Annemin "Ali Kemal" diye bağırmasının ardından babamın duraksadığı günbe gün ortadaydı. İçimde bastıramadığım bir babama sarılma hissi vardı. Yanına yaklaşmalı ve ona sarılmalıydım. Yapamadım. Adım attığım anda babamı daha iyi görebilme fırsatım oldu. Bu gördüğüm kişi babam olamazdı. Üstündeki Yunan forması da neyin nesi?
Her şey ağır haraketlerle ilerliyor gibiydi. Babamın bana bakışı, içimdeki bütün umutları yok etti. Benim babam ölmüştü. Vatanı için hayata gözlerini yummuştu. Peki bu adam kimdi? Babama benziyor olabilir lakin bu adam babam olamaz. Bana vatanseverliği öğreten babam, Yunan formasıyla karşımıza dikilip "Ben ölmedim" diyemezdi, dememeliydi. Buna sevinmeli miyim? Hayır! Milletinin canına kıyan o insanlardan biri benim babam olamamalı! Bir kaç dakika önce Hasan Tahsin'in canına kıyan o askerden farkı yok gözümde. Hepsi düşman, hepsi, hepsi...
***
Yatağımda oturup, boş gözlerle duvara bakıyorum. Bugünü düşünüyorum da, Hasan Tahsin'in ölümü, Ali Kemal'in az kalsın babam tarafından infazı ve babamın, Albay Cevdet'in hayatta oluşu... Her şey o kadar zor ki... Hiç bir şey yapamamak... Vatanı ele geçirenlere karşı tepkisiz kalmak... Bunu yapamayacağım, bir şeyler yapmam lazım, ama ne?
Odanın kapısının açılmasıyla Yıldız odaya girdi. Bana sarıldı ki bu sık sık yaptığı bir davranış değildir. Bir şeylerin olduğu besbelliydi. Kendimi ondan ayırıp,
"Bir şey var.. Bir şey olmuş. Abla yoksa Ali Kemal..."
"Sakin ol Hilal, Ali Kemal iyi yalnız..."
"Yalnız ne?"
"Yalnız... Annemle Ali Kemal'i hapishaneye götürdüler."
"O halde benimde gitmem gerek, bu yanlıştan onları kurtarmalıyım.."
"Ne yanlışı Hilal?"
"Sana açıklayacak zamanım yok, ben gidiyorum..."
"Gidemezsin, kendini bilmezin biri Yunan Kumandanını vurmaya çalıştığı için, sokağa çıkma yasağı koydular. "
Sebeplerinde haklılarmış gibi davranması beni öfkeye sürükledi. Bu kızın bu vurdumduymaz halleri beni sinir ediyordu. Ülke elden gidiyordu lakin Yıldız'ın yaptığı şey kendi halkından birinin, Hasan Tahsin'in suçlu olduğuna inanmaktı. Bu affedilemez bir şeydi. Başkaları da böyle düşünüyor olabilir mi? Sessizliğimi bozarak,
"Bu beni hiç ilgilendirmez onları görmem lazım..."
"Buna izin veremem..."
"Senden izin alan yok abla, biri annemiz, biri abimiz... Onları o soğuk koğuşlarda yalnız başlarına bırakamıyız.."
Yıldız, ikna olmuşa benziyordu.
"O vakit birlikte gideriz."
Eşarbımı düzeltip, hızlı hareketlerle evden çıktık. Sokaklar boş, her yer sessiz. Hiçte İzmir'e yakışacak bir durum değil bu. Selanik'i andıran evlerimiz, çocuk sesleriyle dolan sokağımıza bu sessizlik yakışmıyordu.
Yıldız'ın bana yetişmesini beklemeden hızlı adımlarla ilerlerken, karşımıza ellerinde tüfeklerle bir kaç Yunan askeri belirdi. İçimde korkudan çok tiksinti vardı. Bu kendini bilmez askerler bize bir şey yapamazdı, ilerlemeye çalıştık. Ancak arkamızdan Yunanca bir şeyler söyledi içlerinden uzun olan..
"Türkçe konuş Türkçe, burası hala Türk toprakları, çekilinde geçelim... "Diye çıkıştım ama hala Yunanca konuşuyordu. Herkesin onlar gibi Yunanca konuşması gerektiğine inanıyorlardı galiba lakin Yunanca konuşmaya ısrar etmesinin başka bir açıklaması olamazdı.
"Çekilin dedim "
Tam silahların üstüne yürüyecekken, bir askerin Yunanca bir kaç sözünden sonra silahlarını indirdiler, sesin geldiği tarafa baktığımda yine onu gördüm. Hasan Tahsin'in katili...
"Yildiz hanim sizin dişarida ne işiniz var?"
"Bii..."
Sözünü bölerek araya girdim..."Siz kim oluyorsunuz da bize emir veriyorsunuz? "
Bana döndü. İlk defa bire bir diyaloğa giriyorduk. İçimdeki bütün siniri ondan çıkarmak istiyordum. En basiti yerden taş atıp kafasına atmak bile yeterdi."Farkinda değilsiniz sanirim küzük hanim ama buralar artik bizim kontrolümüzda... Simdi sükredin de karsiniza ben çiktim da kodese girmekten kurtuldunuz."
"Sizin kontrolünüzde olmasası beni alakadar etmez! Eğer ülkemize gelmeseydiniz, şükredecek bir durumda kalmayacak. Yürü abla..."
Oda sinirlenmişti. Bakışlarından anlaşılıyordu. Şimdi eşittik işte. Karşındaki insana öfkeli olmak nasıldır anlamıştır. En ufak bir hareketinde bende onun üstüne yürümeye ya da çığlık atmaya karar verdim. Böylece onu yerin dibine sokabilirdim. Evet bunu yapmaya karar verdim. Ama o beni şaşırttı.
"Küzük Hanım, size evinize kadar eslik etmek isterim."
"Biz eve gitmiyoruz. "
Yıldız, gözlerini bu Yunan askerinden alamıyordu. Sanki daha önce tanışıyor gibilerdi. Acaba o da Hasan Tahsinin katilinin bu adam olduğunu biliyor muydu? Lakin bilse bu kadar yakın olamayacağı fikrine kapıldım. Peki bunlar nereden tanışımış ve samimi olmuşlardı.
"Malumatim var, sizi temin ederim ki anneniz ve abiniz su an emin ellerde. Siz gitseniz bile, onları size göstermeyeceklerdir. Simdi size eslik etmeme izin verin."
"Kendimiz gidebiliriz."
"Bize eşlik etmeniz büyük incelik Teğmen Leon."
Teğmen olduğunu öğrendiğim bu sarı saçlı adam, Yıldız'ın elinden tutarak onu kendi atına bindirdi. Ardından,
"Asker, bu atı küzük hanım için hazirlayin..."
"Lüzum yok, yürüyebilirim..."
Bu adam kim oluyorda onların atına binebileceğimi düşünebiliyor? Kim bilir bu atlarla hangi askerimizin üstüne saldırıp onları şehit etmişti. Nasıl olur da binerdim o ata? Öleceğimi binsem yine de bunu yapamam. Aynı düşünceyi Yıldız'dam da beklerdim lakin Teğmenden gözlerini alamıyordu. Bu kadar ince düşünecek biri de değildi zaten.
Yıldız'ı ata bindirdikten sonra Teğmen, Yıldız'ın atının başına geçti oda benim gibi yürümeye başladı. Yıldız'ın
"Kendi atınızı bana verdiniz Teğmen Leon, benim yüzümden siz yürümek zorunda kaldınız. Bu beni ziyadesiyle rahatsız etti."
"Siz Turklerle ilgili çok fazla malümata sahibim. Eğer sizinle aynı ata binsem, hoş karşilanmayacağini da biliyorum. Ayrıca benim atimda sizi görmek beni ziyadesiyle mutlu ediyor."
Bu Teğmen'in bizimle ilgili bu kadar bilgiye sahip olması sinirimi bozmaya başlıyordu. Demek böylelikle sözde barışı getirmeye çalışacaklar. Belki Yıldız'ın gözünü boyamış olabilir lakin benim için hala aynı kişiydi, Hasan Tahsinin katili, Yunan Teğmeniydi.
Hızlı adımlarla önden gidiyordum, Yıldız'la bu adamın konuşmalarını işitiyor ancak konuşmaları duymamak için adımlarımı hızlandırıyordum. Eve vardığımızda, dönüp,
"Hadi abla içeri, babaannem çok merak etmiştir."
"Teğmene teşekkür edelim önce"
"Lüzum yok, hadi abla" dedim ve içeri girdim. Lakin arkamdan Yıldız hemen gelmedi.
Ne yaptıklarına bakmak için cama yöneldim, ablamın gülen yüzüyle, Teğmen'in kendini beğenmiş tavrıyla ona bakmasına tanıklık ettim.
Ablamın bu çocukla ne işi vardı Allah aşkına. Bu gülümsemeler, cilveler de ne içindi. Her zaman bahsettiği şan şöhret ve servete bu Teğmenle sahip olacağına inanıyor gibi. Lakin buna başta ben, annem ve Ali Kemal'in izin vereceğine imkan vermiyorum. Çünkü başta katil olmak üzere kendisi bir Yunan askeriydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YARIM (HiLeon)
FanficHerkes gibi benim de yakıştırdığım Hilal&Leon'dan esinlenerek kurgulanmıştır. İyi okumalar...