Bölüm 14/Uçurum

301 93 4
                                    

" Ne-nedenmiş" diyebildim kekeleyerek.

"Neden olacak? İntihar etmeyi mi planlıyorsun? Beni bu işe bulaştırma" dedi hem ukala hem korkak bir tonda. Şu durumda bile ukalalığından ödün vermiyordu. Muhtemelen fazla şımartılmış bir aile çocuğuydu karşısındaki.

Göremediğimi çaktırmayayım derken, geldiğim yere de bak! Kaderimin oyununa alaycı bir şekilde dudak kıvırdım.

"Çattık ya! bide olduğu durumdan acayip memnun?" Eğlendiğimi düşünmüş olmalı. Durumu fark ettirmeden yapabildiğim kadar idare edecektim. Bir de bu halimde benden faydalanmasını istemiyordum. Mahalledeki o akşam yaşadığım çirkin olay güvenimi kırmıştı erkeklere karşı. Ses tonumu olabildiğince sakin ve kararlı bir tona ayarlayarak:

"Eğer üstüme doğru gelirsen atlarım. Başka çarem kalmadı"

"Saçmalama hadi, bana doğru gel bitsin bu işkence" dedi ve bir adım yaklaştı bana.

"Hayır yaklaşma" dedim hafifçe geriye eğilerek. Hem korkuyordum düşmekten.

Of Allah'ım nasıl gelmiştim bu duruma.

Sinem'e soracaklarım vardı ölmezsem eğer diye mırıldandım.

"Ne ölmesi?" dedi sesi endişesini gizleyemiyordu artık. Sanırım yüksek sesli düşünmüştüm.

"Hemen cevap ver neden kaçırdın beni"

Bir kahkaha attı " ne kaçırması, belli ki sen bana kaçmışsın"

Nasıl da eğlenebiliyordu benimle. Suratımı astım diyecek bir şey bulamadım kendini beğenmiş adama. Ciddiyetimi görüp sustu. Boğazını temizleyip ses tonunu değiştirdi. Ukala tonundan çıkmaya çalışıyordu sanırım.

"Affedersin" ne söyleyeceğini bilemeden " bilmiyorum neden arabamdaydın, ama kaçırdığım falan yok seni, inan bana, en az bende senin kadar merak ediyorum bu tuhaf durumu." Bir şeyler dememi bekledi ben konuşmayınca devam etti.

"Buraya gelirsen daha rahat konuşabiliriz seninle"

Haklıydı. Pek güvenli bir yerde değildim dalgaların kayalığa çarparak çıkardığı sesler irkilmeme neden oluyordu. Rüzgâr daha da kuvvetliydi burada. Sanki rüzgâra bırakırsam kendimi, alıp çok uzaklara götürecekti beni. Saçlarım kırbaç gibi yüzüme çarpıyordu şiddetlenen rüzgârla birlikte. Hafif başım döner gibi oldu, yerimde sallanıyordum. Ayağımı yere bastığımdan emin olmaya çalıştım.

"Peki. Bana bir şey yapmayacağına söz ver" dedim iki türlü de başımın belada olduğunu hissettim.

"Söz veriyorum" dedi. Adımı atmak için ayağımı kaldırdığımda, aniden bağırmasıyla dona kaldım.

"ne yapıyorsun kör müsün" sesi korkmuş ve alay ediciydi. Canımı yakmıştı son söylediği. Kulaklarımda yankılanmaya devam etti 'kör müsün?'

"evet, körüm" dedim haykırarak. Boğazım acımıştı. Ama kalbim daha da acıyordu. Yeni bir şey değildi ama nedense bu şekilde duymak daha da acıtmıştı canımı.

"Kafan güzel sanırım. Ne içtiysen bana da verirsin sonra. Şu gözündeki saçma gözlüğü çıkarsan önünü çok rahat görürsün de... Neyse... Bekle geliyorum, sen kımıldama. Yanlış bir tarafa adım atarsan..." cümlesini tamamlamadı.

Başımı salladım.

Rüzgâr da uçuşan şalımı elimle düzelterek yüzümü döven saçlarımı kulağımın arkasına ittim.

"bana güveniyor musun?" beni ürkütmeden yaklaşmaya çalışıyordu sakin adımlarla.

Başka çarem yoktu "evet" dedim titreyen sesimle. Yutkundum. Kayalıklara çarpan dalgaların sesi kulaklarımda yankılanıyor, dalgalara karışıp gidecekmiş gibi hissediyordum.

Ellerini bana uzattı tam beni tutacaktı ki ayağımın altındaki ufak taş parçaları kıpırdadı. Birden boşlukta olduğumu düşünerek sıkıca kendimi ona doğru ileri attım.

"lütfen bırakma beni" ölmek istemiyordum. İkimizde ani hareketimle yere devrildik. Ondan bir inleme sesi çıktı. Dirseklerimin onun göğüs kafesini oyarcasına sert düştüğümü maalesef fark etmiştim. Ellerimle toprağa dokununca güven hissim geri geldi. Derin bir oh çektim.

Sırıtarak "demek üstte olmaktı niyetin" dedi. Biraz ukala biraz da ahlaksız.

"Ne saçmalıyorsun" dedim yanaklarım kızarmıştı. Kalbim hızlı hızlı çarpıyordu bedenimden çıkıp gitmek istercesine. Az önceki bulunduğum durumdan ötürü mü yoksa... birden saçma düşüncelerimden uzaklaştım kafamı sallayarak.

"Baksana kalkmaya niyetin yok dedi ve ekledi hem bu ısırığı geri iade etmeliyim ama demi" dedi fısıltıyla çıkıyordu sesi.

Bir şey yapacağını düşünerek geri çektim kendimi toparlanmaya çalıştım.

"sakın dokunmayı aklından bile geçirme"

Gözlüğüm kafamı geri savururken düşüverdi. "gözlerin de çok güzelmiş bir de bu kadar ifadesiz bakmasan tam olacak. Bu gözlüğü takmayı bırakmalısın. Tüm suratını kapatıyor" dedi. Sesini alçaltıp yükselterek ahenk katıyordu.

Sonra birden ses tonu titreyerek "seni tanıyorum" bekledi "nasıl olur?.. sen" tane tane çıkıyordu ağzından kelimeler. Sonra neden sustu? En önemlisi beni nerden tanıyordu?

"nerden tanıyorsun beni? Seninle karşılaştığımı hiç sanmıyorum. Yoksa böyle ukala bir insan, insanın kâbuslarında yer ederdi "

Birden elimi kafa götürdüm. İçimi bir panik kapladı. "gözlüğüm!" dedim dudaklarımı kıpırdatarak kendi kendime.

İç çektiğini duydum. Kıpırdamadan düştüğü yerde oturmaya devam ediyordu.

Birden yere eğilip el yordamıyla gözlüğümü almaya çalıştım. Kafamdaki yeni düşüncem beni nerden tanıdığıydı. Gözlüğümü düşürdüğüm yerden alır almaz her şeyi öğrenmek niyetindeydim. Ayrıca beni bu lanet yerden bir an önce götürmesi gerekiyordu. Ben düşünceler arasında gidip gelirken aniden kafam sert bir şeye çarpıp sızladı. Her şey olabilirdi bir taş parçası veya bir ağaç bilmiyorum. Saniyeler içerisinde kalktığım yere geri yuvarlanmıştım. En son duyabildiğim şey yuvarlanmamla yapraklardan yükselen hışırtılar ve titrek bir "iyi misin " sesiydi. Gözlerimin kararması yetmiyormuş gibi bilincimde kararıyordu tembel bir kedi uyuşukluğuyla.

...

Umarım beğenmişsinizdir. Yıldızlamayı unutmayınız lütfen :)

İLK GÖRÜŞTE... (Duzenleme Asamasinda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin