Zindan

1.2K 57 7
                                    

İsmimin dudaklarından dökülmesine mi yoksa bizim yakalanmamıza mı daha çok şaşırdım gerçekten bilmiyorum. Ne kadar güzel söylemişti oysa ki... Hilal... Endişeli sesi...Teğmen'in yüzündeki hayal kırıklığını hiç bir zaman unutamayacağım... "Senden her şeyi beklerdim ama bunu değil!"diyordu gözleri. İçimi acıtmıştı. Birazda burada bulunmak istemiyor gibiydi. Benden çok endişelenmiş bir hali vardı. Keşke beni de o yakalamasaydı diye geçirdim. Bu kadar etkilenmeyeceğime eminim. Endişesini iliklerime kadar hissediyordum. "Üzgünüm" demek geliyordu içimden. Ama yapamazdım. Gözlerimi belki de bağırıyordu "üzgünüm" diye lakin yine de ondan ayıramıyordum. Yüzümün aldığı şekli bilmeden. Şoku üzerimden atamadan bakıyordum ona.
"Onun bir suçu yok. Beni götürün."dedi Mehmet. Sesinde korku yoktu. Sadece endişe vardı. O da endişeleniyordu benim için. İnsanların benim için endişelenmesine sinir oluyordum. Kimse endişelenmemeliydi benim için... Hem Mehmet'tin de bir suçu yoktu, oyuna gelmişti. Onunla birlikte bende...
Hala gözlerimiz ayrılamıyordu Teğmen'le. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Bizi birlikte yakalamıştı. Yanlış şeyler de düşünüyor olabilirdi. Hem ona kim haber vermişti birinin buraya geleceğini. Büyük bir oyun dönüyordu ama kim tarafından oynanıyordu? Beni kurtarmak için bir çıkış yolu düşündüğünü görebiliyordum gözlerinde. Yapamazdı. Malzemelerle yakalanmıştık bir kere. O değil, kimse kurtaramazdı artık bizi. Sesi titreyerek,
"Götürün... İkisini de!" daha fazla bakamadı, kaçırdı gözlerini gözlerimden. Üzgündü. Korkmuştu o da. Ama daha çok hayal kırıklığı vardı.
Tam arkasını dönüp gidecekken, yine gözerimi gözlerime dikti.
"Hilal'i ben götürürüm. Siz şu çocukla ilgilenin." Dedi. Kolumdan tuttu, incitmiyordu. Hatta zarar vermek istemiyor gibiydi. Belki de hapishanede zaten zarar vereceklerini biliyordu bu yüzden de nazik davranıyordu. Bende itiraz etmedim. Yürümeye koyulduk. Titrediğimi hissediyor muydu acaba? Ya da üzgün olduğumu biliyor muydu? Ne düşünüyordu? Dün gece benden uzak durması gerektiğini söylüyordu. Lakin yine yanımdaydı. Yine hoş şartlarda karşılaşamamıştık.

Karargaha doğru hiç konuşmadan yürüdük. Karargahın önünde durdu. Hala konuşmuyordu. Bu sefer kolumu sıkmaya başladı. Az önceki nazikliğinden eser kalmamıştı. Bana bakmıyordu. Düşünceliydi. Gözü karargahın kapısındaydı. Bir şeyler düşünüyordu ama ne? Merak ediyordum. Konuşacakken,
"Bir şey söyleme! Zaten seni içeri sokmak zor! Bu işi daha da zorlaştırma!"dedi. Başımla onayladım. Haklıydı. Bazı şeyleri onun için zorlaştırdığımı biliyordum. Yıldız için üzülüyor olmalıydı. Bende üzülüyordum. Hem Yıldız'a, hem babaanneme, hem anneme, hem Ali Kemal'e... Ama o Yıldız'a üzülüyordu...  Ona ne cevap vereceğini düşünüyordu. "Kardeşini ben götürdüm teslim ettim affet Yıldız" Bunu düşünürken kalbimin acıdığını hissettim. Stresten olmalıydı. Bedenim ayakta durmaya zorlanıyordu. Ama dik durmalıydım.

Biz orada dikilirken bir zabit önümüze çıkarak,
"Teğmen Leon, komutan Vasili sizi bekliyor."
"Hilal'i, kodase bırak..."
"Şimdi bekliyor. Bundan sonrasını ben hallederim." Demesiyle kolumu tutmak için hamle yaptı lakin Teğmen,beni kendisine çekerek izin vermedi.
"Ben götürürüm dedim." sesi sinirli çıkıyordu. Yine babasına karşı mı geliyordu? Peki neden? "Ben yakaladım, ben götürürüm" mü demek istiyordu acaba? Bu çok saçmaydı. Görevini yapmıştı işte. Herkes görmüştü. Beni bırakabilirdi. Karşısında duran askere öfkeli bir şekilde bakıyordu. O kadar öfkeliydi ki yüzü gerilmişti.
"Leon!"sesin geldiği yere doğru döndük. Gelen Vasili'ydi.
"Demek suçluları yakaladın. Şimdi gel odama konuşalım."
"Hilal'i götürdükten sonra..."
"Şimdi! Adonis, Hilal Hanım'a eşlik et."
Yine kolumu sıkıyordu. Bırakmaya niyeti yok gibiydi. Az önce adını öğrendiğim asker, diğer kolumu tuttu. Çekiştirerek götürmeye çalıştı. O an Teğmen'e baktım. Durdurmak için hamle yapmıştı ki, başımı "hayır" anlamında salladım. Benim yüzümden babasından azar işitmesine gerek yoktu. Ben bir suçluydum. Suçluyu koruyarak, o da suçlu konuma gelebilirdi. Bunu istemiyordum. Askerin, beni çekiştirerek götürmesine izin verdim. Giderken ona bakıyordum. Hala özür diliyordum içimden. Ama onu duymuyordu. Hiç bir zaman da duyamayacaktı. Kalacağım kodesin önüne geldiğimizde, kapısı açıktı. Asker, bir çırpıda beni çekiştirdi ve içeri itti, ardından  da kapıyı kapattı.

YARIM  (HiLeon)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin