1.Bölüm

7.9K 505 71
                                    

Kuşatma altındaki Saraybosna gibiydim. Canım şehrimin dağlarına kurulan Sırp askerlerden biri bu sefer beni kuşatıyordu. İnsanları arkalarından gizlice ateş açarak öldüren o alçak askerlerden biri gözlerimin içine bakarak bana ateş açıyordu. Gözleriyle açtığı ateşten çıkan kurşunlar sırtıma değil ruhuma isabet ediyordu. Orada kapanmayacak yaralar açıyordu.

Kendimi en kötüsüne hazırlarken hareket eden bedenini geri çekti. Mavi gözlerinin içine serpilmiş yeşil tomurcukların yoğunluğuyla "Şimdi değil." dedi. Bir kısmı arabanın içinde olan cüssesini tamamen dışarı attığında derin ve rahat bir nefes aldım. 'Çok şükür.' dedim içimden. Şükürdü çünkü kaçmak için bir şans daha elde etmiştim. Dediğini yapsaydı eğer öldürürdüm kendimi. Ruhumun kanamasındansa ölmeyi tercih ederdim. O duyguyla her gün yaşamaktansa bir kere ölmeyi tercih ederdim.

Bacaklarımı kendime çekip eteğimle kapattım. Yılanın ısırdığı yerde hafif bir sızı hissetmeye devam ediyordum. Bu sırada komutan dedikleri dışarıdaki askere bir şeyler anlatıyordu. Askere baktım. Gençti. Benden en fazla bir iki yaş büyük duruyordu. Yapması gereken insan katledenlerin yanında olmak değil bir üniversiteye gitmesiydi. Eliyle silah değil kalem tutmasıydı. Ancak yaptığı şey zalimlerin yanında olup zulümlerine göz yummaktı.

Çocuk, yaşlı demeden alınan canlar; işkence gören bedenler; bir eşyaymış gibi kullanılan kadınlar... Hepsi sadece Müslüman olduğumuz için miydi? Yoksa onların bitmek tükenmek bilmeyen Büyük Sırbistan hayali miydi? Onları böylesine vahşileştiren bu muydu? Bir bebek ağladığı için annesinin kucağından zorla alınıp neden bedenine büyük gelen kurşunla susturulurdu? Ekmek almak için evden çıkan baba neden sinsice arkadan vurulurdu? İlaç almak için eczane sırasına giren o masum insanlar neden katledilirdi?  Tüm bu insanlık dışı vahşet nedendi? Avrupa'nın göbeğinde yaşanan bu savaşa neden kimse dur demiyordu? Neredeydi dünya barışını isteyenler? Her şey hukuka uygun mu işliyordu yoksa? Ondan mıydı bu suskunluk? Daha ne olması gerekiyordu bunun bitmesi için?

Dedem söylerdi. 'Ben göremeyeceğim ama bizi de karıştıracaklar.' derdi. Korkardım bundan ama hiç belli etmezdim. Dua ederdim Allah'a böyle bir şey olmasın diye. Ancak dedemin dedikleri oldu. Bizi karıştırdışar ve dedem göremeden Allah'a kavuştu.

Yugoslav ordusunu Sırp ordusuna çevirdiler. İç savaş çıkardılar. Büyük Sırbistan hayalleri uğruna bağımsızlığını ilan eden Hırvat ve Slovenlere yaptıkları gibi bize de ateş açtılar. Bağımsızlığımızı kazandığımız ilk gün dört canı aldılar. Bunun peşi sıra pekçok şey daha yaşandı. Bizim basından öğrendiğimiz ya da hiç duymadığımız...

Ama en acısı da bayram namazında camiye atılan bombaydı. Her şeyin başlangıcı o olmamış mıydı zaten?
İhtimal vermek istemediğim bu savaşın sinyalleri daha da öncesinden verilmişti aslında. Meclise çıkıp bizi yok etmekle tehdit etmişlerdi. Bugün vardık ama yarın ne olacağını bilemezdik.

Şimdi bu kamyonetten bozma aracın arka koltuğunda büzüşmüş yatarken yarını düşünmüyordum. Ön tarafta oturan vahşi adamın beni nereye götürdüğünü düşünüyordum. Bana ne olacağını düşünüyordum. Bize ne olacağını düşünüyordum. Bizi gerçekten yok edebilecekler miydi?

"Nereye gidelim komutanım?"

Arabayı sürecek olan asker sordu bunu adama. Kumaş değdiği için acıyan yaramın üzerini açtıktan sonra başımı cama dayadım. Çaprazımda olduğu için komutan görüş açımdaydı. Onu görmemek adına sımsıkı kapattım gözlerimi. Keşke midemi bulandıran o sesini de duymamak için elimden bir şey gelseydi...

"Teçhizat deposuna doğru sür. Yeni silahlar gelecek. Benim bire bir almam gerekiyor."

Komutan dedikleri ama benim gözümde bir hayvan kadar değeri olmayan adamın cümlesine "Emredersiniz." diyerek cevap verdi genç çocuk.

KALBİN ESİRİ(Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin