Bölüm 13/Mickey Mouse

291 89 1
                                    

Merhaba sevgili okurlar! Biraz gecikmeden ötürü özür dileyerek bu gün 2 bölüm yayınlayarak kendimi affettireceğim :) Beğenirseniz oylarsanız sevinirim. Yorumlarınıza da bayılıyorum bu arada. onları da eksik etmeyin. İyi okumalar :)

...

Arabanın sarsılmasıyla kafam aralıklarla minik minik kapıya doğru çarpmaya başlayınca gözlerimi araladım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Arabanın sarsılmasıyla kafam aralıklarla minik minik kapıya doğru çarpmaya başlayınca gözlerimi araladım. Ne kadardır uyuyakalmıştım acaba? Sinem'in arabayı çalıştırdığını bile fark etmemişim. Sıcaktan boğazım kurumuştu. Yutkundum. Biraz daha acıdı boğazım.

Olduğum yerde gerindim bir süre. Radyodan gelen yüksek sesli müzik rahatsız etmişti. "Kızım, kapat şunu ya da kıs biraz" dedim kulaklarımı kapayarak.

Sesi çıkmadı. Bu müzik dediği gürültülü şeyden zor duyardı zaten. Nasıl kulakları duyabiliyordu bunları dinlerken anlayamadım. Zoraki doğruldum yerimden.

Sırtımı koltuğa dayayıp elimi, uyandığımı anlaması için Sinem'e doğru uzattım.

Omzuna dokunduğum an birden dikkati dağılmış olmalı ki araba zik zak çizmeye başladı. Ne olduğunu anlamadan, araba ani bir frenle durdu.

" Ne yapıyorsun yavaş gitsene!" dedim sinirle Sinem'e bağırarak. " az kalsın öldürecektin bizi!"

Çok korkmuştum elim ayağım titriyordu. Arabalar konusunda hassastım. Bunu bilmesine rağmen neden böyle dikkatsizce bir davranışta bulunmuştu.

"Tabii hanımefendi emriniz olur"

Ses çok Sinem gibi gelmedi. Yanlış mı duydum? Araba da biri daha mı vardı? Sinem neredeydi? Geçen günkü yaşadığım olayı düşünerek, birden panikledim. Kaçırıldığımı sandım ve "imdat" diye çığlıklar atmaya başladım. Ama nafile olduğunu biliyordum.

Bağırırken bir yandan da kapı kolunu bularak, açar açmaz hızla kendimi dışarı attım.Dengemi bulamayıp sendeledim bir kaç adım. Sonra temiz havayla kendime gelmeye başladım.

Elimi çantama uzatıp içinden en etkili ve keskin silahımı- mickey mouse törpümü- el yordamıyla buldum. Beni bunlardan koruyabilecek büyülü bir objeymiş gibi parmaklarımla mühürledim sımsıkı.

Kapı sesi gelmişti arkamdan, kızarak bir şeyler söylüyordu hırlar gibi.

"Hey.. Bekle! Sen de kimsin"

Başka kapı sesi duymadım sanırım tek kişiydi. Cevap vermedim. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Kim olduğunu bilmediğim birine kendimi tanıtacak da değildim.

Nerede olduğumu bilmeden rüzgârı yüzüme doğru alarak, bilmediğim bir yöne doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım. Kurumuş yapraklara bastıkça hışırtılar çıkıyordu. Birden bir kol beni tuttu.

"Bekle " dedi emreder bir tonda .

Korkuyordum. Elimde tuttuğum ufak törpümü sağa sola savurmaya başladım. Onun nerede olduğunu kestiremiyordum. Başım hala ağrıyor, zihnim hala bulanıktı.

"Kes şunu. Zarar vereceksin şimdi"

"İstediğim de bu zaten." dedim savurmaya devam ederken

"Uzak dur benden pis sapık." diyerek elimi hızla öne atıp ve törpümün amacına ulaştığını fark ettim

"Ahh" dedi inleyerek

Canını yakmıştım ama neresine ne yaptığımı bilmiyordum.

"Söyle beni niye kaçırdın pis sapık?"

Sesi birden kesildi.

"Ne sapığı, asıl sen gizlice arabama binmişsin" "kim gönderdi seni, söyle çabuk" dedi hiddetle bağırarak.

Korkudan titremeye devam ediyordu bedenim.

"Kimse göndermedi" dedim bir yandan da nasıl burada olduğumu hatırlamaya çalışıyordum.

"Hmmm" dedi sesi biraz daha alaycıydı. "Yoksa sende tek geceliklerimden biri misin?"

Ne kadar küstahtı. Kendini bir şey sanması sinirlerimi bozmuştu. Ama bu söyledikleri oyununun bir parçası gibi geliyordu.

"İtiraf et yakışıklılığımdan mı etkilendin?" dedi domuzluğuna. Çok da umrumdaymış gibi tipi.

"Uzak dur benden.O tapılası güzellikteki suratına zarar vermek istemem"

"Şimdi kabul ediyorsun demek etkilendiğini. "

"Hiçbir şeyi kabul ettiğim yok, kendine âşık gibi konuşuyorsun resmen" dedim ve devam ettim. "uzak dur benden seni narsis sapık"

"Elindeki o şeyle ne yapabileceğini sanıyorsun bana"

"Yaklaş da göstereyim" dedim meydan okurcasına.

"Sen istedin küçük budala" dedi ukala bir tavırla.

Sessizlik oldu. Sonra bir dal çatırdamasıyla, sıkıca törpü olan elimi kavradı. Ve parmaklarımı açarak törpüyü almaya çalıştı. Bende vermemek için mücadele ederken sırt üstü devrildim.

Oda benimle birlikte devrilmişti.

"Yeterince yakınım sanırım" dedi fısıldayarak.

Nutkum tutulmuştu üzerimdeki ağırlığı yüzünden hareket edemiyordum.

"Çekil üstümden sapık" diye cırladım ve debelenmeye başladım. Pek bir faydası yoktu, iri vücudunu bir milim bile kıpırdatamamıştım. Teninin kokusuyla birleşen ferah kokusu burnuma dolmaya başladı. Bu günlerde herkes aynı kokuyu kullanıyor olmalıydı. 'bir kardeşim bir de babamda eksik herhalde' dedim kendi kendime.

Yüzüme o kadar yakındı ki nefesi tenimi okşayıp geçiyordu. Birden eski günler belirdi zihnimde. Demir'le olan yakınlaşmalarımız. İlk ve tek erkek o olmuştu hayatımdaki.Elimi tutuşu, öpüşü, dokunuşları...

"Şimdi ne yapmayı planlıyorsun" sesi tahrik ediciydi.

Vücudumu ateş basıyordu. Her saniye artan sıcaklığımla vücudumun kontrolünü kaybetmiştim.

"Kalk üstümden de göstereyim gününü sana" dedim burnumdan soluyarak. Yanaklarım alev alevdi.

"Böyle altımdayken de bence marifetlerini gösterebilirsin" derken ukala yaratık, kulaklarım ne duyduğuna inanamıyordu.

"Madem istiyorsun göstereyim sersem şey" dedim dişlerimi aralayarak yüzünün yüzüme yakın olmasını fırsat bilip ısırmaya çalıştım. Çenesine gelmişti ısırığım.

Can havliyle bağırarak kendini kenara attı. Fırsattan istifade kalkarak koşmaya devam ettim.

Arkamdan geliyordu. O geldikçe ilerlemeye devam ettim. Ayağımın bir yere takılmamış olması mucizeydi. Arada dengemi kaybedecek gibi olsam da düşmemeyi başarmıştım.

Sanki sonsuzluğa yürüyor gibiydim. Önüme hiçbir engel çıkmadan metrelerce yürümüştüm. Rüzgarın esintisi daha da hiddetlenmişti. Bir rüya olmalı bu yaşadıklarım. Neredeyim? Kiminleyim? Ne yapacağım ıssızlığın ortasında? Elbet yakalayacak beni bir kaç adım sonra. Ah sinem! Off, anneme babama ne diyeceğim? Hoş bir daha görebilecek miyim ki? Gerekli gereksiz düşüncelerim birbirini kovalarken birden haykırdı. Gök gürledi sandım, irkilerek arkamı döndüm. Sesi uzaklara doğru gitmeye devam etti.

"Dur sakın kımıldama"

Korktuğum başıma gelmişti. Elindeki silahı bana doğrulttuğuna emindim. Etraftan ne geçen araba, ne de insan sesi geliyordu kulaklarıma. Sadece dalgaların sesini duyuyordum boşluğun ortasında.

Ne dalga mı?!

"Sakın adımını atma. Beni dinle" dedi sesi korkmuş gibiydi. Elinde silah varsa neden korkuyordu. İşler tuhaflaşmaya başlamıştı!

İLK GÖRÜŞTE... (Duzenleme Asamasinda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin