7 ● Etme.

2.2K 168 52
                                    

Akşamın geri kalanı, yani Ömerle Kerimin gidişinden sonrası, başta çok keyifli geçse de saatler ilerledikçe durum giderek iç karartıcı bir hâle geldi. Birbirimizi tanımak için yaptığımız sohbetler, aslında birbirimize benzediğimizi -tabiki Hülyanın o sürekli enerji saçar ruh hâli dışında- fark ettik, ve gülmediğimiz tek bir dakika bile olmadı neredeyse. Bu yeni iğrenç ve zoraki hayatımın içinde bir yerlerde iyi bir şeyler oluyor olması tuhaftı ama, bir o kadar da güzeldi. Hülya artık benim arkadaşımdı, hatta, dostum bile sayılabilirdi.
Daha bunlara sevinemeden, tüm bu güzel detayların tadını çıkaramadan, saat 11 sularında dışarıda bir hareketlilik olmasıyla başladı her şey. Bulunduğumuz ev şehirden uzak olduğu için dışarıdaki en ufak sesler dahi kolaylıkla anlaşabiliyordu, ki bir araba ordusunun geldiğini duymamak imkansızdı kısacası.
"Neler oluyor, bu aralar niye geldi ?" dedim korkuyla araladığım perdeden dışarı bakarken.
"Ömerle Kerim güvenliği arttırma kararı almışlar. Belli ki bir tehlike var."
"Ne tehlikesi ?" diye sordum panikle Hülyaya dönerken.
"Gerçekten bilmiyorum."
Demesine kalmadan telefonu çaldı. O heyecanla telefonuna koşarken bende dışarıyı son kez süzdüm ve oflayıp Hülyanın telefon konuşmasına döndüm. Belli ki arayan Kerimdi, şanslıysa bir iki bir şey öğrenebilirdik.
"Efendim hayatım ?"
"Anladım..."
"Kerim iyisiniz ama değil mi ?"
"Tamam siz bizi merak etmeyin, aşkım nolur dikkat et, aklım sende."
"Peki, bende seni seviyorum."
Bu ikisi birbirlerini gerçekten çok seviyorlardı. Sadece yanyana durdukları zaman bile bunu anlayabilmiştim, dolayısıyla onlara imrenmiyor da değildim. Kabul, aşka inanmayan, birbirlerine aşık olup vıcık vıcık olan çiftlerden oldum olası nefret etmişimdir ama birisi tarafından gerçekten sevilmek nasıl bir duygu, merak ettiğim bir soru işaretiydi. Her aşık çift vıcık vıcık olmak zorunda da değildi, ki zaten Hülya ile Kerim de buna kanıttı.
"Nolmuş ?" diye sordum kendimi düşüncelerimden ayırıp asıl konuya odaklanmaya çalışarak.
"Bu gece eve dönmeyeceklermiş, benim de burada seninle kalmamı söylediler."
Yüzündeki endişe anlaşılır bir biçimde görülüyordu, o gerildikçe ben de geriliyordum. Onun endişelenecek bir Kerimi vardı, bende ne vardı peki ? Ömer mi ?
Ömer için endişeleniyor muyum...
Evet.
Kafamın içinde sürekli acaba eve dönebilecek mi, tehlikede mi, şu an ne yapıyor gibi sorular dönüyordu. Ne kadar bu saçma düşüncelerden uzaklaşmak istesem de en fazla 30 saniye içinde kendimi tekrar onu düşünürken buluyordum. Beynimin içinde dönüp duran anlamsız savaşa son vermek amaçlı Hülyayı da kendimi de uyutma kararı aldım, başka türlü delirecektik ikimiz de.
"Hülya, canım benim bu kadar endişelenme bak ne kadar kötü düşünürsen o kadar kötü şeyler olur, hem Kerim bir şey olsa sana söylemez miydi ?"
"Söylerdi demi ya ?"
"Söylerdi tabi ki, söylemez olur mu..." dedikten sonra sıkıca sarıldık.
"Bak ben şimdi sana misafir odasını hazırlıyorum, güzelce yatıp uyuyorsun. Biran önce uyuyup uyan ki sabah olur olmaz kocanı görebilesin."
"Haklısın sanırım Defne, sana da zahmet olacak ama..."
"Saçmalama ne zahmeti, bir şey olursa beni mutlaka haberdar et ama olur mu ? Uyuyamazsan da mutlaka uyandır, ben her zaman burdayım senin için unutma."
"Ya sen gerçekten iyi ki varsın Defne, insanın ruhunu aydınlatıyorsun resmen. Ömer ne kadar büyük bir hazine yakaladığının farkında değil."
"Abartmaaa..." dedim gülerek ve ardından ikimiz de yukarı çıktık.
Hülyaya odayı hazırlayıp rahatça yattığından emin olduktan sonra kendi odama geçtim ve üzerimi değiştirip saçlarımı tepede topladım. Ve tabi yatağa girer girmez de düşünceler tekrar beynimi ele geçirdi.
Şu an nerede ne yapıyor bilmiyorum ama umarım iyidir, kendime çok kızsam da iyi olmasını çok istiyorum. İçimden bir ses onun dönmek zorunda olduğunu, her şeyin böyle bitmemesi gerektiğini söylüyor. Tabiki gerizekalı Defne de o sese kulak verip Ömer sağsalim dönsün, ona bir şey olmasın diye deli gibi dua ediyor...
Sabah gözümü açar açmaz aşağıdan gelen bağırışma sesleriyle hızla yerimden doğruldum. Dışarıya bakılırsa gün daha yeni başlamıştı, gece doğru dürüst uyumadığım için de şu an sersem gibiydim.
Merdiven basamaklarını indikçe sesler kesilmişti, anlaşılan o ki Hülya ve Kerim bir çeşit karı-koca tartışması yaşamışlardı.
"Ömer, Kerim, iyi misiniz ?!" dedim hızlı adımlarla salona girerken.
"İyiyiz iyiyiz, ya kusura bakma seni de uyandırdık sabah sabah."
"Olur mu öyle şey-" demeye kalmadan Ömerin suratına bakmamla çığlığı basmam bir oldu.
"Kaşın kanıyor !"
"Önemli bir şey değil." dedi refleks olarak geri çekilirken.
"Ya nasıl önemli değil, çok kötü görünüyor !"
"Önemli değil dedim Defne."
"Güzelim biz gidelim artık, en kısa zamanda tekrar haberleşiriz, çok teşekkürler her şey için."
Hülyanın sözleri üzerine vedalaştık ve ikisi çıktılar evden. Ömerin cevaplarına çok bozulmuştum ama yine de şu an ergen gibi trip atamazdım, belli ki yardıma ihtiyacı vardı.
"Pansuman gerek buna." dedim Ömerin karşısına dikilip yarayı incelerken.
"Defne laftan anlamama konusunda niye bu kadar ısrar ediyorsun ?"
"Ya sen kör müsün, şu hâline bir bak. Dudağın yarılmış, kaşın patlamış, hâlâ önemli değil diyorsun. Ben ilk yardım çantasını alıp geliyorum, döndüğümde eğer burada olmazsan veya herhangi bir sorun çıkarmaya kalkarsan dünyanın en pislik insanı olurum başına."
Bu kadar keskin ve özgüvenli konuştuğum için kendimi tebrik ederek hızla merdivenleri çıktım. Ömer bunları ciddiye mi alır, yoksa blöf olarak görüp aman banane ya diyerek direk evi mi terk eder tam kestiremesem de, ilk yardım çantasını aramaya devam ettim. İlk olarak banyoya bakmak aklıma gelmişti, ve bam, doğru tahmin. Çanta banyo dolaplarından biriydi.
Zafer kazanmışcasına gülümseyip aynı hızla aşağı Ömerin yanına indim. Salondan girerken acaba hâlâ burada mı sorusu beynimi kemirse de... Evet, buradaydı ! Gerçekten söylediklerimi ciddiye alıp kalmıştı !
"Ne ?,"
"Defne bakma öyle, sırf başımda dırdır edip boş tripler savurma diye buradayım, hadi bir an önce yap şunu da bitsin."
Belli ki kalmaktan rahatsızdı ama yine de kalmıştı, haticeye değil neticeye bakalım arkadaşlar. Ömer, resmen, kaldı ! Gerçi bunda bu kadar sevinecek ne buldum anlamasam da cevap vermeden hızla gerekli malzemeleri çıkardım. Zaten sinirliydi, bir de ben üstüne gitmek istemiyordum. Ama tabiki pansumanı yaparken sormak istediğim soruları da sıraladım bir bir.
"Dün gece neredeydiniz ?"
"İşimiz vardı dedik ya."
"Ne işi ?"
"Defne, sanane bunlardan ?"
"Ben...," dedim titrek sesimle Ömerin kaşına küçük bir gazlı bez yapıştırırken.
"Merak ettim."
Bu iki kelime dudaklarımdan dökülürken aramızda sadece birkaç nefeslik mesafe vardı ve de gözgözeydik, kısacası şu an olduğumuz pozisyon fazlasıyla tehlikeliydi. Pansumanı kaşına yaptığım için ister istemez biraz fazla yakınına girmiştim, ve tam çekilecekken söylediğim o sözler üzerine de birbirimize bakakalmıştık. Yemin ediyorum, hayatımda geçirdiğim en ağır, en büyülü saniyelerden biriydi. Zaman akmayı bırakmıştı sanki, tüm saatler durmuş, dünya dönmüyordu artık.
Ta ki...
"Etme."
Ömer o kelimeyi edene kadar. Ben tüm cesaretimi toplayıp seni merak ettim demiştim, karşılığı ise etme olmuştu.
Kalbim ağzımda geri çekilirken kafamı peki anlamında salladım ve yüzüne bir daha bakmadan odama geri çıktım. Söylediği şey gerçekten çok kırmıştı beni, hâlâ kafama niye bu kadar taktığımı anlamıyordum ama söylediği şeye resmen çok ağır bir şekilde kırılmıştım.
Tam bir beyinsiz gibi hissetmek için harika ötesi bir zamanlamaydı. Zaten ne bekliyordum ki, ah çok teşekkürler Defne sen de olmasan ben ne yaparım diyip boynuma mı atlayacaktı ?
O adam senden nefret ediyor Defne, kabullen artık bunu. Seni yanında sadece bir intikam malzemesi olarak tutuyor. Sen onun gözünde bir bedelsin. Daha fazlası asla olmayacak.
Bu sözleri kendi kendime söylemek bile resmen içimde bir yerleri sızlatmıştı. Hayatım boyunca sevgiye, aşka inanmayan, hatta aşık insanlara iğrenerek bakan tür kızlardan olmuştum. Benim için bu hayatta doğru insan, ruh ikizi gibi kavramlar yoktu, ve sonsuza kadar da olmayacakmış gibi gelirdi.
Kendime itiraf etmekte zorlandığım bir konu ise, Ömer İplikçiden etkilendiğimdi. Doğru kelime tam olarak buydu sanırım, ondan etkileniyordum. Tüm yaptığı pis şeylere rağmen, içinde bir yerlerde duran o iyi Ömeri görebildiğime dair yemin edebilirdim. O sadece geçmişine sığınıp tüm doğruları reddetmeyi seçiyordu.
Keşke, keşke şartlar çok daha farklı olsaydı. Şu saçmasapan romantik komedi kurgularındaki gibi basit bir aşk yaşasaydık mesela. Gayet normal tanışıp, her şeyin fazla normal gittiği bir ilişki sürseydik.
Hayatımda bir kereliğine olsun normal bir şey olsaydı.
Şu an tek bir şeyden emindim, asla ama asla birdaha Ömere iyi davranmayacaktım. O bu hak etmiyordu.
Beni bedel olarak gören birine aşık olmayacaktım. Hayır, bu asla olmayacaktı.

Defociğin duygularını anlamamız açısından çok güzel bir bölüm oldu sanki, biraz da geleceği görmüş olduk sanki... Defne hep iyi niyetli, Ömer ona hep ters, bakalım nereye kadar böyle gidecek.
Güzel yorumlarınız için hepinize minnettarım, gerçekten çok teşekkürler, iyi ki varsınız 😍 Bu bölüm de yorumlarınızı esirgemeyin lütfen.
Okuyan herkese kocamaaan teşekkürler, sizleri seviyorum.

Bedel (DefÖm)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin