6 ● Dirilme.

2.4K 153 35
                                    

O buz gibi geçen ve keskin bir bıçak darbesi gibi beynime doğru saplanan konuşmanın ertesi günündeydik, akşam olmak üzereydi ve biz tek kelime dahi konuşmamıştık. Bu durum fazlasıyla garibime gitse de üstelemedim, bunun altından mutlaka bir şey çıkacaktır, demeye kalmadan odanın kapısı çaldı...
"Hülyayla Kerim geliyorlar."
"Ay gerçekten mi ?!" dedim elimdeki yastığı fırlatıp neşeyle ayağa kalkarken.
"Gerçekten ?" dedi garipseyen gözlerle bana bakarak.
"E, Emel Abla izinli ?"
"Ben onu hiç düşünmemiştim ya."
"Ben hallederim." dedim ve tepkisinin ne olduğunu umursamadan hızla yanından geçip mutfağa indim.
"Hıım, güzel bir makarna salatası ve kurabiye işimi görür gibi. Bide benim meşhur böreğimden yaptım mı tamamdır... Ya aslında limonlu kek de mantıklı-"
"Sen aç mısın bana mı öyle geliyor ?"
"Y-yoo..." dedim yalandan bir ifadeyle ama toz pembe de olsa yalan konusunda rezalletim, kısacası ele verdim kendimi hemen hareketlerimle.
"Ben hepsini yapıyorum ya yeriz bir şey olmaz. Telefonunu alabilir miyim ?"
Aslında gayet normal bir şey için sormuştum, tarifler için gerekli malzemelere bakacaktım ama böyle pat diye telefonunu ver diyince ikimiz de donup kalmıştık. Ömerin gözleri kısılırken panikle açıklama yapmaya koyuldum.
"Ya şey, internetten malzemelere bakacaktım yani onun için şey yaptım."
"Dur ben sana tableti getireyim." dedi ve saniyeler içerisinde salona gidip geldikten sonra interneti açıp elime verdi tableti.
Ömer sandalyelerden birine oturup elinde telefonuyla uğraşırken bende gerekli olan malzemeleri bir bir çıkardım ve kolları sıvadım, yemek yapmayı o kadar özlemiştim ki sevinçten çıldırabilirdim şuan.
"Ya şey...," dedim ellerimi undan göremezken.
"Şu limon kabuklarının olduğu kaseyi uzatabilir misin ?" diye sordum olabildiğince şirin bir ses tonu kullanarak.
Ilımlı yaklaşmam hoşuna gitmiş olacak ki kafasını tamam anlamında salladı ve kalkıp kaseyi önümdeki kaba boşalttı, hatta yetmezmiş gibi yardım bile teklif etti.
"Yapabileceğim başka bir şey var mı ?"
"Hiç gerek yok ayaklarına falan giremiycem valla kabartma tozu ve vanilyayı açıp döksen büyük sevaba girersin."
Yüzünde saçmasapan bir gülümseme oluşurken kollarımla saçlarımı geriye doğru atmaya çalıştım ama tabi ki başaramadım, ben böyle kendi kendime debelenirken Ömer elinde paketlerle bana yaklaştı. Gene nabzım 300 500 atmaya başlarken refleks olarak hemen geri çekildim, o geceden dolayı ona duyduğum karşı aşırı bir korkum vardı, dolayısıyla kısa mesafede hemen çığlığı basmak geliyordu içimden.
"Bir şey yapmayacağım, sakin ol." dedi ve ben bakışlarımı yere çevirirken saçlarımı kulağımın arkasına aldı.
Yutkundum ve yüzüne bakmadan kek kabına geri dönüp malzemeleri karıştırmaya devam ettim, o ise paketleri açıp döktükten sonra geri yerine oturdu. En iyisi buydu sanırım, o bana ne kadar uzak olursa o kadar iyiydi...
"Ispanağa alerjim var." dedi ben tam börek sarmaya başlarken.
"Ha, pardon." dedim ve hemen ıspanağı kaldırıp yerine peynir çıkardım.
"Peynirden bir zarar gelmez sanırım."
"Yok yok, peynir iyidir." dedi ılımlı bir tavırla ve bende börekleri tek tek sarmaya başladım.
"Sen bu işlerden anlıyorsun." dedi Ömer ben böreklerin 4.sırasını tepsiye dizerken.
"Ee, yalnız büyüyüp yalnız yaşamak kolay değil, mecburen zamanla bir şeyler öğreniyorsun."
"Yorulmadın mı ya, hem börek hem salata hem de kek yaptın üstüne yetmedi bir de kurabiye yapıyorsun şimdi."
"Yorulmadım, hem iyi oldu işte bana da uğraş oldu."
"Sıkılıyorsun burada, değil mi ?"
"E yani..." dedim gayet açık bir tavırla.
"Pazartesi günü seninle birlikte işe gidiyoruz."
"Niye ki ?" diye sordum kurabiye malzemelerini elimle yoğurmaya başlarken.
"Hem şirkettekilerle tanış diye, hem de daha fazla sıkılıp delirme diye."
"Sen beni düşünür müydün ya ?" dedim alay eder bir tonda, ve hemen ardından da gözlerimi devirmeyi ihmal etmedim.
"Mecburen, insanlık namına düşünüyoruz işte."
"Maşallah maşallah..." dedim dediklerine çok takılmadan ve kurabiyeleri tek tek yuvarlamaya başladım.
"Şimdi sana bir şey diyeceğim ama hiçbir şekilde dalga geçmek yok."
"Tamam." dedim gözlerim kocaman açılırken, ay bismillahirrahmanirrahim inme inecek bana sanırım...
"Ya bu yaptığın şey çok eğlenceli görünüyor bende yapmak istiyorum."
Elimde hamur parçası, gözlerim faltaşı gibi açılmış, ağzım bir karış açık, saçlarımın bir kısmı gözlerimin önünde öylece Ömere bakıyordum. Birkaç saniyelik sessizliğin ardından o masum surat ifadesine dayanamayıp kenara kaydım ve nasıl yapacağını göstermeye başladım.
"Böyle ceviz büyüklüğünde, çok bastırmadan yuvarlıyorsun, heh aynen öyle..." dedim ve birden ellerimiz değdi birbirine.
"Aferin ya çabuk öğrendin." diyerek hemen geri çekildim ve fırının ötmesiyle içimden şükür duası okuyarak tepsileri çıkardım fırından.
"Allllah be, ne efsane aşçıyım yarabbim..."
Tabi ben bunları sessiz söylediğimi sanıyordum fakat havalı havalı etrafa bakındığım sırada Ömerin napıyo bu gerizekalı bakışlarını fark ederek hemen kendime geldim. Nolur yani iki dakika rezil olmadan rahat dursam, ama yok illa bir şey yapmam lazım yani ters bana normal normal durmak.
"Börekler yanacak." dedi gülerek fırını işaret ederken.
"Tamamdııır..." diyerek hemen kalan son tepsiyi de çıkardıktan sonra derin bir nefes aldım.
"Saat kaç oldu ?"
"8'e geliyor, gelirler birazdan."
"O zaman ben hazırlanayım." dedim ve birkaç saniyelik bakışmanın ardından hızla odamın yolunu tuttum.
Önce hızlı bir duş aldıktan sonra çıkar çıkmaz saçlarımı kuruttum ve kendi şeklini almasına izin verdim. Düz saçlara sahip olduğum için çok şanslıydım, böyle durumlarda daima kurtarıcım oluyorlardı.
Dolabın karşısına geçip ne giyeceğime bakarken siyah beyaz kareli bir gömlek ve açık renkli de bir jean çıkardım. Siyah beyaz spor ayakkabılarımı da geçirdikten sonra son kez saçlarımı kremledim ve hafif renkli bir nemlendirici sürüp aşağı indim.
"Ayarlamış gibi denk getirdin resmen, geldiler." dedi ve o da ayağa kalkınca birlikte çalan zille kapıya yöneldik.
Sıcacık bir karşılamanın ardından Hülyayla ben mutfağa, Kerimle Ömer ise salona geçtiler. Bu Hülyadan bilgi kapmak için güzel bir fırsattı, değerlendirecektim.
"Oo sende ne cevherler varmış kızım, şunların güzelliğine bak." dedi tepsilere bir bir göz gezdirirken.
"Yaptık işte bir şeyler canım, aç mısınız ?"
"Valla bunları görene kadar aç değildim."
"O zaman sen çayları koy, bende tabakları hazırlıyorum."
"Tamamdır." diyerek sırıtmasının ardından işe koyulduk, o arada bende tabi ağzından laf alma kısmına giriş yaptım.
"Ömerle Kerim ne iş yapıyorlar ? Davette ortak olduklarını söylemiştiniz."
"Evet, bir ayakkabı şirketi işletiyorlar."
"Ayakkabı şirketi ?" dedim gözlerim kocaman açılırken.
"Aynen öyle, çizimler Ömerin satışlar Kerimin."
"Oha bide çizimleri yapıyor Ömer ?"
"Niye şaşırdın kız bu kadar, seninki baya yetenekli işte ne güzel."
"Ay seninki deme şuna." dedim gözlerimi devirerek tabakları düzenlemeye devam ederken.
Hülyayla Kerim Ömerin beni burada zorla tuttuğunu biliyorlardı, ondan bu kadar rahat konuşabiliyordum yani. Başta bilmelerine rağmen niye müdahale etmiyorlar diye düşünsem de, Ömer gibi birine müdahale etmeye çalışmanın delilik olacağına kanaat getirip büyütmemeye karar verdim. Ki zaten sonrasında da Hülyayla başbaşa kaldığımız 2 dakika içerisinde bana her şeyi anlatacağını söylemişti, ama tabi ki vakti gelince.
"Burası tamamdır." dedi Hülya elinde çaylarla dolu tepsiyle bana dönerek.
"Bunlar da tamam, e geçelim o zaman." diyerek içeri geçtik ve servisleri yaptık.
Biz içeri girer girmez Ömerle Kerim hararetli telefon konuşmalarına son verip korkuyla birbirlerine döndüler. Bakın dikkatinizi çekerim, korkuyla.
"Adamın dirilmiş olma ihtimali yok, demi ?"
"Valla dinimize inancımıza göre imkansız." dedi Ömer alay eder bir tonda ama hâlâ ne kadar endişeli olduğu görülüyordu.
Biz Hülyayla ne yaptıklarını anlamaya çalışırken Kerime bir telefon daha geldi ve herkes pür dikkat telefon konuşmasına odaklandı. 2 3 kelimelik kısa cevaplar veren Kerim çok geçmeden telefonu kapattı ve yutkunarak Ömere döndü.
"Çıkmamız lazım."
"Kerim noluyor ben korkmaya başladım..."
"Korkma güzelim," dedi Kerim ve Hülyanın yanına gelip saçlarına bir öpücük kondurdu.
"Halletmemiz gereken birkaç acil mesele var, hadi Ömer." dediği sırada ikisi de ayaklandılar ve Kerim mahçup bir tavırla bana döndü.
"Defne sende kusura bakma ayıp oldu sana da... Ama en kısa zamanda telafi edelim bunu."
"Yok Kerim sorun değil tabiki, siz halledin işlerinizi."
Tabiki biz Hülyayla Kerim gibi sarılıp öpüşmedik ama ben tabiki dayanamayıp ayağa kalktım ve Ömere sözlü olarak söylemesem de bakışlarımla 'dikkatli ol' dedim. O da sanki o mesajı anlamış gibi kafasını tamam anlamında salladı ve ardından hızla çıktılar evden.
Niye bilmiyorum ama bir tarafım resmen Ömerin zarar görmesinden korkuyor gibiydi. Kendime kızmaya başlayıp gerçeği reddetmeye çalışsam da bu imkansızdı, resmen onun için endişelenmiştim !
"Ya bu saatte ne işi ?" diye sordum Hülyaya dönerek.
"Bak tek bir bildiğim var, Kerimle Ömer bu saatte evden çıkıyorsa kesin ortada büyük bir mesele vardır, ve çok geçmeden kıyamet kopar. Bu hep böyle olmuştur, eskiden yani..."
"Dirilme falan diyorlardı, kimden bahsediyorlar ki ?"
"Bilmiyorum," dedi gözlerinden, bakışlarından dahi anlaşılan bir korkuyla.
"Ama inşallah düşündüğüm kişi değildir..."

Gelsin ekşınlar, gelsin yeni insanlar, gelsin türlü belalar, başlasın macera time ! Kendimi seviyorum ya lsşxjsxşsşxğslxldlfl Efsane kurgular sizi bekliyor benden söylemesi 💃
Güzel yorumlarınız için en kocamanından teşekkürler ballarım, ben inanıyorum, bu hikaye sizlerle birlikte çok güzel yerlere gelecek 💕
Lütfen yorum yapmayı unutmayınız 🙏
Okuyan herkese kocamaaan teşekkürler, sizleri seviyorum.
-Selenay

Bedel (DefÖm)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin