakları. "Yılan zehirli olsaydı teni böyle olmazdı." dedi. Elleri eteğimin kapattığı yerlere kadar çıktı. Kendimden iğrendim ve bir kez daha yalvardım Allah'ım al canımı!

Sonra daha iğrenç bir şey oldu. "Biz tedbirimizi alalım." dedikten sonra buz gibi dudaklarıyla emdi yılanın ısırdığı  yeri. "Zehir bu kadar lezzetli olamaz." dedi.

Dayanamayıp acıyla inledim. Dudakları gibi soğuk eliyle yanağıma dokununca araladım gözlerimi. Gördüğüm okyanus tanelerinde boğuldum o an.

Ne olduğunu anlamadan yerden havalandım.  Komutan dedikleri kaldırdı beni. Arkasına dönmeden "Kendinize yeni bir av bulun." dedi. "O benim." diye de ekledi. Yüzük olan elimi sıktım. Hissetmeye çalıştım onu. Hissettim de. Ama bu vicdansızlar görmediler bile!

Durdu komutan. Hala elleri bedenimdeyken arabanın kapısı açıldı. Başka birinin daha olduğunu anlafum. Yerleştirdi beni arka koltuğa. Yüzüme baktığını hissettim çünkü nefesi yüzümde. O iğrenç suratına tükürmek isteyerek açtum tekrar gözlerimi. Nefretle baktım iri mavi gözlerine. O ise gülümsüyordu.

"Çok eğleneceğiz." diyince korkumu bir kenara itip yüzüne tükürdüm. Bir şaşkınlık belirtisi oluştu yüzünde. Gülümsemesi silindi istediğim gibi. Uzaklaşmadan aşağıya indirdi kafasını. Göğüslerimde durdu. Yüzünü oraya sürttü. Elimi kaldırıp bronz saçlarına daldırdım. Gücümün yettiğince çekiştirdim. Diğer elimi de kaldıracakken engelledi beni. Tıslayarak elimi kavradı ve kendini bana bastırdı.

"Şimdi mi istiyorsun?" derken öyle bir baktu ki gözlerime lanet ettim herkese, her şeye... Ölmek istedim sadece...

KALBİN ESİRİ(Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin