Konuşma bitmiş ben odama yeni ilaçlarla dönmüştüm.
Yeni ilaçlarıma alışmam bir süre zor olacak gibi. Kendimi çok aciz hissediyordum ilaçları degiştirdiğimde.
Gözlerimi kapattım yatağımın köşesine kıvrılıp. Yumdum gözlerimi ve vücudumu gevşettim.
İçimde tuttuklarımı Zeynep Hanıma anlatmak iyi gelmişti. Nasıl bir tepki alacağımı düşünmeyecektim artık.
Zeynep Hanım karşı gelmemişti ama görüşmemize müsade de etmemişti. İkilem de kalmıştım. Görüşmek istiyordum ama tedaviye engeldi böyle durumlar. Ne kendi hayatımı nede onun hayatını hiçe sayamazdım. Galip gelen taraf her zaman hislerim olmamasını istemiştim. Bu kez huzuru bulduğu yere ait olmak, onu kimseyle paylaşmama taraftarıydı kalbim.
Kendi kararlarımı kendim vereceğim bir yaştaydım ben. Görüşecektim!
ORMAN'ı bırakmak istemiyordu içimde büyümeyen küçük kızErtesi gün...
Belirli günler de gelen iyileşme sürecini hızlandıran hocalar gelmişti. Her biri ayrı konulara çalışmış gelmişlerdi.
Öğrendiklerini gelip bize anlatmaları onlara da tuhaf geliyormuydu acaba? Belki artık alışmışlardı. Sadece bizim için yüzlerce kitap okuyup beyin kanaması geçirecek kadar çalışıyorlar ve tüm ezberledikleri kelimeleri iki saat içinde döküyorlar önümüze. Trajik olan kısmı ise bizim bir kulağımızdan girip diğerinden çıkıyordu.Hoca çok enteresan bir uyuşturucuyu anlattıktan sonra nasıl olduysa alkol bölümüne geçiş yapmıştı.
Kartal çenesini avucuna gelişi güzel bırakmış alkol hakkın da konuşulanı dinliyordu. Karmakarışık saçlarını hiç düzeltmez ama arada eliyle geriye doğru atıyordu. Dudakları arada kıvrılıyor sonra geri eski halini alıyordu. Arada göz ucuyla bana bakıyor gülümsüyordu, ben ise beni zorla buraya getirdiği için ona ters ters bakmakla yetiniyordum.
Gözlerimi hocaya çevirdiğim de başını kitaptan kaldırıp konuşmasını bitirdiğini belli etti.
" Var mı sorusu olan? " dedi hoca çevresinde ki sandalyeler de oturmuş bizlere bakarak.
" Hocam. " dedi bir genç.
" Seni dinliyoruz genç adam. "
" Alkolün zararlı olduğunu o kadar anlatıyorsunuz, peki hiç mi iyi tarafı yok. "
Hoca güldü önüne bakarak. Elinde ki kitabın kapağını kapatıp salonda bir iki adım attıktan sonra soruyu soran kişinin yüzüne dikkatlice baktı. Her zerresini çözebilecek kadar dikkatli, detayları ırgalamadan direkt olaya el atar gibi.
" İyi tarafı olsaydı şuan burada beni dinliyor olur muydun? " diye cevap verince herkes alkışladı hocayı. Gerçekten iyi cevap vermişti. Kavanoza kapak.
" Alkol tüm kötülüklerin anasıdır. " dedi Kartal soruyu soran kişiye bakarak
" Buraya iyileşmek için geldiniz. Hayatınıza kaldığınız yerden devam etmek için. Sizi buraya düşüren şeyin iyi yönünü aramayın. İyi yönü yok. Bir hata yaptınız ve o hatadan dönmek sizin elinizde, ben sadece aracı olurum. Aklınızı kullanın. "
Gözlerimi kapatıp otuz yaşların başında gür saçlı adamı dinlemeye devam ettim. Sesinde ciddilik iliklerime kadar işliyordu resmen. O kadar sakin ve kendinden emin çıkıyordu ki sesi. Bir an için onun yerinde olmayı istedim.
Kartal beni dürttü. Gözlerimi açıp anlamsızca yüzüne baktım.
" Uyuma. "
" Uyumuyorum. "
Hoca kitapları çantasına sıkıştırırken son bir kez soruyu sorana baktı ve hemen sonra gözleri beni buldu. Çok sürmeden çantasını alıp çıktı.
" Acıktım ben. " dedi Kartal.
" Yemek saati gelmiştir. " dedim pencereden içeri sızan güneşin parlaklığına bakıp.
" Adam akıllı bir yemek yapmıyorlar ki. Çatal bıçak yok. Resmen afrika köylerinde ki insanlardan farkımız yok. "
" Haklısın. " diye onayladım onu. Bakışlarını bana çevirdi.
" İyi misin? "
" Bilmem. " sesim boğuk çıkıyordu. " iyi miyim, kötü müyüm bilmiyorum. Nasıl olmam gerektiğini bilmiyorum. "
" Seni buradan çıkarmamı ister misin? "
" Nasıl? " dedim şaşkın gözlerle Kartal'a bakıp
" Seni bu gece buradan kaçırabilirim. "
" Hazır değilim. Dış dünya güvenli değil. "
" Güvenli olan yer burası mı? "
" Belki... ama dış dünya kadar korkutucu değil. "
" Ben seni korurum. Her şeye rağmen. " dedi elini sırtıma koyup " Bilmiyorum sanma. Canın yeteri kadar acıdı ve hâlâ da acımaya devam ediyor, sen gıkını çıkarmıyorsun. " Son söylediği şeyin gerçek olduğunu belli etmemek için sustum. Saçlarımı kulaklarımın arkasına sıkıştırıp gülmeye çalıştım
" Bende acıktım sanırım. " diyip konuyu değiştirmek istedim. Kartal beni anlamayan gözleriyle imtihana sokarken ben ona bakmamaya özen gösterdim. Oturduğum yerden kalkıp kapıya yöneldim. Uzun koridora çıkıp yemekhaneye doğru yürümeye başladım. Yürürken kafam da o kadar çok soru belirmişti ki, dönüp dolaşıp ziftli bir dereye atlıyorlardı sanki. Kafamın içi kocaman ziftli bir dere ve bütün soruları içine hapsediyordu günü gelince bana hatırlatmak için. Hepsi beni çok zorlayan sorulardı. Şimdilik en ağır basan sorulardan beynimi uyuşmuş gibi hissediyordum.
Buradan çıktıktan sonra ki hayatım nasıl olacaktı? Dış dünyaya alışabilecek miydim?
Tek başıma bir yola çıkabilecek gücü kendimde bulamıyordum. Yorgundum. Yaşadıklarımın üstüne bir perde çekebilen biri olamayacak kadar yorgun.
Kartal hemen yanımda yürüyordu. Ne düşündüğümü merak ediyor gibi bir hali vardı. Koluma omzuma attı. Hemen beni yoran düşüncelerin arasından çıkmaya çalıştım. Konuların sürüyle olduğu kapılara yöneldim zihnimde. Tıkladığım ilk kapıda ki konunun ne olduğuna bakmadan ağzım sıraladı kelimeleri
" Suat bey evli midir sence? " Söylediğim şeye dudak büzüp göz devirirken Kartal gülümsedi
" Ne o heriften etkilendin mi? Şanslısın. Parmağında alyans yoktu. " dedi
" Yok. Aklıma takıldı. Ya Suat bey yüzük takmayı sevmeyen biriyse? " Kartal hedef tahtasını şaşırmış elinde okla kalakalmış gibi ne diyeceğini şaşırdı. Elini saçlarına götürüp kaşıdı
" Yüzüğe fobisi mi var yani? "
" Belki. " Diye devam ettim bu amaçsız konuşmamıza.
Biraz daha yürüyüp yemekhaneye vardık. İçeri girdiğimiz de bir masaya oturduk. Daha on dakika vardı. Masada ki şeffaf naylona bakıp iç geçirdim. Tekrar beni içine çeken ziftli dereye bakıyordum. Beni her an içinr çekebilecek kadar güçlüydü.
Diğer taraftan zihnim kendince bir kara delik oluşturmuş, sıkıntılarımı orada biriktirmişti.
Acılarımın biriktiği kara delikten kaçmaktan öte beni içine çekmesine izin verdim. Kendimi kargacık burgacık, eğri bir yere atılmış gibi hissettim. Düşünce sistemime anılar, görseller ve hissettiğim bütün duygular nüksetti. Başımı avucuma yerleştirip gözlerimi kapattım. Beni duvardan duvara fırlatan geçmişimle yüzleşmeden kaçtım hep. Devamlı yaptım bunu.
Göz kapaklarımın ardın da saçları kıvırcık bir kız çocuğu belirdi. Elinde ki kağıda bir papatya çizmişti. Ne gariptir ki papatyaya ağız, göz eklemişti. Çocuk elinde ki keçeli kalemle papatyanın yapraklarına kırmızı noktalar bırakıyordu. Gülümseyen yüzü bir kapının açılıp kapanma sesiyle yok oldu. Ben ne olacağını bildiğim için gözlerimi açmak istedim fakat göz kapaklarım birbirine yapışmış gibi açılmıyordu. Çocuğun yüzüne bir el dokundu ve bedenine doğru kaydı. Ben gözlerimi açmak için çırpınırken o el çocuğun yasak bölgesine kaydı. Kız çocuğu sessizce göz yaşı dökmeye başladı.
Titreyerek kendime geldiğim de kalbim bogazım da çarpıyor gibiydi.
" İyi misin. Bir şey mi oldu? " Kartal beni kolumdan tutmuştu.
" İyi hissetmiyorum. " dedim belli belirsiz çıkan sesimle.
" Odana götüreyim mi seni?" Başımla onayladım.Yatağıma yattığım da gözlerim benden izin almadan döktü içim de ki devasa selin bir kaç damlasını.
O ufak halisülasyon beni yerle bir etmişti. Onca zaman hep kaçtığım için kendimi iyi olduğuma inandırmıştım fakat şuan yıkık duvarları olan bir binadan farkım olmadığını gördüm.
Düşman beni ayakta tutan kaleye kurşunlar yağdırırken ben hiç bir şey yapamıyor saklanmıştım, hemde bir yorganın altına. Bedenim kurşunların izlerini taşıyordu. Bir savaştan kalan boş kovanlar dolmuştu zihnime. Şuan ki ruh halim hepsiyle başa çıkmam için fazla üretken değildi.
Tacizci Rıfat'ın gırtlağını kesip o teyze müsvettesine sert bir tokat atabilecek enerjiyi bir anda vücudum da bulamıyordum.
Yorgundum. Çakır Karan kadar yorgun, onun kadar çaresiz.
Ben yorganın altında nefes nefese kalmış terlerken odamın kapısı yavaşça açıldı. Bunu umursamayarak gözlerimi daha sıkı kapatıp ağlamaya devam ettim. Canım acıyordu. Kalbim kulaklarım da çarpıyor, uğultusu beni sağır etmek istercesine artıyordu. Yapılanlanları düşündükçe kendimi bir yerlerden atmak istiyordum. Yok olmak istiyordum. Sonsuzluğa gitmek ve dönmemek istiyordum" Gerçeklerden böyle mi kaçıyorsun? Bir yorganın altına girerek mi? Eğer öyleyse senden umudu kesmem gerekiyor. " Başımı yavaşça yorganın dışına çıkarıp karışmış saçımı yüzümden çektim. Ağlamaktan şişmiş gözlerim bulanıklaşmıştı. Görüş alanım netleşince yüzüme odaklanmış mavi gözleri görmek beni sarsmıştı. Erkeksi sesini sevmiştim.
" Bakıyorum da konuşmayı sökmüşsün. " sesim bana yabancı gelecek kadar kısılmıştı. Çakır Karan gözlerini kıstı, kollarını göğsünde birleştirdi. Bana hiç bilmediğim bir yüz ifadesiyle baktı.
" Yataktan çıkman için üç saniyen var. Süren başladı. " dediğin de gözlerimi pelertip ona baktım. " Bir. " dedi başını öne eğip karşlarını çattı. Ciddi miydi? " iki. " Evet ciddiydi. Yorganı üzerimden güçlükle attım o gözlerini saate çevirirken " Üç. " Tam karşısında durmuştum saymayı bitirdiğin de. Gözlerini bana çevirdi " Saat iki. Gece saat on bir de hazır ol. " Arkasını dönüp kapıya yöneldi. " Yiğit birazdan burada olur. "
" Bana emir vereme.. " Daha söyleyeceklerim bitmeden kapıyı açıp çıkmıştı bile. Kafam karışmıştı. Bu da neydi böyle. Neden hazırlanmam gerekiyor. Neden on bir de. Ne yapacağız o saatte. En önemlisi Çakır Karan benimle az önce konuşmuşmuydu?
Tüm uğraşlarıma rağmen tek bir şey söylemeyen adam tam karşıma geçip bana emirler yağdırmıştı.
Tuhaf hissettirmişti sesinde ki sert ton. Ellerimi yüzüme tuttum. Ateşim mi vardı? Ellerim titriyordu. Bitkin hissediyordum.
Kapı olabildiğince hızlı açılıp kapandı. Kafamı kaldırıp gelene baktım. Kartal yanıma oturunca sorgu memuruna dönüşmüş gibi baktım yüzüne" Kartal neler oluyor? "
" Bu gece gidiyoruz. Seni de götüreceğiz. "
" Nereye ve neden? " Kartal gözlerimin içine öyle bir baktı ki bana karşı olan şefkatini kalbim de hissettim.
" Seni burada bırakmam için bir neden yok. Sen bizimle geliyorsun Bulut!"
Bu bölümü beğendiyseniz oy ve yorumunuzu bekliyorum...
İnstagram - Palemavi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ORMAN
Teen FictionBulutlar beyazdır, Seni kötülüğümle kirletemem. ⛾ Mavi gözlerinde ki hüznün sebebini merak etsem de susma gereği duydum. Yine söylemeyecekti biliyorum. Acılarını saklamakta ustaydı " ORMAN bugün çatıya çıkalım mı? " dedim çekinerek. Gözlerinin üzer...