49- Zaya bir şerler planlıyor.

947 97 7
                                    

Baek ile olanların üzerinden tamı tamına üç hafta geçmişti. Babaanneme ne kadar dil döksem de bana inanmamış, üstüne bir güzel de fırçalamıştı. Neyse ki Baek ayıldığında her şeyi izah etmişti. Biraz yalan, biraz da gerçek anlatım tarzı ile benim aslan ninemi bir yavru kediye çevirmeyi başarmıştı. Hatta büyükannem onunla da kalmamış seni Aden'e alacağım evlat demişti. Ne zaman yalnız kalsam beni bir köşede sıkıştırıp Baek'in ne kadar da yakışıklı ve dürüst bir genç olduğundan söz edip durmuştu. Allah'ım! 

Ortada hol yok, yumurta yok, az daha everiliyordum.

Bir ara yemek yerken çocuk meselesinden bile konu açılmıştı. Ben tıkanıp nefes alamazken Baek imalı imalı gülüp edepsiz bakışlar atmıştı. Sapık değil miydi? Neyse ki yatıya kalmayı reddetmek zorunda kalmıştı. Aslında Chen ve Sehun'a bu konuda bir teşekkür borçluydum. Yoksa gece olacakları düşünmek bile istemiyordum.

Yaşananlardan sonra Ha Ri ile birlikte Kore'ye döndüm. Beni pek de hoş karşıladıkları söylenemezdi ancak abimin gözlerindeki özlemi çok net görebilmiştim. Annemse yine söylenmiş ve dershane denemelerinin sonuçlarını istemişti. Zaten onun tek derdi ders ve kazanacağım okuldu.

Belki o zaman beni severdi.

Belki.

Saat henüz ikiyi geçiyordu ki telofonuma gelen mesajla titredim. Üstümdeki hırkaya biraz daha sinip içimdeki ürpertinin geçmesini beklerken elimdeki çay bardağını bırakıp telefonuma uzanmıştım. Çok geçmeden gelen mesaja baktım.

B: Aşağı in bekliyorum

Yazdığı, kısa iki cümleye aval aval baktım. Birincisi bu saatte burada ne işi vardı? İkincisi niçin beni bekliyordu? Parmaklarım hızla tuşların üzerinde gezindi.

Aden: Neden? Ne işin var aşağıda?

Saniyeler geçmeden bir mesaj daha geldi.

B: Dondum be Türk kızı

B: Ya aşağı in ya da beni içeri al

Şaşkınlıkla etrafıma bakındım. Nefes sesim dışında en ufak bir ses yoktu. Henüz kimse aşağı inmediğine göre de, mutfak kapısından ses çıkarmadan bahçeye geçebilirdim.

Paytak adımlarla kapıya doğru yöneldim ve ilk önce üzerimdeki kalın, bol hırkayı çıkardım. Ardından montumu ve şapkamı, büyük bir başarı ile giydiğimde mutfak kapısına yönelmiştim. Nefesimi tutup elimi kulpa attım ve sonunda ses çıkarmadan dışarı çıktım.

Tam beklediğim gibi, evin yan tarafındaki duvara yaslanmış, elini ısıtmaya çalışıyordu. Türkiye sıcak olabilirdi ama burası çin çin oynuyordu. Bir an içim acıdı ama sonra elimdeki hırkaya bakarak gülümsedim. En azından bu kadarını akıl edebilmiştim.

"Hey. Yer cücesi."

Kısık sesime karşılık toparlandı ve bana doğru gelmeye başladı. Üzerinde siyah, ince bir ceket ve altında kot pantolonu vardı. Evinden alelacele çıkmış gibiydi. Yüzündeki tedirginliğe anlam veremezken bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamıştım.

"Burada ne işin var?"

Sözümü kesip buz gibi ellerini sıcacık ellerime sardı.

"Yarın okula gelmiyorsun."

Dedikleri ile şaşırıp bir iki adım geriledim. O sırada parmaklarım, soğukluğundan uzaklaşmıştı.

"Neden? Neler oluyor?"

Yeniden ellerimi tuttu ve yaklaştı. Nefesini yüzümde hissedebiliyordum. Bu kadar yakın olması beni hem heyecanlandırıyor hem de korkutuyordu.

"Zaya bir şeyler planlıyor ve biz olayı çözene kadar zarar görmeni istemiyorum."

***

YN/Bir bitmedi şu kız. Fantastik yazıyor olsaydım ejderhalara yem ederdim. 

*çin çin oynamak: havanın çok soğuk olduğunu belirtmek için kullandığımız bir deyim. :)

Pardon Charisma| baekhyun ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin