11 ● Kaçacağım.

2K 173 24
                                    

"3,2,1, şimdi !"
Adamın bize verdiği talimat ile üç dediğini duyar duymaz Defneyle olabildiği kadar hızlı bir şekilde arabadan uzaklaşıyorduk ki, daha 10 saniye geçer geçmez duyulan o ağır sesle Defnenin üzerine kapandım. Hatırladığım son görüntü, onun bana korku ve endişeyle bakan gözleri oldu...

DEFNENİN ANLATIMINDAN ;

Korkuyla olup bitecekleri beklerken, bombayı etkisiz hâle getirmeye çalışan adamlar her şeyi olabildiğince hızlı yapmaya çalışıyordu. Ömerle uzun uzun birbirimize bakarken adamlardan birinin verdiği talimat ile ellerimiz ayrıldı. Söylediğine göre, adam üçe kadar sayacak ve o saymayı bitirdiği an biz koşarak arabanın yanından uzaklaşacaktık. Tabiki bununda bir tehlikesi vardı ama, arabada durup öylece beklemekten daha az tehlikeli olduğu kesindi...
Ömer her şey yolunda dercesine bana son kez baktıktan sonra nefesimi tuttum ve geri sayımı bekledim. Başarabilirsin Defne, sadece odaklan kızım, kaçmaya, canını kurtarmaya odaklan.
Ve oldu. Kapıyı açar açmaz Ömer elimden tuttu ve elele koşmaya başladık. Tam her şey bitti, galiba bu sefer sona geldik derken duyduğum o patlama sesiyle çığlığı bastım, ki çok geçmeden de Ömeri üstüme kapanmış bir vaziyette buldum...

Gözlerimi açar açmaz rahatsız edici beyaz ışıkla geri kısmak zorunda kaldım gözlerimi. Nolduğunu anlamak için etrafıma bakınırken kulağımdan başıma doğru yükselen ağrıyla yüzümü buruşturdum.
"Defne, uyanmışsın !"
Melisin içeri koşmasıyla birlikte yavaş yavaş doğruldum ve bana sarılmasına izin verdim. Herkes içeri doluşurken ne kadar endişelendiklerini fark ettim, hepsinin gözünde korku vardı.
Kaybetme korkusu.
"Ömer ?" diye sordum etrafıma bakınırken.
"O... Yoğunbakımda." dedi Hülya Kerime doğru yaşlanırken.
"Yoğunbakımda ? Ben ne zamandır uyuyorum ?!"
"Yaklaşık 1 gündür falan."
"1 gün ne demek Melis, Ömer nerede o iyi mi, öldü mü Allah aşkına doğruyu söyleyin bana !"
"Defne bi sakin ol, ölüm falan yok." dedi Kerim sakin bir şekilde araya girerek.
"Patlama olduğu sırada çok şükür ki fazla yakında değildiniz, aldığınız hasarlar kalıcı da değil. Sadece senin uzun süren bir baş ve kulak ağrın, bir de kol kırığın var tabi...,"
Kerimin sözleriyle bakışlarım direk kollarıma çevrildi ve sol elimdeki alçıyı fark ettim. Nasıl bir sakinleştirici verdilerse hiçbir şey hissetmiyordum, Kerim söylemese belki daha uzun bir süre o alçıyı fark etmeyecektim bile.
"Ömerin de beyninde oluşabilecek hasarı önlemek için yoğunbakıma aldılar onu. Sırtında hafif yanıklar var, bir de yüzünde morluklar, ama o kadar."
"Yani, iyi mi ?"
"İyi." dedi Hakan gülümseyerek, bu iyiye işaretti sanırım.
"Onu görmek istiyorum."
"Yatsan daha iyi değil mi ?"
"Kerim, gerçekten onu görmek istiyorum."
"Pekalaa...," demesiyle birlikte kolumdaki serumu çıkardım ve ayağa kalktım.
"Ömer, nerede ?"

Uzun, geniş bir camın ardında yatan Ömeri görür görmez kanım dondu adeta. Bana anlattıklarından çok çok çok daha kötü durumdaydı. Belli ki söyledikleri her şey, beni sakinleştirmek içindi.
Öylece cansız yatan bedenine şoka girmiş gibi baktım uzun bir süre, olayları sindirmeye çalıştım. Ömer, kendi hayatını benim için riske atmıştı ve şuan orada benim yüzümden yatıyordu.
Aslına bakarsak, dolaylı yoldan kendisi yüzünden oluyordu. Beni en başında hiç kaçırmamış, yanında zorla tutuyor olmasaydı içinde bomba olan bir araca asla binmeyecektim ve Ömer de kendi hayatını benim için riske atmayacaktı.
Tabiki o an bunların hiçbirini düşünmedim. Sadece, benim için hayatını riske attı düşüncesi beynimde binlerce kez dolanmaya devam etti. Öylece baktım, öylece...
"Defne..."
"Ömer, Ömer çok kötü görünüyor Melis." dedim kısık bir sesle arkama dönerken.
"Düzelecek." dedi Hakan Melisi rahatlatmak amaçlı kendine yaslarken.
"Yanımda durmamalıydı, hayatını riske atmamalıydı..."
"Defne, sen Ömer yüzünden o arabadaydın, bunu unutma."
Hülya haklıydı, bunu biliyordum ama Ömeri öyle gördüğüm an sanki Ömerle ilgili olan bütün kötü düşüncelerim birer toz bulutu olup uçmuşlardı. Gözümde dünyanın en mükemmel insanı gibi bir şeye dönüşmüştü, ve bunun tek sebebi de vicdanımdı...
"Nereden bilebilirdi ki ?"
"Defne sen hâlâ olayın ciddiyetinin farkında değil misin ?," dedi Melis hafif bir sinirle araya girerek.
"Bugün bombaydı, kurtuldunuz, peki ya yarın ? Silahlı saldırılar. Fidye için kaçırılmalar. Gecenin bir yarısı duyduğun patlama sesleri. Her gözünü kapattığında aklına gelecek ölüm görüntüleri. Sevdiğin insanların bir bir önünde ölmesi. Ömerin hayatı bunlardan ibaret Defne. Herkesin kendi çıkarları uğruna yaptığı savaşlardan ibaret. Ve seni de göz göre göre bu hayatın içine sürükledi. Bu cehennemde birlikte yanıyorsunuz artık, ya bunu nasıl göremezsin ?!"
"Melis Ömer benim yüzümden kendi hayatını riske attı !"
"Defne, Ömer de senin hayatını göz kırpmadan riske attı !"
"Hayır, hayır, hayır !" dedim başımı alçısız elimin arasına alıp kendimi kaybetmişcesine bağırarak.
"Duymak istemiyorum, bunların hiçbirini duymak istemiyorum !"
"Defne sakinleş..."
"Dokunma, hiçbiriniz dokunmayın bana !" dedim Hülyanın elinden kurtulup ve odama doğru koşmaya başladım.
Tüm bu söylenenler bana çok ağır gelmişti. Mantığım,aklım tüm bunların doğru olduğunu söylese de kalbim olanları bir türlü kabullenmiyordu. Ömer hakkında tek bir kötü düşünceye kapılamıyordum. Yapamıyordum.
Odamda kendi kendimi sakinleştirmeye çalışırken içeri giren hemşireyle birlikte bakışlarımı kapıya çevirdim. Muayene için geldiğini sanmıştım fakat o içeriye elinde bir poşetle girmişti.
"Defne Hanım, hastaneye birlikte getirildiğiniz beyfendinin nesi oluyorsunuz ?"
"Ben...," dedim kadının elindeki poşete doğru bakarken.
"Nişanlısıyım."
"Tamamdır, bunlar Ömer Beyin özel eşyaları. Buyrun."
Kadına teşekkürler anlamında göz kırptıktan sonra şeffaf poşeti aldım ve bir süre kendisiyle bakıştım. Evet, kadına yalan söyleyip eşyaları almıştım ama, bakacak mıydım içine ?
Tabiki evet !
Merakıma yenik düşüp içerisindeki telefonu çıkardım ilk iş. Ellerim titreye titreye telefonu tutarken ortadaki tuşa baktım ve yavaşça ekranı sürükledim. Şifre, çok güzel...
Çok fazla yanlış cevap girdiğim an telefon kendini kilitlerdi, o yüzden iyi düşünmem gerekti. İyi de, ben bu adamı tanımıyorum bile ? Tahmin yürütecek kadar bile tanımıyorum.
Umutsuzca ekrana bakarken hayatımdaki en saçma şeyi yapıp, evindeki Fenerbahçe formasından dolayı 1907 yazdım ama tabiki bu adam o kadar salak değildi. Ekran bana, ben ona bakarken doğum tarihini tahmin etmeye çalıştım fakat o da tutmadı. Üçüncü yani son hakkıma gelmiştik...
Aman ya, nasılsa bulamayacağım son hakkımı da saçmalayım bari diyerek kendi doğum tarihimi girdim. Tam telefonu geri poşetin içine koymaya hazırlıyordum ki, ekranın açılmasıyla gözlerim faltaşı gibi açıldı.
ŞİFRE, BENİM, DOĞUM, TARİHİM ?!
Saçmalama Defne, belki de aynı yıl doğmuşsunuzdur, hemen salak gibi her şeyi kendine yorma.
Saçma düşüncelerim arasında elimde telefonla öylece kalakaldım. Neye basacağımı seçemezken elim beni istemsizce galeriye götürdü. Artık ne geçiyorsa aklımdan...
Önüme çıkan 3 tane klasörden, D isimli olana tıkladım, ve çok geçmeden önüme yüzlerce fotoğraf çıktı.
Yüzlerce benim olduğum fotoğraf.
Yüzlerce ben.
Şok olmuş bir vaziyette fotoğraflara göz gezdirirken, ta lise zamanlarıma kadar fotoğrafların olduğunu gördüm. O kadar çok fotoğraf vardı ki, hepsine tek tek bakamamıştım bile.
Hayalet görmüşcesine ekrana bakmaya devam ederken, yukarıdan bir bildirim gelmesiyle irkildim ve kendime geldim sonunda. Ömere whatsapptan mesaj gelmişti. Okumakla okumamak arasında gidip gelirken tabi ki ve tabi ki tekrar merakıma yenik düşerek üst taraftan bildirim panelini indirip mesajın üstüne bakmadan mesajı okudum.
Kaydedilmemiş bir numara, 'İşlem tamamdır Ömer Bey.' diye mesaj atmıştı.
Bu da neydi şimdi ?
İçimden bir ses mesajları açıp okumam için beni dürtüklerken bir türlü basamıyordum ekrana. Resmen kendimle savaşa girmişken, aynı adam tekrar mesaj gönderdi, ama bu sefer gelen şey bir fotoğraftı.
Hızla galeriye girdim ve whatsapp klasörüne basıp yüklenmesini bekledim. Ve çok geçmeden de, Ömerin bir darbesini daha yemiş olduğumu anladım.
Gelen fotoğraf, teyzemin kızı Aslının fotoğrafıydı, yani kuzenimin. Elleri kolları bağlanmış, ağzına bir bez sıkıştırılmış bir vaziyette öylece yerde yatıyordu.
Ömer, bunu da yapmıştı.
Ben inatla ona inanmak uğruna mücadeleler verirken, onun aslında böyle bir adam olmadığını kendi kendime kanıtlamaya çalışırken Ömer gerçekleri bir bir yüzüme vurmuştu.
O tam olarak da böyle bir adamdı. Gözü kötülükten başka bir şey görmeyen, kalbi taştan yapılmış, ruhsuz, duygusuz adamın tekiydi. Hayat onun için oynadığı intikam oyunlarından ibaretti.
Kızlar haklılardı.
Ömer, içinde yandığı cehenneme beni de çekmişti. Beni de kendiyle yakmak istiyordu.
Ama...
Buna izin vermeyecektim. Ömerin öylece hayatımı mahvetmesine izin vermeyecektim.
Sinirden tüm vücudumu ateş basarken yetmezmiş gibi bir de gözlerim dolmuştu. Telefonu poşete geri koyduktan sonra sakinleşmek için camı açıp karşısında dikildim, soğuğu bir güzel içime çektim.
Kendime gelme zamanıydı artık. Bu kadar toz pembe düşünce yeterdi. Denedin, olmadı Defne.
Ömer iyi bir adam değil, onun içinde bir yerlerde hâlâ iyilik yok. Bir kalp kırıntısı bile yok.
"Defne, güzelim daha iyi misin ?" dedi Hülya yavaş adımlarla yanıma gelirken.
"Ben...," dedim ve Hülyaya döndüm.
"Kaçacağım Hülya. Ömer uyanmadan buradan gitmiş olacağım."

Sizlere kocaman bir özür borcum var sanırım, çünkü gerçekten çok çok çok beklettim... Ama inanın ki içime sinen bir bölüm olsun istedim, zorlama bir şeyler yazmak asla ama asla istemem, bundan dolayı da biraz gecikti bölüm. Kafamda neler yapacağım, hikayeye nasıl yön vereceğim gittikçe netleşti gibi, gidişat hakkında mükemmmmmel fikirlerim var. Bombelere hazır olun ayol !
Bu arada bal okuyucularım, üzülerek söylemek zorundayım ki önümüzdeki 2 hafta sınav haftam... Tabi ki bu bölüm atmayacağım anlamına gelmiyor fakat biraz aksaklık gösterebilir, anlayışla karşılayacağınızı umuyorum 😍
Okuyan herkese kocamaaan teşekkürler, sizleri seviyorum.
-Selenay

Bedel (DefÖm)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin