Bölüm 2

1.1K 188 26
                                    

Yatağıma uzanmış, müzik çalarımdan kayıtlı şarkıları dinleyerek biraz kestirmeye çalışıyordum. Birden kapı zilinin gürültülü sesi müziğimi bastırdı. Sinem'di gelen sanırım. Hızla yatağımdan kalkıp müzik çaları komodinin üzerine gelişigüzel koyup salona geçtim onu karşılamak için. Sinem annemle selamlaştıktan sonra odama geçtik oyalanmadan. Sinem konuşmayı o kadar çok seviyordu ki, elimdeki yara bandını fark etmesi yarım saati bulmuştu sanırım. Genelde üzerimdeki detayları, farklılıkları hemen fark eder ve dakikalarca irdelerdi konuyu. Fakat bugün biraz farklıydı anlatacak çok şeyi vardı. Fark ettiği ana kadar müstakbel enişte adayı Melih ile olan saçma tartışmasından öfkeyle bahsetmiş, babasının eve çağırdığı sıkıcı misafirlere değinmiş, okulda öğretmenle yaşadığı ufak tartışmayı bir çırpıda anlatmış, akrabalarının yaptığı ziyaretten özetle bahsetmeden geçmemişti. Olayları farklı duygu hallerine girerek anlatıyordu. Bazen kızgın çıkan ses tonu bir sonra ki cümlesinde çok neşeliydi. Bazen yanımda oturuyor bazen yerinden kalkarak odanın içinde turlar atarak devam ediyordu istekli konuşmasına. Ben de arada bana yönelttiği sorulara "evet, tabi, haklısın. Neden? Kim söylemiş? Ne yaptı? Öyle miymiş? gibi kısa kelimelerle cevaplıyor Sinem'i daha fazla konuşması için teşvik ediyordum. Sonra konuşmaktan yorularak soluklandığı ve bana hediye ettiği birkaç saniyelik sessizliği fırsat bilip tepeden tırnağa beni süzmüş olmalı ki, bana telaşla: " Canım eline ne oldu? diye sordu.

Elime bakmak isterken elini ayarlayamayarak sert bir şekilde dokununca birden canım yandı ve elimi geri çektim refleksle.

"Ahh, yavaş!" elimi havada sallayarak acının geçmesini umdum.

"Af edersin acıttım mı ya?" dedi özür dileyen nazik ses tonuyla.

" Yok" dedim toparlayarak. "Ufak bir sıyrık sadece" diyerek kısaca bugünkü olayı anlattım ona.

"Sonuç bu!" derken elimi havaya doğru kaldırdım görebilmesi için.

Tenindeki okyanus kokusuyla , bana maviyi, özgürlüğü hatırlatan yabancının yardımseverliğinden de fark etmeden fazlasıyla bahsetmiş olmalıyım ki:

" Oh oh bayağı etkilenmişe benziyoruz" dedi neşeli bir şekilde uzatarak cümlelerini. Neredeyse otuz iki dişinin de ortaya çıktığına emindim bunu söylerken. Eğlendiği zaman sesi cıvıldardı adeta.

"Ne alakası var?" diye söylendim umursamazca. Olayı bir an önce kapatmak istiyordum. Yanaklarımın kızardığını hisseder gibi oldum.

"Seni kuzenime ayarlayacaktım ama sen başkasını bulmuşsun bile" dedi yaramazca bana sokularak.

"Eee.. kimmiş bu enişte adayımız, adını sordun mu? Burada mı oturuyormuş?" soluk almadan sorduğu birkaç soruyu önce kafamdan kendim cevaplamaya çalıştım.

'Sahi adı neydi? Kimdi acaba?' cevabını bilmediğim sorulardı bunlar.

"Bilmiyorum tabii ki! Bir daha karşılaşmayacağım birine durup ismini soracak değildim  herhalde!" diye çıkıştım, gerilmiştim biraz. Mustafa'dan sonra rafa kaldırmıştım bu gönül meselelerini.

"Hadi biraz bahçede oturalım olmaz mı? Temiz havaya ihtiyacım var. Canım çok sıkıldı hem, üstüme geliyor resmen bu ev" derken hoşnutsuzluğumu belirtmiştim. "Nasıl istersen canım" derken konuyu değiştirmek istediğimi o da fark etmişti. Ah canım benim hiç de kıyamaz bana.

Sinem'le bahçede, annemin bize hazırladığı sımsıcak çayımızı içerken tüm mahallenin dedikodularını da dinlemek zorunda kalmıştım. Bazen olayları o kadar komik dile getiriyordu ki gülmekten kendimi alamıyordum. O anlatırken, gülmekten çene kaslarımın zaman zaman ağrıdığını bile hissettim. Bana kıyasla konuşmayı daha çok severdi. Sessiz pek zamanımız geçmezdi Sinem'le.

Bir süre sonra sohbetimiz bitmiş, Sinem'in eve gitme zamanı gelmişti. Onunla bahçe kapısına doğru yürüdük ağır adımlarla. Sımsıkı sarılarak ayrıldı yanımdan. Kapının gıcırtılı sesinin iki sokak öteden duyulduğuna emindim. Babamın şu kapıları bir elden geçirmesi gerekiyordu. Bir süre kapıda bekledim öylece. Elimi bahçenin pürüzlü duvarına dayayınca, sabah ki yaşadıklarım canlandı gözümde bir daha. Tekrar heyecan bastı bedenimi. Ellerimden kalbime doğru yayılan bir ateş hissettim.

Bir süredir sokaktan geçen araba seslerini dinliyordum amaçsızca. Acaba tekrar geçer miydi buradan? Akşamın soğuğunda solup giderken düşüncelerim, annemin içeriden seslenişi ile biçare bekleyişimi sonlandırıp eve geçtim.

Ailecek yediğimiz akşam yemeği keyifli geçmişti. Tatlılarımızı yerken unutmadan babama gıcırdayan bahçe kapısından da söz etmiştim.

"Hafta sonu hallederim kızım iyi oldu söylediğin, zaten yapmayı planlıyordum" demişti sevecen bir şekilde.

Masa başında yapılan biraz tatlı sohbetin ardından odama geçtim. Yatağın yanındaki ahşap sandalyeden aldığım pamuklu pijamalarımı üzerime geçip yorganımın altına kıvrıldım. Soğuktu ama birazdan sıcacık olurdu yatağım. En sevdiğim şeyi yapmak istedim uyumadan önce; tabii ki müzik dinlemek. Beni farklı diyarlara götürürdü dinlediğim her müzik. Hepsinin farklı bir hikâyesi vardı.

Havama göre dinliyorum genelde müzikleri. Sabahları genelde neşeli müziklerden hoşlanırım. Günüme enerji katması için. Arabada giderken ise Türk ve yabancı pop müzikleri dinliyorum. Gecelere romantik, caz müzikler yakışıyor. İşte böyle! Böylece her tür müziği dinlemiş oluyorum. Soluk dünyama renk katıyordu müziklerim.

Müzik çalarımı bıraktığım yerden alıp kulaklıkları kulağıma yerleştirdim. Benjamin Francis Leftwich'ten 'Pictures' şarkısı vardı şimdi kulaklarımda. Uçsuz bucaksız bir maviliğin içinde süzülüyordum sanki. Kanatlarımı aheste aheste çırparak beyaz bulutların arasına dalıp çıkıyordum. Sonra serin mavi sulara dalıyordum hızla. Farklı duygular arasında gidip geliyordum. Ruhum bir çıkmazdaydı.

Bugünkü o kısa anın benliğimde bıraktığı o derin anlaşılmadık hislerin etkisiyle kafam karışmıştı. 'Kimdi acaba? Neden onu düşünüyordum? Acaba tekrar karşılaşır mıydık? Yalnızlık sığmıyor muydu artık bedenime? Belki de...' düşüncelerim birbirini kovalarken bir süre sonra göz kapaklarımın ağırlığına fazla engel olamayarak uykuya dalmıştım.

***

İLK GÖRÜŞTE... (Duzenleme Asamasinda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin