21 ● Seçim.

1.8K 144 50
                                    

"Git o zaman Defne, gerçekten gidebiliyorsan git."
Sahilden gitmeden önce aramızda geçen son cümle bu olmuştu. O bu lafları söyler söylemez arkama bile bakmadan eve gelmiştim. Daha doğrusu, Ömerin evine.
Doğrusu biraz blöf yapayım demiştin ama Ömer söylememek konusunda baya kararlıydı. İyi ihtimalleri düşünmek istiyordum fakat bir şeylerin bilip de anlatılmamasına sinir oluyordum. Eve gelir gelmez mecburi birkaç eşyamı alıp tam gidiyordum ki, yüzüme kapanan kapıyla birlikte arkama döndüm.
"Gerçekten gidiyor musun ?"
"Gidiyorum." dedim Ömere bakarken.
"Bu yüzden ?"
"Bilip anlatmıyorsun. İnatla söylemiyorsun bana ne olduğunu. Bende söyleyecek birini dinlemeye gidiyorum."
"Bilmen senin için doğru olan olsaydı, anlatırdım Defne."
"Bırak da ona ben karar vereyim. Gidiyorum ben çekil." dedim kolunu ittirirken.
"Eğer gidersen bir daha dönemezsin."
"Dönmem bende o zaman." dedim ve sinirle çıktım evden.
Ana yola doğru hızla yürürken bir yandan da sakinleşmeye çalışıyordum. Gerginlikten titreyen ellerimle saçlarımı geriye attıktan sonra çantamdan cüzdanımı çıkardım. Tam gelen taksiyi durdurmak için elimi kaldırmıştım ki, ağzıma kapatılan bir bezle birlikte her yer karardı.

ÖMERİN ANLATIMINDAN ;

Defne gittikten sonra sinirle kapıyı arkasından vurdum ve içeri geçerken gözüme takılan sehpayı devirdim sinirle. Bu kadar inat etmesi beni çılgına çeviriyordu, ne olurdu her şeyi bilmeseydin Defne ?! Ne olurdu beni bu kadar zor durumda bırakmasaydın ?!
Defneye her şeyi anlatmam demek bir çuval incirin berbat olması demekti. Bunca zamandır uğruna çaba gösterdiğim her şey bir çırpıda yok olsun istemiyordum. Ayrıca... Defneye olanları söylemeye çokta yüzüm yoktu çünkü neden bu zamana kadar söylemedin diyerek çıldıracağına adım kadar emindim. Defne daha her şeyi olgunlukla anlayabilecek kadar büyümemişti...
Hâlâ sinirimi yatıştıramazken evde çalan telefonu aramaya başladım. Salonda koltuğun üstünde bulduktan sonra Hakanın inatla çaldırmaya devam ettiğini görüp açtım telefonu.
"Ne var Hakan ne var ?!"
"Abicim nerdesin sen sabahtan beri seni arıyoruz !"
"Aramayın Hakan, siz beni aramayın bu saatten sonra !"
"Evde misin sen ?!"
"Cehennemin dibindeyim !" dedim ve sinirle kapattım telefonu.
Defneye söylediklerini unutmamıştım daha. Evet, Defne her şeyi detaylı söylemedi ama gözlerine baktığımda bile onu ne kadar üzdüklerini görebilmiştim. Benim adıma kararlar vermeye çalışıp hayatımı daha da zorlaştırıyordu onların bu yaptığı. Bunun hesabını sormayı da kafamın bir köşesine not ettim.
Hazır telefon elimdeyken Defnenin güvende olduğundan emin olmak için peşine taktığım adamları aradım nerede olduğunu öğrenmek için. Bir daha bu eve gelemezsin demek senin peşini bırakıyorum demek değildi tabikide...
Aradığım iki adam da açmayınca en son çare üçüncüyü arıyordum ki, gerek kalmadı. Zilin çalmasıyla birlikte kapıyı açtım ve adamlardan birini karşımda buldum. Suratındaki ifadeden bir boklar döndüğünü anlamak hiçte zor değildi.
"Noldu Mehmet ne bu hâl ?"
"Ömer Bey..."
"Oğlum konuşsana dilini mi yuttun ?"
"Efendim şey... Defne Hanım..."
"Noldu Defneye, oğlum konuşsana !"
"Defne Hanımı kaçırdılar efendim."
"Ne ?!"
"Diğer ekip şimdi peşinde ama-"
"Ne aması daha hâlâ neyin aması ?!"
"Kaza yapmışlar..."
"Ya siz benimle dalga mı geçiyorsunuz ?!," dedim bağıra bağıra dışarı diğer adamların yanına giderken.
"Kaç bin tane adamsınız burada bir kıza sahip çıkamadınız mı ulan ?! Ben size ne dedim ?! Ben size ne dedim dedim !"
"Defneyi canınız pahasına koruyacaksınız..." diye mırıldandı aralarından biri.
"Heh aynen öyle bak isteyince gayet güzel hatırlıyorsunuz ! O kızı bir bulamayın, hepinizin tek tek canını alırım ! Anlaşıldı mı ?!"
"Anlaşıldı efendim." dedi Mehmet kafası öne eğik bir şekilde, bende sinirle eve geri girip kapıyı çarptım.
Daha dakika bir gol bir, gideli yarım saat bile olmadan kaçırıldığı haberi gelmişti ! Beynimde binbir düşünce yol alırken öncelikli iş olarak Kerimi aradım ve olayı anlattım. Hemen bize geleceklerini söyledikten sonra kapattım telefonu. Zaman geçtikçe içimde korku ve panik artarken sinir katsayım da oldukça yükselmişti. Böylece bir şey yapamadan beklemek beni delirtiyordu...
Saatler geçmişti ve hâlâ Defnenin nerede olduğuyla ilgili en ufak bir iz bile yoktu. Bütün ihtimalleri bir bir sıralamış üstünde düşünürken telefonumun çalmasıyla hepimiz sessizleştik ve gözler birden bana döndü. Mideme kramplar girerken ekrandaki Gizli Numara yazısını görüp hızla açtım telefonu.
"Ömer ?"
"Defne, Defne nerdesin sen, iyi misin ?!"
"Iı şey... Ömer... Senin acilen buraya gelmen lazım..." diyebildi zar zor deli gibi sesi titrerken.
"Nerdesin Defne ?!"
"Ömer ben... Özür dilerim, affet beni..." demesiyle birlikte hat kesildi.
Telefonu kulağımdan çekip sinirle ekrana bakarken herkes ayaklandı ve bana döndü ama ben açıklama yapmak yerine sinirle sehpayı devirdim.
"Ömer Defne miydi arayan ?" diye sordu Hülya korkarak.
"Zorla konuşturdular kızı belli, deli gibi sesi titriyordu !"
"Ne dedi ki sana ?!" diye sordu bu sefer Melis.
"Buraya gelmen lazım dedi, sonra nerdesin diyince özür dilerim affet beni dedi..."
Ortama gergin bir sessizlik yayılırken olduğum yere çöktüm ve arkamdaki koltuğa yaslandım, elimde telefonla. Saniyeler bir türlü geçmek bilmezken çaresizce telefona bakıyordum. Tek bir umudum kalmıştı Defneye dair ve onu da kaybetmek üzereydim...
"Ömer mesaj geldi !"
Kerimin beni daldığım düşüncelerden ayıltmasıyla kendime gelirken hızla ekranı açtım ve mesajı okudum. Aynı cümle bin defa beynimde yankılanırken kanımın donduğunu hissettim. Sanırım, hayatım boyunca en çaresiz hissettiğim anlardan birindeydik...
"Yarım saat içinde yarın ki gala için olan ayakkabıların üretimini durduyorsun ve yarın akşam saat sekizde attığım adreste oluyorsun. Ha sen olmaz dersen anlarım tabi, bizde o zaman Defneciğe bay bay deriz... Seçim senin Ömer İplikçi, sevdiğin kadın mı, şirketin mi ?"

Bedel (DefÖm)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin