Ömeri ilk kez öyle görüyordum. Ne sinirli, ne kızgın, ne öfkeli...
Çaresizdi.
Hem de o kadar çaresizdi ki, boynunu büküp olduğu yere çökmüştü öylece. Kimse ne tek bir kelime edebiliyor, ne de bir hareket yapabiliyordu.
Labirentte yolumuzu ararken gördüğümüz ilk sapaktan saptık hemen, hevesle, heyecanla, umutla... Çıkış yolu sandığımız o yol, çıkmaz sokağa çıktı. Hayat bize türlü türlü oyunlar oynar. Bizi sınar, dener, ağlatır, çıldırtır, ama yeri gelir bodozlama çarptığın o çıkmaz sokak duvarından o alır çeker seni. Evet hayat bizi sınıyor şuan, evet şuan kader bize kötü oyunlar oynuyor ama gün gelecek, bunların hepsi bitmiş olacak. İyi veya kötü de olsa, o gün gelecek ve biz bunların hepsini atlatmış olacağız. Hepsi geride kalmış olacak.
Ama tabiki o gün gelene kadar yaşayacaklarımız asla belli değil. Belki bundan da bir çözüm yolu bulduk sanıp gene bi duvara bodoslama çarparız, gene bir çıkmaz sokağa atlarız. Ama önemli olan da budur zaten bence. Bir şeyler uğruna uğraşıp, uğraştıktan sonra o şeyi kaybetmek. Gerekirse düşücez çarpıcaz fakat denemiş olacağız. Çabalamış olacağız. Keşke demektense, neyse biz denedik de olmadı diyebileceğiz.
Bundan ötürüdür ki ben diğerlerinin aksine karaları bağlamayı değil, ümit etmeyi seçtim. Çıkmaz sokaktan geri dönüp, asıl dönüş yolunu bulmaya çalışacağım. Sonucu ne olursa olsun, keşke demek yerine, vicdanıma hesap vermek yerine elimden geleni her şeyi yapacağım.
"Ya ne bu hâl böyle, ne diye hemen karalar bağlıyorsunuz ki ? Allah dermansız dert vermez bi kendinize gelin, mantıklı düşünün."
"Defne ne kaldı düşünecek Allah aşkına az önce tüm çıkış yolları üstümüze kapandı zaten."
"Biz de o kapıları kırarız o zaman Ömer." dedim ve başlangıcı yaparak ayağa kalktım hızla.
"Niye yetiştiremiyoruz ki ? Ne yetişmez mesela ?"
"Üretim yetişmez, o kadar ayakkabı, o kadar elbise o kadar günde hayatta yetişmez." dedi Kerim sorun açılışını yaparak.
"Çift vardiya yaparız. Madem battık, dibine kadar batalım gerekirse ama elimizdende ne geliyorsa kurtulmak için onları da yapalım. Son kalan maddi gücümüzü de ortaya koyalım artık tamamen."
"Defne doğru söylüyor valla, battı balık yan gider gençler en fazla ne kadar batabiliriz ki daha ?" diyerek destek çıktı bana Melisim.
"O zaman gerekli işçi sayısı maaşı saati her şeyi ayarlansın, hatta ve hatta gerekirse üretim 3 katına kadar çıkarılsın."
"Emredersiniz Defne Patroniçemiz." dedi Kerim ve gülerek, elinde telefonla içeri gitti hızla.
"Şimdiii, başka ne sorunumuz var, alalım Hakan Beycim ?"
"Valla Defne Hanım bizim sorunumuz maddi sorunlar fakat bende limitleri sonuna kadar zorluyorum an itibariyle. Yönetim kısmını yani şirkettekileri de hallederiz bir şekilde."
"Şirket kısmına bizde yardım ederiz kızlarla ya."
"Aynen Hülya doğru söylüyor hayatım bizimde elimiz armut toplamaz herhalde her türlü desteğiz yanınızdayız."
"Cansınız siz, can." dedi ve Melisi kucakladı Hakan sevinçle.
"Güzel, o problem de tamam o zaman. Sıra size geldi Ömer Bey." dediğim sırada herkes odadan çıktı teker teker.
"Defne biz koca bir koleksiyonu bu kadar sayılı günde nasıl yetiştiririz Allah aşkına senin aklın alıyor mu bunu ?"
"Alıyor Ömer," dedim ve Ömerin karşısına sandalye çekip, ellerini ellerimle birleştirdikten sonra dizlerime koydum.
"Normal şartlarda gala için hatırladığın koleksiyondan birkaç parça alırsın. Benim işim zaten kolay, en kötü düz bir siyah elbise giydirir öyle bile çıkarırım mankenleri. Bak hatta, ben kendi çizimlerimi bitirip sanada yardıma başlıyorum, tamam mıdır ? Gerekirse günde 2 saat uyuruz ama yine de başarırız Ömer, yeter ki sen iste."
"Ben sana, inanamıyorum." dedi gözlerini gözlerime kenetleyip bana birkaç santim yaklaşırken.
"Sana o kadar şey yapmama rağmen, ya tüm bu yaşananlara rağmen benim için uğraşıyorsun şuan."
"Bunları konuşmanın sırası değil Ömer inan ki, yanında olmak istiyorum, sana yardım etmek istiyorum ve burdayım. Lütfen sende artık şu kötümser moddan çıkıp biraz pozitif düşün, canlan, umutlan, coş biraz coş !"
"O kadar değil tabi ama, tamam. Senin için birkaç saatliğine de olsa pollyannacılık oynayabilirim."
"Çok naziksin ya." dedim ve gülüştükten sonra birkaç planlama yapıp işlerimize başladık.
Saatler süren çizimlerin arasında birkaç atıştırmalık ve bolcada kafein tükettiğimiz için beynim allak bullaktı. Evet çiziyordum boyuyordum ama resmen bir ara bilincimi kaybetme noktasına geldiğimi hissettim. Robot gibi 79 saattir, çok az aralıklarla-molalarla çizim yapıyorduk. Uyku desen yok, yemek desen 10 dakika içinde ne yersen, bi tuvalete gidebiliyoruz yani rahat rahat.
Ama değer mi derseniz, sonuna kadar. Çok yoruluyoruz, çok yıpranıyoruz, çok hırpalanıyoruz, kendimizden çok şey feda ediyoruz belki ama inanın sonuna kadar da değiyor. İnandığım şeyler uğruna, Ömerin, ve tabiki de diğerlerinin mutlu olması adına yapamayacağım şey yok. Buradaki herkes mutluluğu sonuna kadar hakeden insanlar ve umuyorum ki rabbim tüm bu emeklerinizin karşılığını verecektir. (ne demişleer, umut fakirin ekmeğidir jdjdjdkxkf)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bedel (DefÖm)
Fanfiction"Senin baban, benim annemin sonunu getirdi. İşkence ede ede öldürdü onu, zamanla, canından can kopara kopara... Şimdi de ben senin sonunu getireceğim Defne Topal. BEDEL sen olacaksın."