Bugün sevgililer günüydü. Sabah uyandığımda içimde bir mutluluk vardı. Sevgilim yatağın bir kenarına kıvrılmıştı. Çok oyalanmadan yataktan kalkıp banyoya gidip rutin işlerimi hallettim. Sonra da üstüme bir sabahlık atıp odadan çıktım. Pijamalarım pandalıydı ve oteldeki kişilere boy gösterisi yapmak istemiyordum. Hemen Duruların odasının önüne gelip kapıyı tıklatmaya başladım. Sağ elimdeki tek taşım parıl parıl parlıyordu. Temmuz'a odun falan diyorduk ama güzel bir yüzük seçip ona uygun bir evlilik teklifi etmişti. Çok geçmeden yeni uyandığı her halinden belli olan kuzenim kapıyı açtı. Odanın içine bakmak istesem de hemen Duru'yu dışarı çekip kapıyı kapattım. Hanımefendi hemen homurdanmaya başladı.
"Ne var ya sabah sabah kapımıza dayandın. Izin verseydin de uyusaydık."
"Ya daha ne kadar uyuyacaksınız. Şişer bir tarafınız şişer. Her neyse bana lazımsın."
"Niye ne yapacaksın beni. Ay yoksa Temmuz'u mu aldatıyorsun. Beni pis işlerine alet etme."
"Ya of Duru beyninden şüphe ediyorum. Bugün sevgililer günü ya hani zaten bu akşam da Istanbul'a geri dönüyoruz. Ben diyorum ki bugün güzel bir yemek yiyelim." Bu fikir aklına yatmış olmalı ki düşündüğüne dair mırıltılar çıkardı.
"Olabilir o zaman bu iş sende güzel bir restorant da yer ayırt ben de hediyelere bakayım." Bu fikri onaylayıp odama geri döndüm. Temmuz camışı hala uyuyordu. Ben de fırsat bilip internetten güzel bir restorant bakmaya başladım. On dakika sonra yeri bulmuş arayıp rezervasyon yaptırmıştım. Ilk sevgililer günümüzün güzel geçmesini istiyordum.
Temmuz da sonunda uyanınca kahvaltıya indik. Kahvaltı faslı da güle oynaya bitince biz Duru ile gezeceğimizi söyleyip otelden ayrıldık. Hediye olarak aklımda hiçbir şey yoktu. Ama belki gezinirken güzel şeyler bulabilirdim.
2 saatin sonunda hala bir şey bulamayan ben söylene söylene Duru'nun arkasından yürüyordum. Duru Alperen ile resimlerini bir platforma bastırmıştı. Bir de şarkılarını da eklettirmişti. Ama ben hala elim boş ortalarda geziniyordum. Aslında aklımda bir fikir vardı ama yapabilir miydim bilmiyordum. Güzel bir çift saat alıp resimlerimizi bastıracak ve onun saatine 'Onun kalbini çaldım' benim saatime ' Onun soyadını çaldım' yazmayı planlıyordum. Ama burada yapabilir miydim bilmiyorum. En son girdiğimiz dükkanda da bir şey bulamayınca çıkmıştık. Duru hafiften sinirleniyordu. Gözüm etrafı tararken en sonunda bulduğum bir saatciye daldım. Içeride bir sürü saat vardı buradan bir saat alıp çıkmazsam Duru beni öldürebilirdi. Her saat çok güzel parıl parıl parıldıyordu. Hepsinin fiyatı da ortalama aynıydı. Fakat sıkıntımız şuydu; Ilk günlerde fazlasıyla alış-veriş yaptıpım için paramın yarısını harcamıştım. Bir de bu gece ayırttığım restorant biraz pahalıya mâl olmuştu bana. Yanıma daha fazla para almam gerektiğini biliyordum. Beğendiğim saatler normal olarak pahalıydı. Bütün dükkanı karış karış gezdikten sonra gözüme çarpan saatin yanına gittim. Cam bölmenin arkasında çok şık duruyordu. Görevli kişinin yardımı ile satın alma işlemlerini de halletmiştim. Cebimde kalan son paramı da ona harcamıştım. Bu gece Istanbul'a geri döneceğimiz için sıkıntı yoktu. Artık ayaklarım çok ağrımıştı ama otele yürüme kararı aldığımız için o ağrıya biraz daha katlanmam gerekti.
Otele geldiğimiz gibi kendimi yatağıma attım. Temmuz yoktu. Rahat rahat dinlenebilirdim. Ne kadar üşensem de ılık bir duş alıp yatağa kuruldum ve televizyonda güzel bir şeyler bulmaya çalıştım. Hiçbir şey yoktu. En sonunda bir kanalda durup izlemeye başladım. Dizinin en heyecanlı yerinde Duru'nun araması yüzünden telefona bakmak zorunda kalmıştım.Hayır yani normal zamanda aramazsın ne diye şimdi arıyorsun ki. Üçüncü çalışta açtım.
Akşam için ne giyeceğimi sormak için aramıştı. Ben de henüz karar veremedim demiştim. Ne kadar yanlış bir şey dediğimin farkına o an vardım. 2-3 dakika sonra kapı çalınınca kalkıp kapıyı açtım. Gelen kişi hiç şüphesiz Duru'ydu. Hemen dolaba geçip askıları karıştırmaya koyuldu. Ben de yatakta bağdaş kurup onu izlemeye başladım.
Eline ne aldıysa beğenememişti. Birinin rengini koyu bulmuş diğerininkinin boyunu beğenmemişti. En sonunda ayağa kalkıp işi ben devraldım. Bulamayacak ne vardı anlayamadım yani. Elbise giymek istemiyordum. O yüzden elbise şıklarını elemiştim. Elime bir tulum alıp üstüme tuttum. Duru onaylamaz anlamda başını sallayınca onu takmayıp banyoya gittim ve tulumu denedim. Uzun uğraşlar sonucu tulumun içine girebilmiştim. Tulumun yan fermuarı kapanmıyordu. Kilo almış olmalıydım. Bu aralar yemek yemeye fazla zaman ayırmıştım. Önüme geleni ayı gibi yediğim için kilo almıştım. Duru'ya göstermeden üstümü değiştirdim. Odaya geri döndüğümde ona göstermedim diye biraz trip atmıştı. Bir öpücük ile gönlünü almayı başarınca elime bir etek ve beyaz bir bluz alıp giydim. Bunların içine kolayca girmiştim. Aynada son bir kez kendime baktım. Kilo fazlalıklarım haricinde güzel bir fiziğim vardı. Ama en kısa zamanda spora başlamam gerekiyordu.
Kulağıma siyah küpelerimi taktıktan sonra aynadan sevdiğime baktım. Çok yakışıklı duruyordu. Kol düğmelerini taktıktan sonra aynadan bana baktı, güldü. Güldüğü zaman ayrı bir yakışıklı oluyordu. Bana doğru gelip arkadan belime sarıldı. Çenesini köprücük kemiğime bastırdığı an orası alev almıştı. Içim kıpır kıpırdı. Her hareketi beni mest ediyordu. Masanın üstündeki çantamı alıp sevgilimin koluna girdim,odadan çıktık.
Temmuz karşımda Duru yanımda Alperen çaprazımdaydı. Yemeklerimizi yiyorduk. Hepimizin mutluluğu yüzünden okunuyordu. Duru ve Alperen'in elleri masanın üstünde birleşmişti. Biz ise bakışıp duruyorduk. Mekan güzeldi. Beğenmiştik. Cam kenarındaydı. Yolda yürüyen çiftleri görebiliyorduk.
Yemeklerimiz bitince sohbet etmeye başladık. Yemekten bir saat sonra yarısında bizim yarısında Duru-Alperen çiftinin resmi olan bir pasta geldi. Bu fikir güzeldi. Pastalarımızı kestikten sonra hediye kısmına geldi sıra. Ilk önce Alperen Duru'ya aldığı parfümü, Duru Alperen'e yaptırdığı platformu verdi. Sıra bize geçince heyecandan terlemeye başlamıştım. Ilk sevgililer günümüzdü. Birlikte kutladığımız ilk sevgililer günü. Sandalyeme astığım paketi alıp Temmuz'a uzattım. Paketi alıp içini açınca dudaklarının kenarının yukarı doğru kıvrıldığını gördüm. Saati çıkarıp bana uzattı. Ben de sol koluna güzelce taktım. Yakışmıştı.
Ceketinin cebinden kırmızı tatlı bir kutu çıkardı. Içimi bir heyecan kapladı. Kutuyu açmam için bana doğru uzattınca dayanamayıp hemen açtım. Kutunun içinde bir bilezik ve anahtar vardı. Ne olduğunu çözememiştim. Bileziği elime alınca anahtarın da bir zincirde olduğunu gördüm. En sonunda Temmuz olaya el atıp beni ve bileziği bakışmaktan kurtarmıştı.
Bileziğin ortasında bir kalp vardı ve o kalbin ortasında da anahtar deliği. Anahtarı o deliğe sokup çevirince bilezik açılmıştı. Bileziği sol koluma taktıktan sonra kalbi de kapattı. Anahtarı ise kendi boynuna astı. Hediyesi çok güzel ve anlamlıydı.
"Kalbinin anahtarı daima bende prenses"
Sevgililer gününün büyüsüne inanmazdım. Ama şimdi inanmaya başladım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VUSLAT
General FictionGözlerini sıkıca kapattı ve omzuma küçük bir öpücük koydu. Artık ben de gözlerimi kapatmıştım. ''Gitme.'' Aşk. Tek hece, Iki yürek. Iki genç, Iki sevda. Tek sancı, Iki kalp ağrısı...