Bölüm 1

2.1K 228 94
                                    



Hava güzel, mis gibi bahar kokusu yayılıyordu bahçemizdeki meyve ağaçlarından. Birkaç çeşit çiçek ve çimen kokusu. Böyle güzel güneşli bir günde evde oturmak olmazdı. Güneşin sıcaklığını tenimde hissetmek ve biraz da ciğerlerime temiz hava çekmek için evden dışarı çıkmaya karar verdim bugün. Uzun süredir eve hapsolmuş hissediyorum kendimi. Bir an olsun kendimi özgür hissetmek, esen rüzgarın tenime değmesini hissetmek için tek yapabildiğim şey kendimi evden dışarı atmak oluyor. Kışın soğuğun etkisiyle daha çok tıkılıp kalıyordum eve . Daha çok hapsoluyordum beton duvarların arasına. Ne yöne adımımı atsam bir duvar engeliyle karşılaşmak, bir hücrede kalmak gibi hüzünlendiriyordu bedenimi. Baharın gelmesi tekrar uyuyan ruhumu harekete geçirmişti sanki. Neşeli kuş cıvıltıları eşliğinde merhaba demeliydim güne bende.

Nisan ayını oldum olası severdim. Küçükken ailemle anneannemin İzmir'deki yazlığına giderdik bu zamanlarda. Kardeşimle elma ağaçlarına tırmanır, İstanbul'da sahip olamadığımız özgürlüğe orda kavuşurduk. Doyasına koşar eğlenirdik. Kendimizi henüz ısınmaya yeni başlamış deniz suyuna bırakırdık sahilden. Çocukluğumuzun verdiği cesaretle henüz ısınmamış, o serin sulara bir çırpıda atardık kendimizi. Annemin ısrarla bize "ikinizde hasta olacaksınız, çıkın hemen sudan" çırpınışlarına aldırmadan uzaklara yüzerdik. Denizin berraklığında kafamızı suyun altına alarak geçen balıkları izlerdik. Bazen gri karagöz balıklarının bacağımıza küçük ısırıklar atmasıyla kıpırdanırdık onları uzaklaştırmak için. Tabi hareket etmemizle ayaklarımızın altındaki kum suya karışır berraklığını kaybederdi deniz. Balıkları görmek için başka bir tarafa yüzerdik kardeşimle.

Bunları düşünürken dudaklarımın yukarı kıvrıldığını fark ettim. Güzel anılardı. Büyüdükçe daha az gider olmuştuk İzmir'e. Benim ve kardeşimin okulu, kurslarımız, babamın işi..  bize rahat rahat tatil yapmak için fazla zaman bırakmazdı. Her ne kadar güzel bir şehir olsa da, yaşamak için fazla çabalamak gerekiyordu bu koca metropoliten şehirde.

Tatlı düşüncelerle bahçedeki toprak yoldan geçerek, eve ilk taşındığımızda babamla birlikte beyaza boyadığımız ve şuan yer yer boyası dökülmüş ferforje bahçe kapısını kendime doğru çekerek açtım. Artık küçük bahçemizin dışındaydım. Bahçemizi çevreleyen, yüksekliği bel hizamda olan beton bahçe duvarına oturdum ve yanımda getirdiğim kırmızı elmayı iştahla yemeye başladım. Bu bahçe duvarına devamlı tırmanıp oturmaktan yıpranmaya başlamıştı kot pantolonum. Ama en rahat ettiğim pantolonumdu bu ve yenisini giymektense bunu tercih ediyordum hep. Elmayı dişlerimin arasına yerleştirerek iki elimin de boşta kalmasını sağladım. Atkuyruğu yaptığım saçlarımı ikiye ayırarak çekiştirip daha da sıkılaştırdım saç tokasını. Kemik çerçeve güneş gözlüğünü de gözlerime indirdiğimden emin olduktan sonra tekrar elmayı elime aldım. Aman bu kadar güneş fazla falan gelirdi gözlerime! Kendi kendimi eğlendirirken mini bir kahkaha attım.

Hafif esen rüzgârla birlikte bahçemizdeki hanımelinin sarı ve beyaz çiçeklerinden yayılan ferahlatıcı kokusunu içime çektikçe  tüm bedenim rahatlıyordu. Bir dinginlik yayılıyordu ruhuma.

Bugün Sinem'le buluşacaktık, azıcık dost sohbeti fena olmazdı. Tabii Sinem'in sevgili muhabbetleri ile tüm zamanı geçirmezsek. Gülümsedim onu düşününce. Seviyordum deli kızı. İki sene olmuştu neredeyse mahallemize taşınalı. Sokağın sonundaki manolya, kayısı ve söğüt ağaçlı büyük bahçesinde havuzu bulunan, iki katlı eve taşınmışlardı. Durumları gayet iyiydi. O evin eski sahibi varlıklı biriydi. Eskiden  evin yerinde bulunduğu iki katlı köhne ahşap eve sahip olan koca arsayı alıp adeta bir sanat eseri kondurmuştu yerine. Sokaktan geçen herkes kafasını çevirip bakardı bu büyüleyici eve. Herkesin sahip olmak istediği bir yerdi. Ev sahibinin beklenmedik ölümüyle ailesi evi satmak istediğinde bir süre alıcısı olmadan beklemiş ve sonra Sinem'in ailesi talip olmuştu bu güzel eve.

İLK GÖRÜŞTE... (Duzenleme Asamasinda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin