5.BÖLÜM
Yemek yapmak için mutfağa girip gri buzdolabını açtım. Sebze, meyve,kahvaltılık türleri şeyler vardı. Uzun süre kalacakmışım gibi gelmişti o an. Annem bulurdu beni. Güçlüydü. Yılmazdı. Onun güçlü duracağı düşüncesiyle yüreğime su serpmiştim. Elime aldığım kahvaltılıklarla kenarda duran küçük mermer yere dizdim. Sandalyeler vardı. Şirin bir ortamdı yemekler için. Ne kadar da şirin bir durumdaydım!
Çayın yerini sorduğumda oturduğu bordo koltuktan kalkıp yanıma geldi.
-Ben yaparım. Dedi.
-Ya zehir koyarsan içine...
Ciddi sormuştum. Duraksadı.
-Onu ben yapmam.
-Kim yapar.
-Patron ve adamları yapar.
-Sen de o adamlardan değil misin?
-Bilmiyorum.
Dedi ve uzun boyuyla hiç zorlanmadan en üstteki dolapların birinden çay paketini çıkarıp kabaca paketinden demliğe boşalttı. Paketi orada kalırken boşaltırken döktükleri de cabasıydı. Kenarda duran üzerinde "çay" yazan kavanozu alıp paketi içine döküp yerine koydum ve tezgahı temizledim. Niye temizledim ki? Belki de bu tezgahta daha önceden başka insanlar doğranmıştı?
-Hayır,bu evde kimse ölmedi. Dedi.
-Anlamadım.
-Sesli düşündün.
-Hi!
Üzerime doğru çeşmeden suyunu doldurduğu su ısıtıcısıyla yürüdü. Gülüyordu.
-Kimse olmadı ama belki de ölür...
Çok korkmuştum. Gözlerim kocaman açılmış nefes alış verişlerim hızlanmıştı. Aramızda 1 adım kaldığında yine gözlerimi kapattım. Kahkaha sesiyle açtım gözlerimi. Elindekinin yerine koyup fişi taktı. Bardaklar ve çatal gibi gereksinimleri çıkardı, masaya koydu. Birkaç dakika sonra çay da olmuştu. Hiç yadırgamadan bir şeyler pişirdi. Masaya koydu ve karşıma oturdu. Çayları papatyalı fincanlara doldurdu. Katilim olabilecek kişiyle, beni kaçıran kişiyle, bana her an her türlü kötülüğü yapabilecek kişiyle oturup çay içecektim. Ama mantıklı düşünmeye çalıştığım tek şey onu kandırabilmekti. Ev çok temizdi. Tiksinebileceğim bir gıda olmayacağını düşünüp dünden beri aç olan karnımı doyurdum. Karşıma bakmamayı düşünsem bile açık renkteki mavi gözleri her geçen salisede beni daha çok korkutuyordu.
-Çok mu yakışıklıyım? Yemeyecek misin?
Bir an utandım. Burada ne çok duygu birden yaşamıştım böyle.
Şimdi de Normalce konuşmak istemiştim.
-Nasılsın?
Akılsızdım. Gerçekten. Neden böyle bir soru...
-...
-Okuyor musun?
-Sana ne?
-o gün vapurda elinde kırmızı bir kitap da vardı. Fizik tedavi mi okuyorsun?
Hafızam kuvvetli olmasa da o gün oldukça etkilenmiştim bir şeylerden. Sanki bugün burada onunla konuşabilecekmişim gibi. Aklımda kalmıştı. Şaşırmış olacaktı ki çatalı bıraktı olduğu yerde.
-Nereden..
-Hangi üniversite?
-Buradak-
-Aa! Abimin okulu!
-Abin?
-Hiç.
-Kitabın o bölüme ait olduğunu nerden biliyordun?
-Abim de,orada.
Böyle bir bilgiyi verdiğim için pişman olmuştum. Ya ona da zarar gelirse, diye düşünmekten kendimi alıkoyamadım.
-Adı ne?
-Neden... ki
-Adı ne?
-Ne önemi v-
-Adı Murat mı?
Yine ağlamaklı oldum.
-Lütfen ona zarar vermeyin. Lütfen.
Yine güldü.
-Sen Alya mısın?
Sürekli abisinden para isteyen kız kardeş ,kız okulunda makyaj yapıp gezen, sürekli birini korkutan ve dans eden.. demek sendin.
Şaşırmıştım.
-Sen nereden biliyorsun? Nil'den mi duydun?
-Hayır. Murat her sabah senden ayrı bir derdinden bahsederdi.
-Siz... arkadaş mıydınız?
-Evet.
-Yok artık! Nasıl bir şeyin içindeyim ben!
Niye her şeyin sonu birbirine açılıyordu ki! Her şey ayarlanmış mıydı? Sordum,
-Daha önceden her şeyi ayarladınız mı siz?
-Murat ve O Alya'nın sen olduğunu ben de bilmiyordum.
-Sen de şeysin o zaman.. Şey... Mavi çocuk
Anlamayan gözlerle bana baktı.
-Galiba evet.
-Annen ve babamı..
-Annemin dolandığı adamın soyadının Murat ile aynı oluşu rastlantıdır diye düşünmüştüm önce. Sonralarında öğrendim. Abine söylemedim.Kendisi sonradan öğrendi zaten.
-NE! Nasıl? Biz kardeş miyiz?
-Benim annem yok.
-Ama patron...
-Ona hiç anne demedim. Patron ve baban da evlenmediler. Evlenemezler. Nil'in babası öldüğünden beri, ikisini bilse de evlenmelerini istemiyor. Böyle iyiler.
-Ona hiç mi anne demedin?
-Sen nasıl bir tutsaksın? Korkup köşene çekilsene... Ahiret sorusu soruyorsun bana.
Dedi ve masadan kalktı. Olduğum yerde kalakaldım. Biraz sonra döndü.
-Tutsak olsam da yapabileceğim bir şeyim var mı sence? Kardeş..
"Kardeş" dediğimde gözlerini kısarak bana döndü. O gözler ne kadar da öldürücü bakıyordu öyle.
-Nil'e hiç ağabeylik yaptın mı?
-Daha fazla konuşma.
-Son sorumdu. Cevap ver lütfen.
-Evet. Onu tanıdığımdan beri onun hem abisi hem babasıyım.
-Benim abim de öyledir. Ne çok ortak yanınız var. Abimle arkadaş olduğuna göreee ...artık beni de serbest bırakır mısın?
-Patron ne derse o.
-Yine de ...
-Ses yapma.
Verdiği cevap ne kadar sinir bozucu olsa da sustum ve masayı toparladım.
Mutfaktaki işim bittiğinde yine nasıl bir esir olduğumu düşündüm. Rüyada gibiydim. Yaşamıyormuşum gibiydi. Annemi özlemiştim. Yine ve yine. Burada daha fazla kalmamak için dua ettim.
Açık olan televizyonun karşısına geçtim. Üst kata çıkmıştı. Koltuğa kurulup kenarda duran kumandaya uzandım. Elime aldım ve kanalları değiştirmeye başladım. Yabancı müzik kanalında durdum. Şarkının adı "We don't talk anymore" idi. Şarkının bütün sözlerini rahatlıkla anlayabiliyordum. Sözleri değil de müziği daha güzeldi.
Gözlerimi kapattım.Başımın ağrısının geçmesini bekledim ümitsizce. Yan. Sonraki şarkıları hatırlamıyordum bile. Başımı koyar koymaz derin bir uykunun kollarına bıraktım kendimi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYRINTILAR
Novela JuvenilHer şey aniden olmuştu. Sabır gerekti. Hayat ne gösterdi? Çıkmazlarla dolu,tersköşe günler..