Az önceki manzaradan sonra dolayı öfkeme hakim olamıyordum. Nasıl olurda ona inanabilmiştim. Neden onunla kendi kahvaltımı paylaşmıştım ki? Ne için? Milletimi yok etsin daha güçlü olsun diye mi? Ben nasıl böyle yelkeni suya indirebildim. Bu günlerde kendinimi tanıyamaz olmuştum. Teğmen'e olan davranışlarım, düşüncelerim değişiyordu üstelik. Demek toplar, tüfekler ha! Bu vatanı sen ve senin gibilere yedirtmeyeceğiz Teğmen! Ah ne oluyor gene bana? Kendime gelmeliyim. Sonrasında da bu konuyla ilgili birşeyler yapmalıyım.
Öğle ezanının okunmasını işittim. Allah bizim yanımızdaydı... Er ya da geç bu yolda bize yardım edecekti. Biliyordum... Bir gün kurtulacaktık o Yunanlılardan... Bu yolda canımı vermem gerekirse hiç düşünmeden vereceğime emindim. Ezanı duyduktan sonra, seccademi serdim, namazımı kıldım ve dua etmeye etmeye başladım...
"Allahım, sen bizi Yunanlıların elinden kurtar. Sen ki her şeye gücü yetensin. Bizi ümitsizliğe düşürme yarabbi... Sen askerlemizi koru, onlara güç ver. Bu yolda bizim yanımızda ol" O an aklıma Andreas gelmişti. Oda bir Yunandı ve ben ona kötü bir şey olmasını istemiyordum. Ettiğim duada bazı değişiklikler yaptım...
"Allahım... Bizim yanımızda olan ve olacak her kim olursa ona da yardım et. Doğru yoldan ayırma. Onlarada da senin sevgini aşıla... Vatanı için cenk eden askerlerini şehitlik makamına layık gör yarabbi... Bir gün bizi de bu yolda ölmeyi nasip et...Amin"
İçimi huzur kaplamıştı. Az önceki öfkem geçmişti... Oturduğum yerden kalktım... Seccademi düzgünce katladım. Ayağı kalktığım anda beni izlemekte olan Teğmen'i farkettim.
Yine neden kapıda dikiliyordu bu adam? Ne zaman arkamı dönsem oradaydı. Bir şeylerden şüpheleniyordu belli ki. Acaba Halit İkbal olduğumu anlamış olabilir miydi? Lakin o zaman bu kadar rahat olamazdı. Kolumdan tutup beni nezarethaneye attırırdı. Başka bir karın ağrısı vardı ama ne?
"Bugün de sizi hep kapı başında buluyorum. Bu sefer ki nedeniniz ne?"
"Ben sey... Yaptiğiniz bu eylemin ne olduğunu merak ettiğim için bir gos attim."
Eylem mi? Ciddi olamaz. Namazın ne olduğunu bilmiyor olamaz. Oysa bizimle ilgili her şeyi bildiğini sanıyordum. Araştırıp gelmişti. Bunu da Yıldız'la aynı ata binmeyerek ispatlamıştı. Yani öyle sanıyordum. Lakin yine yanılmıştım.
"O eylem dediğiniz şey namaz namaz. Siz barbarlar ne anlarlar. İçkilerini içerler, kızlarımıza saldırırlar sonra af dilerler! Sonra aynı şeyi yapmaya devam."
"Söslerinise dikkat edin! Ben sisin dininise karsi en ufak kötü bir söste bulunmadim. Aynisini sisden de bekliyorum."sesi sinirlendiğini gösteriyordu.
Evet haklıydı sözlerinde. Dinlerimiz ayrı olmasına rağmen ikimizde aynı yaratıcıya inanıyorduk. Biraz ileri gittiğimin farkına vardım. Ama ondan özür dilemek istemiyordum. Çünkü öfkem ona karşı çok büyüktü. Bu yüzden düşünmeden söylemiştim tüm bunları... Ama yine de...
"Maksadım dininize laf etmek değildi Teğmen! Sadece kendi dinimin bize verdiği şartları yerine getirmek istiyordum. Lakin sizin beni izlemeniz rahatsız olmama sebep oldu. Bu yüzden belki yanlış şeyler söylemiş olabilirim."
"Ösür mü diliyorsunuz Küzük Hanım?"dedi sırıtarak.
Bu hareketine, bu imalarına, benimle eğlenmesine sinir oluyorum. Ah bir de sırıtışı yok mu Allah'ım... Bu çocuk kendini ne sanıyor böyle!
"Bu özür dilemeye girmez Teğmen. Sadece dininizle ilgili söylediklerimin yanlış olduğuna karar verdim ve dile getirdim hepsi bu. Şimdi rica ederim beni böyle izlemeye artık bir son verin! Artık çok sıkmaya başladı."
"Kusura bakmayin Küzük Hanim... Ayrıca duanisin da bir bölümüne sahit olduğum için beni bağislayin... Lakin bir sualim olacak... Niçin bütün Yunanlilarin zarar görmesini istemedinis de, yardim eden ve edeceklere merhamet ettiniz?"
"Bu sizi ilgilendirmez Teğmen!"
"Ohi... İlgilendirir... Kimi koruyorsunuz Küzük Hanim... Yoksa beni mi?"gözlerinde kinayeli bir bakış vardı.
Ne? Ne dedi o? Ben neden onu koruyacakmışım ki? Bu kanıya da nerden vardı böyle? Hah... Öfkeme hakim oluyorum lakin yine bir şey bulup beni sinirlendirebiliyordu! Yoksa benim onu korumamı mı istiyor? Böyle bir şey mümkün mü? Kendine gel Hilal... Ne diye böyle bir şey istesin ki? Aklım sıra yine seninle dalga geçiyor Hilal! Kendine gel...
"Ne münasebet! Sadece Andreas ve onun gibiler için söylemiştim. Kendi üstünüze alınmanız da ne komik. Yoksa Türklerin gazabından mı korkuyorsunuz Teğmen?"
Şaşırmışa benziyordu benden böyle bir şey beklemediği belliydi. Bozulmuştu. Başıyla selam verdi. Bu sefer onun aynı sırıtışını ben ona yaptım... Şimdi ödeşmiştik işte... Kısasa kısas dönemi başlamıştı artık.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
YARIM (HiLeon)
FanfictionHerkes gibi benim de yakıştırdığım Hilal&Leon'dan esinlenerek kurgulanmıştır. İyi okumalar...