Konak'ta bir gece

1.7K 58 2
                                    

Sadece ruhsal değil, bedenen de çökmüştüm. Küçük bedeninin sonu bu ip olmamalıydı. Sevdiği adam, evleneceği adam artık onu kabul etmez diye asmıştı kendini, insanlar arkasından konuşur, adı çıkar diye... Oysa onun suçu bile yoktu. Saldırıya uğrayan, madur olan kendisiydi... Bunun acısıyla yaşayamazdı, yaşayamadı... Canına kıydı. Bunları düşündükçe vücudum istemsiz tepkiler veriyor, titriyordu. Annem daha fazla dayanamayacağımı anlamış olacak ki,

"Yıldız, kardeşini al da konağa gidin."

"Ne konağı? Hangi konak?"

"Ah, sen bilmiyorsun doğru, babam bizi yanına aldırdı. Artık onunla ve Teğmen Leon'la aynı evde yaşayacağım." Dedi Yıldız.

"Katiyen buna tabii olamam anne"

"Unutma ki, bu babanın emri. Şuan da İzmir, Yunanlıların elinde!" Biliyor olmama rağmen, "İzmir, Yunanlılar'ın elinde" cümlesi içimi ürpertti. Tam ağzımı açacağım sırada,

"Sen huysuzluk çıkarırsın şimdi, bekleyin doktor beyden izin alıp bende geliyorum. Burdan Marikalar'a gidip babaannenizi alır, konağa geçeriz." dedi ve gitti.
Onun için sanki hep orada yaşamışız, bu da normal bir durummuş gibi davranıyordu.. Az önce gördüğüm manzaradan sonra üstüne bir de bu eklenmişti. Artık dayanamaz bir hal almaya başlıyordu bu durum. Yıldız, zaten mutluluktan uçuyordu adeta. Oda şahit olmuştu olaylara, bunu bile bile o katillerle, o o kıza yaptıklarından sonra nasıl?

***

Faytonla köşke vardığımızda, Albay Cevdet, Komutan Vasili, eşi Venolika ve o Teğmen Leon karşıladı bizleri. Sırayla babaannem ve anneme babam eşlik ederek inmelerine yardımcı oldu. Babamdan sonra faytonun yanına Teğmen geçti. İnmek için ayaklanırken, Yıldız önüme geçti ve Teğmen'in elini tutarak aşağı indi. Tekrar elini kaldıran Teğmen'in eli havada kaldı. Lakin ben onun elini tutmayacak kadar gururlu ve onurlu bir insandım. Sinirli bir şekilde ona bakarak, yardım almadan faytondan indim.

Komutan Vasili, bizim gelişimizi Türk-Yunan kardeşliği olarak değerlendirmiş, gazetecileri fotoğrafımızı çekmeleri için çağırmıştı. Bunu bile kendi lehlerine çevirmeye çalışıyorlardı. Bu çok alçakçaydı. Makinenin karşısına sözde mutlu aile tablosu için geçtik. Komutan Vasili bir başa geçerken, Albay Cevdet'te diğer başa geçti. Üç sandalyenin ortasında babaannem, Vasili tarafında Venolika otururken, Cevdet'e yakın kısıma annem geçti. Arkada sırasıyla Teğmen, Yıldız ve ben yer aldık. Ancak fotoğrafçı, beni ortaya alarak Teğmen'in yanına geçirdi. Ben sinirli olarak ona bakarken, fotoğrafımız çekilmişti bile.

Yavaş adımlarla eve geçtik, herkese yatacağı odalar gösterildi. Bu kadar büyük bir Konak olmasına rağmen babaannem, Yıldız ve ben aynı oda da kalmamız biraz saçmaydı. Akılları sıra, göz hapsinde olmamız istenmiyordu.

"Bu evden nefret ediyorum! Burda yaşamak istemiyorum!"

"Sakin ol be kızanım, çok kalmayacağız bürda... Di mi Azize'm?"

"Tabi anne, evimiz eski haline gelinceye kadar buna mecburuz. Öncelikle şunda anlaşalım, ortalarda dolaşmak, bu aileyle lakırdıya girmek yok anlaşıldı mı?"

"Ama anne, Venolika hanımla ya da Leon'la konuşmak lazım gelir."

"Hayır efendim, lazım filan gelmez. Konuşmayacaksınız o kadar. Anlaştık mı?"

"Off anlaştık."

"Hilal?"

"Onlarla konuşacak bir şeyim yok benim zaten! Söz vermeme gerek yok!"

"Tamam o vakit ben şimdi gidiyorum, birazdan yemek yiyeceğiz, saygısızlık istemiyorum."

***

"Hadi Hilal, insanlar yemeğe bekliyorlar, bırak şu kitabı."

"Ben yemeyeceğim!"

"Ne demek yemeyeceğim, çok ayıp bu yaptığın! Bize evlerini açan insanlara bunu yapamazsın."

"Burada olmayı ben istemedim, ayrıca saygısızlık olarak algılarlarsa bu onların sorunu, beni ilgilendirmez."

"Şimdi anneme söylüyorum..."

Banane anlamında omuz sirktim. Kitabıma geri döndüm. İstemiyordum Yunanlılarla yemek yemek, sohbet etmek... Düşmanla iş birliği ediyormuşum gibi geliyordu bu bana. Hele o, hele o Hasan Tahsin'in katili ile...

Annemin odaya girmesiyle düşüncelerimden ayıldım ve kitabıma geri döndüm.

"Yürü kızım yemek yiyoruz."

"Ben tokum" deyip bir sayfa çevirdim.

"Yürü dedim, tatsızlık istemiyorum" dedi ve kolumdan tuttu annem.

"Ya anne, istemiyorum diyorum sana..."

Ama o beni dinlemeyerek zorla salona getirmişti bile. Herkes bize bakıyordu.

"Sonunda sizde teşrif ettiniz, Hilal Hanim. Buyrun yerinize geçin de yemeğe başlayalim."

Tam karşı çıkacakken babaannem,

"Geç bakam ananın yanına, üzmeyesin kadını."

Teslim olmuş bir vaziyette annemin yanına geçtim. Somurttuğumun farkındaydım ama buna engel olmak için bir çaba harcamıyordum. Kafamı kaldırdığımda karşımda Teğmen'in oturması da ayrıca öfkelendiriyordu beni.

"Neden bu kadar bize düşmansiniz Hilal Hanim, buraya baris için geldik. Görüyorsun ki mutlu bir şekil de yemek yiyebiliyoruz"

"Barış için geldiniz öyle mi? Peki, karaya ayak basar basmaz Hasan Tahsin'i öldürmek neyin barışı?"

"Hasan Tahsin'de kim?"

Teğmen araya girdi,

"Size ates edecekken, öldürdüğüm gaseteci." bana bakarak ve bastıra bastıra kelimeleri söyleyerek.
Kim olduğunu biliyordu. Gazeteci olduğunu bile... Öldürdüğü her insanı bu derece araştırır mıydı? Tanıdıktan sonra vicdanı hiç sızlamış mıydı? Pişman olmuş muydu? Peki bu neyi değiştirirdi ki? Hasan abi çoktan gözlerini yummuştu hayata.

"Hee, su kendini bilmes adamdan bahsediyorsunuz Hilal. Lakin Leon orada olmasaydi ben olmüs olacaktım. O sadece komütanini korudu."

"Ölmesi gerekli miydi? Barış adı altında geldiğiniz şehirde hemde... Katilsiniz, katil olmak içinize işlemiş sizin! Bir tarafınız katil, diğer tarafınız gencecik kızlara tecavüz etmek için var olmuş. Bu gün bir kız sırf bu yüzden canına kıydı. Onun da katili sizsiniz. Ve sen Albay o üniformayı giydiğinden beri senden onlardan birisin!"

Albay Cevdet, sessizliğini koruyordu. Bir anda Vasili silahını çıkardı ve Albay'ın başına dayadı.

" Elinizde silah olsa, şu an da beni öldürmek istemez misiniz Hilal Hanim? Babanizi korumak için, vurmaz miydiniz beni?"
Gözlerime inanamıyordum. Babamın kafasında bir tabanca. Hem de Yunan askeri tarafından. Ne yapacağımı bilmiyordum. Haklı olabilirler miydi? Asla! Bu insanlar, birinin canına kıymamın bu kadar kolay olacağını düşünmesi çok saçmaydı. Sorularına cevap bekliyor gibilerdi. Sandalyemden kalktım ve

"Eğer üzerinde bu üniforma varsa, Hayır!"

YARIM  (HiLeon)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin