46- Lanet olsun, Aden! Seni sevdiğimi göremeyecek kadar kör müsün?"

952 100 8
                                    

İkindine doğru, evde ne kadar erkek varsa hepsini, daha doğrusu birçoğunu göndermiştim. Başta Chen ve Sehun olmak üzere mızmızlansalar da elimdeki tava ile kapıya kadar geçirmem zor olmamıştı. Çünkü Baek'in alnına her baktıklarında, beni şeytan kadın Lilith sıfatına sokuyorlardı. Ve bu durum hiç de hoş değildi. Üstelik, iki tane fizik kitabımın oldukça gizemli bir şekilde kaybolmasından söz etmiyorum bile.

Tabii ki de Sehun araklamıştı.

Akşama doğru hava iyice kararmaya başladığında, koltukta kendi eviymiş gibi yayılan ve kumandayı esir alan Baek'e gözlerimi bayarak baktım. Ne kadar konuşursam konuşayım evi terk etmiyordu. Üstelik başına yediği ikinci darbeye rağmen! Neyse ki vicdanım bir süre sonra devreye girmiş ve vurmama kararı almıştı. Fakat nasıl göndereceğim konusunda ise henüz bir fikir üretememiştim.

"Aden? Dolapta meyve falan, yok mu bir şey?"

Televizyondan başını çekmeden bana seslendiğinde yine gözlerimi baydım. Ve bu kez biraz da devirdim. Artık iyice klişeleşmiştim.

Hayır. Gözlerimin suçu neydi?

"Yok Baek. Yok. Meyve falan yok."

Elindeki kumandayı yanına bırakırken gözlerini ekrandan çekti ve ayağa kalktı. Benden oldukça küçük olduğundan emin olduğum çocuk resmen bir anda gözlerimde büyümüştü. Bedenimi yayılan akımı aşarken istemsizce yutkundum. Tükürük bezlerim her zamanki gibi meçhule giden yolda evrim atlamışlardı. Yutkunmam kuruyan boğazımı gıcıklatmaya başladığında nefesimi tuttum. O, iyice yaklaşmıştı ve her zamanki gibi çekim alanına girerek yerimden dahi kıpırdayamıyordum.

Adım adım yanıma geldiğinde başımı kaldıramadı.. Ela gözlerim pantolonundaki iki düğmeye odaklanmıştı. Baktığım yeri idrak ettiğimde başımı iki yana salladım ve ayaklarına yöneldim. Neden oraya bakıyordum, hiçbir fikrim yoktu. Beni de kendine benzetmişti.

Sıcak nefesi alnıma çarptığında "Aden..." diyerek fısıldadı. Bense gözlerimi kırpmadan, zar zor çıkan sesimle "Hı?" diyebildim.

Bu tepkime sesli bir şekilde güldü ve biraz daha yaklaştı. Nefesi çekim alanıma santim santim yaklaşırken büyük ihtimal hipnoz olmuş gibi sallanıyordum.

Sıcak basmıştı.

Alev alıyordum.

"Özür dilerim," dediğinde, çenemi parmağının arasına alarak başımı kaldırdı ve o an takılı kaldığım ayakları ile irtibatımı kesti. Sadece gözlerine bakıyordum. Koyu kahve gözlerine...

Allah'ım!

Gözleri mükemmeldi!

Hayır Aden. Sakin olmalısın. O seni aldattı. Yani teknik olarak aldatmadı ama olsun. Aldattı. Daha serinkanlı ol. Yanında eriyerek ne halt ediyorsun?

İç sesime kulak verip bir iki adım geriledim ve nefesimi toparladım. Onunsa yüzü gölgelenmişti.

"Baek. Bak bu böyle olmaz. Sen yalnızca telefonda mesajlaştığım biriydin. Pekala. Aynı okulda okuyor olabiliriz fakat biz farklıyız. Seni tanımıyorum bile? Sen ünlüsün ve...  Daha fazla zorlaştırma istersen."

Ne dedim? Ne dedim? Lanet çenem. Böyle veda konuşması mı olur? Hem ben ona veda etmeyecektim ki? Ben ne b*k yiyordum acaba?

"Bu kadar mı? Karşına çıkıyorum. Her yolu, herkesi, her şeyi es geçerek yanına geliyorum ve diyeceğin yalnızca bu mu?"

Sinirlenmeye başlamıştı.

"Lanet olsun, Aden! Seni sevdiğimi göremeyecek kadar kör müsün?"

Pardon Charisma| baekhyun ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin