Ben teyzemin suratına şok olmuş bir vaziyette bakmaya devam ederken herkes yanlız kalmamız için odadan çıktı. Sonunda odada tek kaldığımızda dolan gözleriyle gelip sarıldı bana sıkı sıkı. Girdiğim şoktan ötürü çok karşılık veremesem de o sıkıca sarılıp öptü saçlarımı. Onu en son üniversite mezuniyetimde görmüştüm, ondan önce de yıllarca görmüşlüğüm yoktu zaten. Allah var, bende emeği vardır, annemle babam gittikten sonra o kol kanat gerdi bana elinden geldiğince ama... Hep fazlalık gibi hissettim onun yanında. Beni zorunluluktan yanında tuttuğu çok belliydi, başka kimsem yoktu çünkü. Eniştem başlarda çok söylense de zamanla alışmıştı bana, hatta öyle ki kendi kızından ayrı tutmaz olmuştu. Ama teyzem, öyleydi işte, zorunluydu...
"Sen... Nerden çıktın teyze, nasıl buldun beni ?"
"Babandan..." dedi mahçup bir şekilde çantasını kucağına alıp yanımdaki tekli koltuğa otururken.
"Ne, babam mı ?!"
"Evet kızım, gelmiş buraya seni görmeye ama Ömer denilen o çocuk izin vermemiş, öyle dedi."
"Ömer..." dedim kafamda şimşekler çakarken, sinirinin büyük bir kısmı da bu yüzdendi demek ki.
"Sen nasılsın kızım, çok ağrın sızın var mı ?"
"İyiyim, iyiyim iyi olmasına ama, seni beklemiyordum. Sonuçta yıllardır görmüyoruz birbirimizi..."
"Doğru diyorsun kızım, yıllardır... Bende bu yüzden geldim Defne. Artık sana bazı şeyleri anlatmanın vakti geldi."
"Efendim ?" dedim kaşlarım çatılırken.
Kafasında cümleleri toparlamaya çalışırken derin bir nefes alıp lada girecekti ki, kapının aniden açılıp Ömerin laps diye odaya dalmasıyla susmak zorunda kaldı. Ben Ömere anlamsız bakışlar atarken nefes nefese kalmış bir vaziyette bir bana bir teyzeme bakıyordu.
"Defne... Defnenin ilaç ve pansuman saati..." dedi zar zor.
"Ömer ?"
"Ömer denen çocuk sensin demek."
"Benim teyzecim, bak gel biz seninle 10 dakikacık çıkalım doktorlar gelecek sonra hemen geri gelirsin. Kusura bakmayın bende böyle pat diye girdim ama işte malum Defnenin durumu..."
Böyle saçmasapan şeyler diye diye teyzemi tuttuğu gibi çıkardı odadan. Bense kafam allak bullak bir şekilde arkalarından bakmakla yetindim. Teyzemin gelişinin şaşkınlığı yetmiyor gibi bide sana anlatacağım şeyler var dedi. Belli ki önemli şeyler, yoksa hayatta oralardan kalkıp buray kadar gelmez. Meraktan içime bir sıkıntı otururken doktorların odaya girmesiyle toparlandım hemen...ÖMERİN ANLATIMINDAN ;
"Oğlum pat diye çıkardın beni oradan şimdi de hastaneden çıkarıyorsun, napıyorsun sen bakıyım ?!" diyerek sinirle kolunu kurtardı benden Aynur Teyze.
"Aynur Teyze, Defneye hiçbir şey anlatamazsınız."
"Aa, sen nerden biliyorsun benim ne anlatacağımı da ?! Adımı falan da biliyor bak bak !"
"Sizinle oturup ciddi ciddi konuşmamız lazım. Siz ne biliyorsanız ben daha fazlasını biliyorum inan ki, izin verin yarım saat olsun anlatayım size derdimi."
Sonunda kendisini ikna etmeyi başarınca hızla hastanenin karşısındaki kafeye gittik ve oturduk. Birer de çay söyledikten sonra anlat artık der gibi yüzüme bakmasıyla birlikte girdim lafa.
"Defneyle konuşamazsınız, en azından şuan olmaz."
"Neyi konuşamazmışım ? Çocuğum sen ne diye getirdin beni buraya, ne biliyormuşsun sen ?"
"Defnenin annesinin sizin kardeşiniz olmadığını biliyorum mesela. Ve de Tekinin onun babası olmadığını."
"Sen... Bunları..." dedi şoka girmiş bir vaziyette yüzüme bakarken.
"O kadarını lütfen sormayın, biliyorum işte, hem de her şeyi. Bunları Defneye şuan anlatamazsınız. O hasta, gerçekten hasta."
"Kalbi mi ?" dedi gözleri dolarken.
"Evet...," diyerek yutkundum.
"Durumu çok riskli. Önümüzdeki birkaç ay hiçbir şekilde sinir stres yapmaması lazım."
"Oğlum bak... Nasıl öğrendin bilmiyorum ama, ben bu yükü yıllardır taşıyorum. Kardeşim öldü, annesi sandığından yıllarca ağladı, gözümün önünde eridi gitti. Daha küçücükken hayatı bitti o kızın. Geceleri ağlayarak uyandı, arkadaşlarından kendini soyutladı, bir tane insanla bile görüşmedi yıllarca. Ne doğumgünü kutladı, ne doğru düzgün yemek yedi, ne odasından çıktı, bir başına gariban gibi yaşadı yavrum... En son benim yanımdan da kaçıp gitti daha küçücük yaşta. Ya o daha...," dedi ve ağlamaya başladı.
"Şu kadarcıktı, her gün ağlardı, her gün... Bir de günlük tutardı, her sayfasına annesini babasını yazardı. Minicikti ya minicik, yapayalnız kaldı şu kocaman dünyada. Bende sahip çıkamadım ona, yapamadım."
Aynur Teyze ağlamaya devam ederken gözlerimin dolduğunu hissettim. Uzun zamandır hiçbir şeyin bu kadar içime dokunduğunu hatırlamıyorum. Evet bunların çoğunu yaşamış olduğunu zaten tahmin ediyordum ama bir bir duyunca o kadar kötü hissetmiştim ki. Binlerce kez daha lanet ettim kendime, daha önceden söylemeyi çok isterdim ama... Özür dilerim Defne, çok çok çok özür dilerim.
"Bak Aynur Teyze, anlıyorum, zor gerçekten ama... Bunları şuan anlatamazsınız. En azından Defnenin hayatta kalması için bunu yapmak zorundasınız. Onu böyle bir riske atamam, üzgünüm."
"Ama iyileşince..."
"İyileşince söz veriyorum bir bir anlatacağız her şeyi. Sadece şuan sırası değil, anlıyorsunuz değil mi ?"
"Anlıyorum oğlum, anlıyorum... Onun hayatından, yaşamasından kıymetli değil ya, vakti gelsin anlatırız. O kadar yıl susmuşum, az daha susarım."DEFNENİN ANLATIMINDAN ;
Doktorlar çıkalı yarım saat olmuştu ama ortada ne teyzem ne de Ömer vardı. Söylediklerine göre ikisini de kimse görmemişti, en son birlikte aşağı indiklerini görmüşler sadece. Meraktan kalbim patlayacak duruma gelirken en sonunda oflayarak kalktım yavaşça yattığım yerden.
"Hop hop hop, nereye be ?!" diyerek önüme atıldı Hülya hızla.
"Defne yat hemen geri !" diye peşinden de Melis tuttu beni.
"Ya kızlar nolur bakın meraktan ölücem, daralıyorum çıkmam lazım benim."
"Defne saçmalama Allah aşkına ne hâlde olduğunu görmüyor musun sen yat geri nolur ya."
"Melis-"
"İtiraz etme Defne Melis haklı, hemen yat geri bakayım." diyerek geri yatırdılar beni hızla.
Ben oflaya puflaya beklemeye devam ederken Hülya geliyorlar mı diye kontrol etmeye çıktı. Melis yanıma oturmuş ellerimi tutarken gülümsedi bana kocaman. Yüzüme hafif bir tebessüm yerleştirip başımı omzuna koydum, gerçekten biraz daha beklersem meraktan ölen ilk insan olabilirdim.
"Geldileeer..." diyerek neşeyle içeri girdi Hülya.
Teyzemle Ömer kolkola içeri girerken kızlar teyzeme selam verip yavaşça çıktılar ardından, tabi Ömer de peşlerinden gitti. Ben merakla teyzeme bakarken ağladığı belli olan gözleriyle bana baktı uzun uzun. Merakım iyice üst düzeye ulaşırken sonunda karşıma oturdu ve sandalyesini iyice yakınıma yaklaştırıp ellerimi tuttu.
"Affet beni kızım."
"O nerden çıktı şimdi teyze ?"
"Koruyamadım ben seni, sahip çıkamadım sana. Eğer ben azıcık insan olupta sana destek çıksaydım bu durumda olmazdın..."
"Deme öyle teyze." dedim gözlerim dolarken.
"Yok kızım yok, öyle... Ne desen ne yapsan yeridir. Ama bende gençtim işte, kardeşimi kaybetmiştim, aklım yerinde değildi. Tabiki bu yinede haklı olduğum anlamına gelmez. Sen affet beni kızım, senden son isteğim bu."
"Son derken ?"
"Birdaha karşına çıkmaya cesaret edemem ki kızım ben. Senden helallik istemeye geldim. Hem... Enişten yurt dışından iş teklifi aldı, Almanyaya gidiyoruz bu ayın sonunda."
"Ne ?!" dedim panikle doğrulurken.
"Sakin ol kızım dur..."
"Birdaha dönmeyeceksin yani ?"
"Dönmeyiz kızım." dedi ve saçlarımı okşadı yavaşça.
"Annen... Annen seni çok severdi kızım, kendi canından çok seni severdi. Asla unutma bunu tamam mı ? Senden şimdiye kadar yaptığım her şey için özür dilerim. Sen beni affetsen de ben kendimi asla affedemeyeceğim..."
"Öyle deme teyze lütfen."
"Yok kızım yok, cehennemlerde yansam gene yeridir bana. Sen yine de... Ne bileyim be güzel kızım, özür dilerim."
"Tamam, tamam..." dedim ve sarıldım sıkıca.
"Kendine çok çok çok dikkat et tamam mı Kızıl Kafam benim ? Dualarım hep seninle olacak, söz veriyorum."
"Hakkını helal et teyze, sizde dikkat edin kendinize. Eğer bir gün gelecek olursan..."
"Biliyorum güzel kızım, biliyorum... Hadi Allaha emanet." diyerek ağlaya ağlaya çıktı odadan.
Arkasından öylece bakarken ağlamam şiddetlendi ister istemez. Bütün geçmişim gözümün önünde canlanırken en son hıçkıra hıçkıra ağlarken buldum kendimi. Tabi bir de Ömerin göğsündeydim...
Teyzem çıkınca o girdi odaya ve hiçbir şey demeden sadece yanıma, yatağa oturup başımı göğsüne yasladı ve saçlarımı okşadı. Ve bende kendimi bir saniye olsun tutmadan ağladım içimden geldiği gibi. Yılların doluluğu vardı üstüme, belli, ben ne yaparsam yapayım geçmişim hep peşimde olacaktı.... Zamanın geçmesiyle sakinleşmeye başlarken Ömer bir saniye olsun saçlarımı okşamayı, ve gözyaşlarımı silmeyi bırakmadı. En son doğrulup yan tarafımda bulunan komidinimsi şeyin üstünden peçete alırken Ömer de doğruldu ve gözlerimin içine baktı.
"Gidelim buralardan."
"Ne ?"
"Duydun işte, gidelim."Ooooo, o nasıl laf Ömer İplikçi siz giderseniz biz naparız 😝 Bakalım Ömer neden gidelim dedi, Defneden daha sakladıkları neler var, teyzesi gerçekten gitti mi, Ömer Defneye her şeyi ne zaman anlatacak, daha bildiği neler var... Yoksa şok bir hamleyle Defne kendi mi öğrencek her şeyi ? Heeepsinin cevabı gelecek bölümlerde sizlerle !
Size bir sürpriz yapıp bölümü hemen yazıp atayım dedim, bu arada geçmiş Kadir Geceniz de mübarek olsun ballarım 🙋 Allahın izniyle bölümlerimiz daha ekşınlı, daha bol konulu ve bu hızla gelmeye devam edecek...
Yorumlarınız için tekrar ve tekrar ayrı ayrı hepinize çok teşekkür ederim moral kaynaklarım benim 💕 Eğer tavsiyeleriniz varsa her zaman açığım biliyorsunuz, şunu şöyle yapsan, şu sahneyi arttırsan, şunu azaltsan, şu konu sıktı, bu konu baya iyi üstünegit gibisinden... Hepinizin düşüncelerini teker teker çok merak ediyorum, okuduktan sonra benimle paylaşırsanız çok mutlu olurum 😻
Okuyan herkese kocamaaan teşekkürler, sizleri seviyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bedel (DefÖm)
Fanfiction"Senin baban, benim annemin sonunu getirdi. İşkence ede ede öldürdü onu, zamanla, canından can kopara kopara... Şimdi de ben senin sonunu getireceğim Defne Topal. BEDEL sen olacaksın."