"İşte bu ya !" dedi Melis sevinçle kollarıma atlarken.
"En doğru kararı verdin canım benim, hiçbir şey olmadan hiç kimseye zarar gelmeden halledeceğiz bu işi merak etme sen."
"Aslında ben...," dedim Hülyanın sözlerine karşılık olarak, ve dilimle dudaklarımı ıslattıktan sonra konuşmaya devam ettim.
"Bir şeyler düşündüm. Tek bir çözüm yolu var bu işin sanırım..."
"Ne ?" dedi ikisi de aynı anda merakla gözlerime bakarken.
"Sizden tek bir şey isteyeceğim kızlar, bana babamın numarasını bulur musunuz ?""Al bakalım."
Kızlar yapacağım şeyi anladıktan sonra karşı çıkmaya çalışsalar da tabiki onlar da en mantıklı çözümün bu olduğuna karar verip dediğimi yapmak zorunda kaldılar. Yarım saatlik bir uğraşın ardından onlar numarayı buldular, bende hastane çıkış işlemlerimi hallettim hızla.
"Çok teşekkürler Hülya, gerçekten sizin hakkınızı ödeyemem." diyerek sarıldım ikisine de.
"Saçmalama Defne, bizim yerimizde sen olsan aynı şeyi yapmaz mıydın sanki ?"
"Orası öyle ama..."
"Aması falan yok Kızıl, hadi biran önce işe koyulalım."
Melisin cümlesiyle birlikte numarayı telefona tuşladım ve bir süre ekrana öylece baktım. Daha ne diyeceğimi bile bilmiyordum ki...
Alo baba, ben kızın Defne.
Alo merhabalar, Tekin Beyle mi görüşüyorum ?
Babam olacak o biyolojik gereksiz adam verin telefona.
Tabiki bunların hiçbirini söylemeyecektim. Yıllardır sesini duymadığım, yüzünü bile zar zor hatırladığım babamla telefonda konuşacaktım. Aman ne büyük dram.
Kendine gel Defne, etrafındaki insanları düşün, onların zarar görmesine izin mi vereceksin ? düşüncesi ile birlikte arama tuşuna bastım.
Yaklaşık 4 çalışın ardından telefon açıldı ve efendim dedi karşıdaki adam.
"Iı, merhaba..."
"Buyrun ?"
"Ben...," dedim ve sesimin titremesini engellemeye çalışırken derin bir nefes aldım.
"Defne ben."
Karşıda bir süre sessizlik oluştu. Kızlar noluyor bakışlarıyla bana bakarken istemsizce dolan gözlerime lanet ettim, saçmalama Defne, güçsüz bir gerizekalı gibi ağlamayacaksın kızım, şuan sırası değil, nolur ağlama Defne nolur...
"Kızım ?!"
"Ömer, Ömer İplikçi beni zorla yanında tutuyor. Bana yardım edebilecek tek insan da ne yazık ki sensin."
"Nerede olduğunu söyle hemen geliyorum."
"Hayır, tam tersi, sen nerede olduğunu söyleyeceksin, ben yanına geleceğim."
"O adam bu yaptıklarının bedelini-"
"Sizin intikam savaşlarınız benim umrumda bile değil. Etrafımdaki insanlar zarar görecek olmasa bir saniye dahi konuşmazdım seninle ama şuan buna mecburum. Adresi mesaj atarsan sevinirim."
Ani bir hareketle telefonu adamın yüzüne kapattıktan sonra elimde telefonla bir süre donakaldım. Kızlar da durumun farkında oldukları için hiçbir şey yapmadılar tabiki. Birkaç dakikanın ardından gözümden istemsizce dökülen yaşların ardından biri bi yandan, diğeri de bir yandan sarıldılar destek olmak istercesine...FLASHBACK -24 Mart 1999, Defnenin 6.Yaş Günü-
Bu kısım yazar bakış açısı ile yazılmıştır.
"Babacım !" diyerek sevinçle açtı kapıyı Defne, ve çok geçmeden de babasının kucağına atladı.
"Güzeller güzeli kızım benim..." dedi ve elindeki hediyeyi yere bırakıp kızını kucakladı babası, ne kadar keyifsiz de olsa bugün biricik kızının doğumgünüydü, tüm bu sorunlarını ona yansıtmak istemiyordu.
"Babacım eve kocaman bir pasta geldi, sonra birsürü kurabiyeler börekler kekler geldi, sen anneme hiçbir şey yaptırmamışsın kardeşim yorulmasın daha çok küçük diye o yüzden yemekleri başkaları getirdi."
"Evet prensesim, yemek şirketine sipariş ettim sen ne istiyorsan ne seviyorsan, onlar da hepsini yapıp senin için getirdiler."
"Gerçekten benim için mi ?"
"Evet, tabi ki senin için güzeller güzeli prensesim..." dedikten sonra kızını kocaman öptü Tekin.
Yukarı çıkıp hamile eşiyle ilgilenmeyi çok istiyordu fakat dünkü yaşadıkları o ağır tartışma sonucu birbirlerinin yüzüne bile bakmıyorlardı. Her zaman ki kavgalardan biriydi tabiki ama, her seferinde, her kavga ettiklerinde daha büyük darbeler alıyorlardı...
"Babacım sana bir şey sorucam."
"Sor tabiki prensesim." dedi ve kızının elinden tutup birlikte salona geçip oturdular.
"Şimdi kardeşim doğunca annemle siz hep onu mu seveceksiniz ?"
Defnenin gözlerindeki o üzgün ifadeyi gören babası gülümsemeden edemedi, şuan o kadar tatlıydı ki, yüzlerce kez öpesi geldi kızını o al yanaklarından.
"Hayır tabiki Defnem, sen hep, böyle sonsuza kadaaar benim prensesim olarak kalacaksın... Hem sana bir şey itiraf edeyim mi ?"
"Et." dedi Defne hemen heyecanla.
"Ben bu dünyada en en en en çok biricik kızımı seviyorum." dedi Tekin ve öptü kızını neşeyle.
"Ya babacıım, bende seni çok ama çooooook seviyorum. Kardeşimi de çok sevicem annemi de çok seviyorum ama bende en çok seni seviyorum."
"Yaa, demek öyle ?"
"Hıhıııı..."
"E o zaman bir hediyeyi hak ettin sankiii ?" dedi babası paketi kızına verirken...FLASHBACK SON
Hayatın beni alıp getirmiş olduğu noktaya bakınca ister istemez bir üzüntü kapladı içimi. Hep babasından nefret eden bir kız olmadım, 5-6 yaşlarıma kadar her şey mükemmeldi hatta. Ve büyüyüp aklım erene kadar da çoğu şeyin farkına varmamıştım bile.
Mesela 14 yaşındaki ortaokul mezuniyetim... Teyzemin eniştemi yeni kaybettiği zamanlardı ve maddi olanaklar oldukça sınırlı olduğu için mezuniyete gidememiştim bile.
Lise mezuniyetimde ise herkes annesine babasına doyasıya sarılıp öperken, benim sarılacak kimsem yoktu. Sevincimi, üzüntümü paylaşacağım kimse yoktu.
19 yaşıma gelip üniversiteye başladığımda ise tamamen yanlız kalmıştım. Artık Melis de teyzem de yoklardı. Bilmediğim bir yerde tek başıma bocalamıştım her şey için. Hayata tutunabilmek için...
Yaşamaya dair tek bir ümidim bile olmadı hiçbir zaman. Hiçbir zaman tam olarak iyiyim, her şey yolunda diyemedim. Her zaman insanların güzek hayatlarına dışarıdan bakınmakla yetinen Defne oldum.
Ama bunlara rağmen hiçbir zaman niye diye sormadım. Her işte bir hayır vardır, senin kaderin de buymuş diyebildim kendime her zaman için. Ve sanırım da bu yüzden şu zamana kadar ayakta kalabildim.
2-3 arkadaşım dışında kimseye bir sevgi beslemedim, güven de. Ama ne zaman ki Ömer hayatıma girdi, işte o zaman sanki kaderim baştan yazılmış gibi hissettim. Benim durağan hayatımın bile bir dönüm noktası olabileceğine inandım.
Birini sevmek için o kişinin mükemmel olmasına gerek yoktur. Seviyorsan seviyorsundur, bu kadar. Sana iyilik yapması, canını yakması, insanların ondan nefret etmesi, herkes tarafından çok sevilen biri olması, harika bir gülüşü olması, rezil bir şivesi olması... Bunların hepsi birer detay olarak kalıyor sadece, sen sevdikten sonra.
Ömerin canımı yakması, beni üzmesi, ağlatması, fazlasıyla kötü davranması, bunların hiçbiri ona hissettiğim şeylerin değişmesini veya azalmasını sağlamıyor. Tam tersine, sanki yaptığı her hareket beni kendine daha çok bağlıyor gibi hissediyorum ve bu beni çok korkutuyor.
Yapamam.
Ben birine bağlı olarak yaşamadım hiçbir zaman ve bundan sonra da yaşamayacağım.
Kendimi de geçtim, etrafımdaki insanlara zarar vermesi, işte buna asla göz yumamam. Bu kadarına ne benim ne de onun hakkı yok. İşte o yüzden de asla dediğim bir şeyi yapıp, babamı aradım, üstüne üstlük bir de yardım istedim ondan.
Kendin için değil Defne, insanların iyiliği için diyerek kendimi, vicdanımı avutmaya çalışsam da kalbim bir türlü olayı kabullenemiyordu. Ve sanırım biraz da Ömeri bir daha göremeyecek olma fikri fazlasıyla canımı yakıyordu...
Kızlar birkaç parça eşya ayarlayıp arabaya yerleştirirken onları zar zor ikna edip son kez görmek için Ömerin yanına çıktım. Doktorlarla konuştuktan sonra verdiği kıyafetleri giydim ve Ömerin yanına girdim.
Oldukça soluk bir şekilde yatan bedenini süzerken gözlerimin yandığını hissettim. Gerçekten onu böyle görmeye alışkın değildim. Bu kadar savunmasız, bitkin, yorgun... Evet, bende onun bu hâlinden yararlanıyordum ama bana başka çare de bırakmamıştı ki. Beni tüm bunlara zorlayanın o olması gerçekten kabullenmesi zor bir durumdu.
"Buraya kadarmış demek ki Ömer İplikçi..." dedim ve derin bir nefes aldıktan sonra cesaretimi toplayıp elini tuttum.
"Keşke...,"
"Keşke farklı koşullarda karşılaşsaydık seninle. Farklı bir yerde, farklı bir konumda, farklı insanlar olarak. Sana yemin ediyorum o zaman asla bırakmazdım, ne seni ne de kendimi. Üzgünüm, gerçekten çok üzgünüm..."
Saçlarına minik bir öpücük kondurduktan sonra toparlandım ve akan birkaç damla gözyaşımı silip çıktım odadan. Her hikayenin bir sonu olduğunu biliyordum ama bizimkinin bu kadar çabuk sonlanacağını asla tahmin etmezdim.
Buraya kadardı Ömer İplikçi...
Buraya kadardı.Belirttiğim için çok çok çok çok özür dilerim ama dediğim gibi yazılı haftamdı ve daha yeni bitti, bende hemeeeen bir bölüm yazıp sizlerle paylaşmak istedim.
Sizce Defne babasını aramakla doğru bir karar mı verdi ? Ya da, sizce kaçması doğru bir karar mı ? Ömer tüm bunları öğrenince ne tepki verecek ?
Aaazzzz sonra diyormuşum ksşxlskxksjxjd Bir sonraki bölümde daha yeni bombeler duymaya hazır olun kuzucuklarım, neler var aklımda neler, 2 haftadır harika şeyler biriktirdim sizi coşturcaam 😻💃
Yeni bölüm Allahın izniyle bu hafta içerisinde sizlerle olur, tekrardan özür diliyorum hepinizden 🙏
Okuyan herkese kocamaaan teşekkürler, sizleri seviyorum.
-Selenay
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bedel (DefÖm)
Fanfiction"Senin baban, benim annemin sonunu getirdi. İşkence ede ede öldürdü onu, zamanla, canından can kopara kopara... Şimdi de ben senin sonunu getireceğim Defne Topal. BEDEL sen olacaksın."