Yardım Eli

1.1K 57 2
                                    

Günün erken saatlerinde babaannem hariç herkes uyuyordu. O ise namaza kalkmıştı. Şimdi ise duasını ediyordu. Babaannem yattıktan sonra kalkacaktım. Su içmeye bile kalksam bu saatte neden ayakta olmamla ilgili sorguya çekilirdim. Sabah sabah bununla uğraşamazdım. Zaten bu kuşku uyandırırdı. Gerek yoktu. Kimseler anlamadan işimi halletmeliydim. Babaannemin yatmasını bekledim. Uyuduğundan emin olduğumda yavaş yavaş yataktan kalktım. Elbiselerimi dolaba koymamıştım. Çünkü dolabı açtığımda ses çıkarabilirdi. Hava tam aydınlanmadığı için rahat göremiyordum lakin acele etmeliydim. Komidini açıp, içindeki mühürlü kağıdı alıp hızlıca hareketlerle evden çıktım. Sokaklar bomboştu. Yunan askerleri bile yoktu. Kendimi buraya ait hissediyordum. Önce Andreas'ı sakladığımız yere doğru yöneldim. Beni bekliyordu. Heycanlıydı, ordan oraya yürüyordu. Yanına gittim.
"Günaydın Andreas."
"Günaydin Hilal."duraksadı.
"Ben yakalanmaktan biras korkuyorum." Diyerek eteğindeki taşı dökmüştü. Sırf korkan o değildi. Bende korkuyordum. Her yerde aranan Yunan askerinin yanındaydım. Ama ona bunu çaktırmamam gerekiyordu.
"Korkacak bir şey yok Andreas, her şeyin tamam. Sakin olur musun?"
Ona diyordum ama kendim sakin olamıyordum. Lakin bozuntuya vermediğime de emindim.
"Tanri sizden razi olsun Hilal. Bu iyiliğinizi hiç unutmayacağim."
Bu sözler ağzından dökülürken, duygusallaştığımı hissettim. Ne çabuk alışmışım meğersem. Onca olaya, öfkeme rağmen gitmesi beni üzmüştü.
"Sen sağ salim gitte bizim için önemi yok."
Gerçekten de yoktu. Şuan tek isteğim Andreas'ı kurtarmaktı. Mehmet'in bu işi başaracağına emindim. Andreas'ı sandalla gemiye bindirecekti. Saat ilerledikçe Andreas, daha çok heycanlanıyordu. Bu heycanının bizi ele vereceğinden korkuyordum. Onu yatıştırmak için,
Elimi çantama götürdüm. İçinden kağıdı çıkartıp Andreas'a gösterdim lakin ters bir şey vardı. Kağıt ne mühürlüydü ne de yazı vardı. Bomboş bir kağıt parçasıydı. Bu nasıl olabilirdi. Kitabın içindeki boş kağıtlara karışmış olmalıydı. Çantamı tekrar kurcalamaya başladım. Ama hiç bir şey yoktu.
"Bulamıyorum." dedim gözlerim çantamda hala kurcalıyordum.
"Bunu mu ariyorsun?"
Ses duyduğumda heycanla korku karışımı bir şey hissettim. Sesin sahibi Teğmen Leon'du. Peki ama bu nasıl olabilirdi? Burada olduğumuzu nasıl biliyordu? Ya da en önemlisi kağıttan nasıl haberi vardı? Korkuyla ona doğru döndüm. Üzerine yine üniformasını giymişti. Dünkü çocuktan eser yoktu şimdi.
"Mühürü ters koymuşsun. Hizmetçiye de odaya kimin girdiğini soruca... Babam asla ters koymaz mührü." gözleriyle beni süzüyordu. Böyle bir şeye nasıl cesaret edebildiğimi düşünüyor gibiydi.
Biliyordu. Odaya gireninde, mührü kullananında benim olduğunu biliyordu. Ancak nasıl bilebilirdi. Kağıdı kitabımın arasına koyduğuma emindim. Sabah mı düşürmüştüm. Lakin odada koymuştum kağıtları çantama yine bilemezdi.
Gözlerini benden ayırıp Andreas'a yöneltti. Kim olduğunu biliyordu. Ancak emin olmak istemişti.
ikar künyeni." dedi. Andreas önce bana bakıp sonra boynundan künyesini çıkardı. Yere attı. Bu Teğmen'i sinirlendirmişti. Çünkü silahını Andreas'a doğrulttu. Yoksa vuracak mıydı? Onun için kolaydı insan öldürmek. Gözlerimin önünde birini daha mı öldürecekti. Bir kişinin daha ölmesine katlanamazdım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Lakin düşündüklerim olmadı. Çünkü Teğmen silahını ters çevirip Andreas'a uzattı.
"Al" dedi. Kulaklarıma inanamıyordum. Gerçekten silahını Andreas'a mı veriyordu bu adam. Bizimle alay ettiğini düşünüyordum. İnanamadığımızı anlamış olacak ki,
"Al." diye tekrarladı. Elindeki silahı kimsenin görmemesinden emin olarak Andreas'ın eline verdi. Daha sonra bana dönerek kağıdı uzattı. İnanamıyordum bu yaptığına... Bir anlam veremiyordum. Neden bize yardım ediyordu ki? Hem Andreas'ı babasına teslim etmesi gerekmiyor muydu? Bu onun göreviydi. Şimdi emirlere karşı mı geliyordu. Uzattığı kağıdı hala almamıştım.
"Al"dedi yüzünde oluşan gülümsemesiyle. Bu dün perdeyi çekerken yakaladığım tebessümle aynıydı. Dünkü çocuk, hala karşımdaydı. Bakakalmıştım gözlerine yine. Engel olamıyordum kendime. Bakmak istiyordum. Eline uzandım kağıdı almak için, birden bende ona karşılık gülümsemek istedim. Ama bunu yapmamalıydım. Bastırdım bu isteğimi ve evrakları ondan aldım.
"Evine varmasini sağlayabilecek misiniz?" dedi. Ben ise başımla evet anlamında onay verdim. Konuşamıyordum... Her daim ona karşı öfkemi kusan ben, yine tek kelime bile edemiyordum. Bu hali beni etkiliyordu sanki.
"Hadi o zaman"dedi. Ondan bunu duyunca yine duraksadık. Hala gerçek olduğuna inanamıyordum. Hareketlendik. Hızlı olmamız için tekrar
"Hadi" dedi.
Andreas'ın koluna girerek hızlı adımlarla önünden geçtik. Olayın şokundaydım. Hızlı yürüyorduk ama aklım gülüşünde kalmıştı. Dönüp ona tekrar bakma gereği duydum. Andreas'ı önümden götürürken ona döndüm. Bize bakıyordu. Döndüğümü görünce yine o tebessümünü yaptı ardından kafasıyla selam verdi. Ben ise hızla çarpan kalbimi yok sayarak önüme döndüm.

YARIM  (HiLeon)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin