"Abi Kutay diye isim mi olur, tövbe estağfurullah !"
"Ömer napıyım oğlum adamın adını ben mi koydum sanki ?!"
"Ya sen koymadın Hakan ama bu ne biçim isim biz niye ismi Kutay olan biriyle gala anlaşması yaptık ki ya ?!"
Gerginlikten ortaya çok saçma diyaloglar çıkarken kızlarla tek yapabildiğimiz olaya gülmek oldu. Ömerler 2 saat boyunca şirkette beyin fırtınası yaptıktan sonra Hülyalarda toplanma kararı almıştık ve yaklaşık 15 dakika önce gelmiştik ama gelir gelmez hararetli bir konuşma başlamıştı.
"Ömer tek sorun adamın adının Kutay olması mı sence ?" dedim gülerek ve herkesin bana gülerek eşlik etmesinin ardından Ömer gözlerini devirerek telefonu kulağına götürdü.
Birkaç saniyelik bekleyişin ardından ortalığı sessizlik sardı gene. Adam açmıyordu, Ömer yaklaşık 800 defa arıyordu ama ne açan vardı, ne de mesaj atan. Ömer iyice gerilip bir oraya bir buraya volta atarken Hülya hazırladığı kahveleri getirdi ve Melisle bizde servisleri yaptık. Erkeklerin bu kadar gergin ve asabi oluşu ister istemez bizi de susturuyordu.
"Kerim, hayatım acaba babanı falan mı arasak ?"
"Olmaz Hülya işin içine torpil falan sokamayız, ki zaten babamın iş alanın çok farklı olduğunu biliyorsun."
"Doğru da işte, bi söyleyim dedim..."
"Hakan sen babanı arasan ?"
"Yavrum baba aramakla çözülecek bir mesele değil ki bu, bizim direk nokta atışı yapmamız lazım. Bak adamlar açmadıklarına göre Deniz Tranba öyle bir teklif yapmış ki bizi kesinlikle gözden çıkarmışlar."
"Ya bu adamların yeri yurdu yok mu gitsek ?"
"Ya gidicez gitmesine de ne diycez ki Defne ?," dedi Ömer bana dönerek.
"Nolur size yalvarıyoruz bizimle konuşun, sizin için birsürü borca girdik ya onun hatrı için mi diyelim ?"
"Şimdi arasan ne diyeceksin ki o zaman ?" diye sordum Ömerin aksine sakin kalarak.
"Yani işte, of bilmiyorum !" dedi ve sinirle yerine oturdu.
Herkes ne yapacağını bilemez bir şekilde kendi köşesine düşünmeye çekilirken daha fazla dayanamayıp aklıma gelen ilk fikri söylemekte buldum çareyi.
"Geri çeviremeyecekleri bir şey, ya ne bileyim herhangi bir şey bulun ve önlerine koyun. Deniz Tranbayı tek bir hamleyle yok edecek bir şey."
"Söylemesi kolay ama inan bu çok zor." dedi Kerim saçlarını karıştırarak.
"Defneye katılıyorum, elle tutulur bir şeyler bulmak zorundasınız." diyerek Hülya da bana destek çıktı, zaten çok geçmeden de Melis de destekledi beni.
"Aynen öyle, ya acaba yeni ayakkabı falan mı tasarlasanız ?"
"Yeterli olmaz." dedi Ömer Melisin fikrine karşılık olarak.
"O zaman bizde yeni koleksiyon yaparız." dedi Hakan heyecanla ayağa fırlarken.
"Yapabilir miyiz ki ?"
"Yaparsınız tabiki !" dedi Hülya kocasını gaza getirerek.
"İyi de nasıl, ya o bile yetmez bence." dedi Ömer tüm fikirlere karşı olumsuz düşünmeyi devam ettirirken.
"Bu gala, defile gibi bir şey mi ?"
"Yani sayılır." diye cevapladı beni Hakan.
"O zaman ayakkabılara da elbiseler lazım. Yani onları taşıyabilecek kadar güçlü ve muazzam elbiseler lazım."
"Yani ?" dedi Ömer araya girerek.
"Yani diyorum ki hem yeni ayakkabılar hem de yeni elbiseler tasarlayın. İki şeyden ses getirin, tek ayakkabıdan değil." diye açıkladım durumu fakat çok geçmeden Kerim girdi araya.
"İyi de biz elbise tasarımcısı değiliz ki ?"
"Bu bir defaya mahsus olmayacağınız anlamına da gelmez ki Kerimcim." dedi Hülya kocasına dönerken.
"Kesinlikle mükemmel bir fikir, bunu değerlendirmek zorundasınız." diyerek destek çıktı Melis Hakanın elini tutarken.
"Bakın anlamıyorsunuz-"
"Ben çizerim.," dedim Ömerin lafını keserek.
"Bakmayın öyle, eğer üniversitemi bitirseydim tasarımcı olacaktım."
"Aaa, doğru ya ben bunu nasıl unuttum !," dedi Melis heyecanla ayaklanırken.
"Tamam işte bakın hiçbir sorun kalmadı. Hemen hemen hemen ne gerekiyorsa yapmaya başlıyoruz."
"Ben size hemen içerideki odayı ayarlıyorum ve girip çizmeye başlıyorsunuz." dedi Hülya da Ömer ve beni işaret ederek.
"O zaman bende finansal kısmı hallediyorum."
"Yönetim ve üretim kısmı da bende."
Önce Kerimin sonra da Hakanın da ayaklanmasıyla çalışmalar ciddiyete binmeye başlamıştı. Herkesin bir anda koyvermek yerine işine dört kolla sarılması, çözüm yolları araması, ortadaki sorunu hepimizin derdi olarak kabullenip herkesin eşit şekilde üzülmesi... Bunları görmek muazzamdı. Hayatım boyunca bir kere olsun böyle bir ortama, böyle güçlü bağların olduğu bir ortama denk gelmemiştim. Bu gece bir kez daha emin oldum ki, bu altılı ölene kadar ayrılmayacaktı.
Herkes bir işin ucundan tutarken Ömerle bende çizimlere başlamıştık. Yaklaşık 1-2 saat kadar çizimlerin nasıl yapıldığını hatırlamaya çalışmış ve ilham gelmesini beklemiştim. Ömerse tam aksine, gayet usta bir şekilde mükemmel çizimlerini yapıyordu. Oflayıp puflayıp etrafa bakınırken gözlerimi ovaladım ve daha fazla dayanamayıp kafamı masaya koydum, hemen ardından da gözlerimi kapatıp kendime dinlenmek için süre tanıdım...
Tam da o sırada kendimi bir hayalin içinde buldum. Bir pazar sabahı, hava mükemmel, çiçekler açmış, kuşlar cıvıl cıvıl, ağaçlar hafif hafif sallanıyor, evin içerisinde huzur verici bir enerji... Gözlerimi açıyorum ve karşımda Ömeri kucağında bir kız çocuğuyla buluyorum. Birlikte o kadar güzeller ki, hayranlıkla bakıyorum onlara. Onlar da bana gülümseyip beni yerimden kaldırdıktan sonra güle oynaya kahvaltıya iniyoruz...
Derken gözlerimi açtım hızla ve kafamı kaldırıp derin bir nefes aldım. Ömer elinde kalemle garipseyen gözlerle bana bakarken hemen gözlerimi kaçırdım ve yutkundum. Zihnimde az önceki görüntüler bir bir tekrar canlanırken elime kalemi aldım ve kendimden emin bir şekilde çizime başladım. Bir çizgi çizdikçe devamı geliyordu, resmen duramaz hâle gelmiştim. İçimde yıllardır uyumakta olan ilham perilerim birden ayaklanmışlardı ve hepsi de şuan oldukça formundaydı.
Birkaç saniye için Ömerle gözgöze geldiğimizde bana hayretle, çok hafif de hayranlıkla baktığını hissettim. Onun bana bu gözle bakması, bana bu kadar iyi gelmesi... Adını koyamadığım binbir türlü duygu vardı içimde.
Gel zaman git zaman, güneş doğmaya başlarken esneyerek kalemi masaya fırlattım ve artık beynimle ellerimin pes ettiğini anlayıp kendimi zorlamayı bıraktım. Saatlerdir masa başında çizim yapıyorduk ve kayda değer şeyler de çıkmıştı ortaya. Ömer de benden sonra çok fazla dayanamayıp kağıtları bir kenara kaldırdı ve gözlerini ovaladı. Bitirdiğimiz kahve sayısını önümüzdeki fincanlardan anlıyordum, ve bu kadar kahveden ötürü artık midem bulanıyordu.
"Paydos." dedi Ömer bana dönerken.
"Eğer biraz daha çalışırsak parmaklarımı ve de beynimi kaybedicem. Benim acilen uyumam lazım." derken odaya Hülya ve Kerim girdiler.
"Odanız hazır, biraz dinlenin artık kaç saattir bunun başındasınız."
"Siz var ya, cansınız." dedim esneyerek ayağa kalkarken.
"Tamam ama sadece birkaç saat, sonra tekrar işe dönmemiz lazım."
"Tamamdır kardeşim, gelin ben sizi odanıza götüreyim." dedi Kerim ve birlikte alt kata indik.
"Buyrun. Kıyafetlerinizi yatağınızın üstüne koyduk rahat rahat yatın." diyerek kapıyı açtığı sırada bön bön Kerime baktım.
"Aynı odada mı kalıcaz biz ?"
"Ya 2 tane oda var, birinde Hakanlar e hâliyle öbürü de size kalmış oluyor..." dedi Hülya yanımıza gelirken.
"Iı şey yok ya, ben salonda falan da yatarım hiç sorun değil."
"Defne saçmalama istersen." dedi Ömer gözlerini devirirken.
"Aynen hayatta olmaz !"
Hülyanın bu aşırı tepkisi karşısında gözlerim faltaşı gibi açılırken beynimde şimşekler çaktı. Tabi ya, bunlar bilerek bize aynı odayı ayarlamışlardı ! Ulan siz var ya ssiiiizz, pis şeytanlar !
"Hülya..." dedim gözlerimi sinirle kısarken.
"Aaa bizim çok mu uykumuz geldi ne, demi hayatım ? Hadi iyi geceler tatlı uykular." dedi Kerim ve Hülyayla resmen koşarak uzaklaştılar.
Ömerle birbirimize bakarken Ömer daha fazla dayanamayıp güldü ve önden odaya girdi. Ben hâlâ şok olmuş bir vaziyette dikilirken Ömerin gülmeye devam ettiğini fark edince içeri girme kararı aldım. Hah çok güzel, odada sadece bir tane kocaman yatak vardı, bir de dolap ve küçük bir aynalı çekmece. Bunlar kesin bilerek burdaki koltuğu falan da yok ettiler, Allahın sivri zekalıları ! Ömer gülmesini kesmeye çalışırken ona sinirli bir bakış atıp yatağın üstündeki kıyafetleri aldıktan sonra banyoya girip hızla üstümü değiştirdim ve aynanın önündeki tokayla saçlarımı salaş bir topuz yaptım. Yüzümdeki hafif makyajı da yok ettikten sonra besmele çekip çıktım banyodan.
"Defne sakin olur musun biraz ?"
"Yoo, ben gayet sakinim zaten." dedim ama resmen ellerim titriyordu, ne güzel yalan söylüyorsun Defne ya bravo sana.
"Tamam yerde falan yatarım ben ayarlarız bir şeyler yeter ki artık bi sakinleş." dedi ve yastığını alıp yataktaki yorganın üstündeki yatak örtüsünü alıyordu ki, önünde durdum.
"Saçmalama, ikimiz de çok yorulduk Ömer uykusuzluktan gebericez. Ayrıca kocaman yatak, gayet rahat sığarız yani..."
"Emin misin ?"
"Eveeet, hadi yatalım artık bak benim çok uykum var."
"Peki..." dedi ve ikimiz de yatağın en üç köşelerine birbirimize sırtımız dönük yattık.
Başta kalbim yerinden çıkacak gibi atsa da zamanla kendimi sakinleştirdim. Ömerin de gülmeyi kestiğini fark edince gayet sakin bir tonda iyi geceler dedim, o da aynı şekilde iyi geceler diyince gözlerimi kapattım ve kendimi uykuya teslim ettim.
Yavaş yavaş gözlerim açılırken tam öbür tarafıma dönecektim ki, şuan Ömerle sarılır bir vaziyette yattığımızı fark ettim ! Resmen ben onun göğsüne yatmıştım, o da başını saçlarıma gömmüştü ve ellerimiz de onun kalbinde birleşmişti. Kalbim ağzımda atmaya başlarken heyecandan nefes alamadığımı fark ettim. Evet aşırı stres ve heyecan yapmıştım ama aynı zamanda da müthiş bir mutluluk vardı içimde. Onunla şuan burada, bütün sorunları, hatta bütün dünyayı geride bırakıp bu şekilde yatıyor olmak o kadar huzur vericiydi ki. Ömer bana belki de bu hayatta kimsenin vermediği huzuru veriyordu...
Yavaş yavaş kıpırdanmaya başlarken o panikle hemen doğruldum ve Ömerin bir şey demesini bile beklemeden hızla kalkıp kıyafetlerimi de alarak banyoya koştum. Rabbim sabah sabah bu kadar ekşın, bu kadar stres, panik fazla değil mi ? Bir güzel üstümü giyinip saçlarımı da açtıktan sonra son kez aynada kendimi süzüp çıktım banyodan. Ömer yarı uyuklar bir vaziyette, resmen bir masum kedicik gibi elini yanağına yaslamış öylece duruyordu. Yüzümde istemsizce bir gülümseme oluşurken dikkatini çekmek amaçlı 'günaydın' dedim ve o da hemen doğrulup bana baktı.
"Günaydın..."
"İyi misin sen ?" dedim yanına otururken.
"İyiyim ya, kendime gelemedim sanırım daha."
"Ömer bak...," dedim ve dilimle dudaklarımı ıslattıktan sonra cesaretimi toplayıp Ömerin elini tuttum.
"Durumun senin için çok zor olduğunun farkındayım ama inan kalpten isteyip biraz da çabalarsak üstesinden gelemeyeceğimiz şey yok. Ben bize güveniyorum, sana güveniyorum..."
"Teşekkür ederim, gerçekten Defne. İyiki varsın." dedi hafif bir gülümsemeyle ve diğer elini de elimin üstüne koyup gülümseyerek gözlerimin içine baktı.
"Ömer...," diye panikle içeri giren Hakan ne yazık ki bu mükemmel anı bozmuş oldu.
"Çok kötü ya çok kötü !"
"Sakin ol oğlum kötü olan ne ?!"
"Galayı 10 gün sonraya almışlar !"
"Şaka yapıyorsun ?!" dedi Ömer sinirle ayağa kalkarken.
"E yani bu da demek oluyor ki..." dedi Melis bize bakarken, tamamlayamadığı cümleyi ben tamamladım.
"Yetişemeyeceğiz."Beklettiğim için çok çok çok çok üzgünüm fakat şartlar, durumlar, konumlar ne yazık ki bölümü biraz geç yazmama vesile oldu. Neticede bende insanım ve başımdan kötü olaylar da iyi olaylar da geçiyor, ve bende bir şekilde olaya ayak uydurmak zorunda kalıyorum ve hâliyle yazmamda gecikebiliyor. Anlayışla karşılayacağınızı umuyorum ballarım 💕
Hikayenin gidişatı hakkındaki düşüncelerinizi benimle paylaşmayı unutmayın lütfen, görmek istediğiniz sahneleri ve tabiki de görmek istemediğiniz sahneleri de. Geçen bölüm yorumları için kocaman kocaman teşekkürler bu aradaaaa 😍
Yeni bölüm en en en kısa zamanda sizlerle, tekrar özür diliyorum hepinizden 🙏
Okuyan herkese kocamaaan teşekkürler, sizleri seviyorum.
-Selenay
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bedel (DefÖm)
Fanfic"Senin baban, benim annemin sonunu getirdi. İşkence ede ede öldürdü onu, zamanla, canından can kopara kopara... Şimdi de ben senin sonunu getireceğim Defne Topal. BEDEL sen olacaksın."