1 ● Bedel.

6.9K 219 56
                                    

Telefon alarmımı kapatmak için mücadele verirken 4.alarmın sonunda kalkabilmiştim. Oldum olası erken kalkmayı da, alarmları da sevmezdim zaten. Sahi, ben gerçekten ne sevmiştim ki bu hayatta ?
Dibine kadar yalnızdım. Bi insan ne kadar yalnız olabilirse o kadar yalnızdım, hatta belki de daha fazla...
Yıllar önce babam annemi aldatmıştı, sebebiyse benmişim. Ben doğmadan önce, beni ilk öğrendiği zaman istememiş babam, ama annem inatla doğurmuş işte, düzeliriz, bu bebek herşeyi çözer diye düşünerek. Ama öyle olmamış işte. Babam daha da çok nefret etmiş bizden. Zaten kötü olan ilişkileri, zamanla felakete doğru sürüklenmiş.
En sonunda da çareyi başka kadınların kollarında bulmuş tabiki, annem de öğrenince zamanla bunu kaldıramamış ve intihar etmiş. Ben daha 8 yaşındayken, beni öylece bırakıp gitmiş bir gece, ve bir daha da asla geri dönmemiş...
Ben korkuyla saatlerce ağlamışım, ertesi gün teyzem gelmiş yanıma, o kol kanat germiş bana çok uzun bir süre. Bu hikayelerin hepsini de ondan öğrendim zaten.
Babam çok zengin bir iş adamıymış zamanında ama aile sorunları yüzünden şirket iflas etmiş ve bidaha asla da toparlanamamış. Annem zaten son aylarda bana ve kendine çok zor bakıyormuş, babam desen vermiş kendini kumara, içkiye, karı kıza, öyle öyle gelişmiş işte herşey.
Şuan ise İzmirdeydim, lisedeyken gelmiştim buraya ve o zamandan beri de dönmemiştim. Aile sevgisinin ne olduğunu bilmeden büyümüştüm, teyzemi hiçbir zaman gerçekten sevdiğim söylenemezdi. Bana hep acınası gözlerle bakar, keşke doğmasaydın da bunları yaşamasaydık be kızım diye geçirirdi içinden, biliyordum bunu. Bana tamamen zoraki baktığıda bariz bir durumdu zaten. Sonunda 14-15 yaşlarında kendimi Ankaradan kurtarıp İzmire geldim.
Fakat değişen hiçbir şey olmadı. Hep yalnızdım, o ailesi olmayan fakat çok güçlü, çok mutlu kızlardan olmadım. Tek bir arkadaşım bile olmadı, ne hocaları sevdim, ne de etrafımdaki insanları. Kimse beni tanımazdı, ben de kimseyi. Varla yok arasıydım ben hep, birgün ölsem cenazeme kim gelir diye merak etmiştim hep içten içe... Artık imam kendi kendine duasını okur bir iki toprak atar üstüme giderdi, benim sonum buydu işte.
Alarma lanetler okuyarak yerimden kalktım ve lavaboya gidip yüzüme soğuk su çarptım üst-üste birkaç kez. Pazartesileri de sevmezdim, sahi pazartesi günü kim severdi ki zaten ?
Garsonu olduğum mükemmel kafeme gitmek için hazırlandım hızla ve minibüse binip taktım kulaklarımı.
Hayatı yaşamış olmak için yaşıyordum resmen, bir hedefim, bir hayalim yoktu, olmamıştı da, olamazdı da. Sadece günler geçsin diye uğraşıyordum ve öleceğim günü bekliyordum.
Etrafımdaki insanlar benimle iletişim kurmaya çalışıyordu, bende tabiki eskisi kadar vahşi değildim, zorla da olsa muhabbet ediyordum arada sırada ama o kadar. Şu yaşadıklarımı bilen bir tane bile insan yoktu, zaten bilmelerine gerek hiç yoktu...
Geldiğimi farkettiğimde müsait bir yerde indim ve kulaklığımı çantama koyduktan sonra kafeden içeri girdim.
Her zamanki gibi sadece işime odaklı çalıştım ve günün bitmesi için bekledim sadece.
Herşey gayet normal ilerlerken, mesai çıkışı oldu ne olduysa...
Çantamdan cüzdanımı çıkarıp minibüs parasını alacakken birden simsiyah, büyük bir araba kırdı önüme ani bir frenle. Ben şoka girmiş bir şekilde donup kalırken en son hatırladığım şey iri, baştan aşağı siyah giyinmiş bir adamın ağzıma bir bez tutuşuydu...
Gözlerimi açtığımda başıma giren ağrıyla doğruldum ve etrafıma bakındım. Gayet fit görünümlü, ve diğer kızların görse ölüp bayılacağı yakışıklılıktaki bir adam ellerini dizlerine yaslamış, beni izliyordu. Ne olduğunu çözmeye çalışırken alnımı ovaladım ve oturur pozisyona geçtim.
"Sen kimsin, ne istiyorsun benden ?" dedim gayet sert, ve yüksek bir tonla.
Yüzüne rahatsız edici bir tebessüm yayılırken dikleşti ve daha derin baktı gözlerime.
"Ömer İplikçi."
"Ne istiyorsun benden ?!"
"Defne, bana sesini yükseltme." dedi yüzündeki gülümseme anında yok olurken.
Yutkundum ve kaşlarımı daha da çattım, hafızamı zorluyordum ama yok, böyle bir isim hiç duymamıştım. Allah aşkına dünyanın en asosyal insanı benim zaten dünya üzerinde tanıdığım 10 tane insan falan vardır, böyle bir adamın benimle ne işi olur ?
"Çok uzun zamandır izliyorum seni, tanışmak bugüne nasipmiş."
"Sorumu cevaplamıyorsun."
"Her sorunu cevaplamak zorunda değilim."
"Ya sen benimle dalga mı geçiyorsun ?," dedim ve ayağa kalkıp sinirle bağırdım.
"Bu yaptığına adam kaçırmak denir, hayır kaçırılan adam benim ama sorularım cevaplanmayacak, öyle mi ?! Oldu o zaman bi köşede sessizce gebermeyi bekleyim istersen !"
"Bana sesini yükseltme dedim."
Kaşları çatılıp burnunun sol üstündeki damar birden belirginleşirken beni sağ bileğimden kavradı ve arkamdaki duvara yapıştım. Aramızda birkaç nefeslik mesafe kalmıştı, kalbim ağzımda atmaya başlarken efsanevi bir şekilde susmuştum, öleceğimi dahi bilsem hiçbir olay karşısında susmayan ben, şuan kocaman açılmış gözlerim ve yerinden fırlamak üzere olan kalbimle susuyordum.
"Senin baban, benim annemin sonunu getirdi. İşkence ede ede öldürdü onu, zamanla, canından can kopara kopara... Şimdi de ben senin sonunu getireceğim Defne Topal. Bedel sen olacaksın."

Herkese merhabalaaar ! Sonunda birkaç haftadır aklımda olan kurguyu yazıya dökebildim, umarım konuya giriş nitelikli olan bu hikayemi beğenmişsinizdir. Bilinenden ve şimdiye kadar yazılmış DefÖm hikayelerinden farklı bir şeyler yapmaya çalışacağım, umarım takdirinizi ve beğeninizi kazanabilirim 🙏 Fikirlerinizi, düşüncelerinizi yorum olarak benimle paylaşırsanız çok mutlu olurum...
Okuyan herkese kocamaaan teşekkürler, sizleri seviyorum.
-Selenay

Bedel (DefÖm)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin