9-Melek II. Kısım

9.6K 1.1K 230
                                    


Hatice Teyze'nin yoğun ısrarları doğrultusunda akşam yemeğini onlarla beraber restoranda yemeye karar verdim. Evlerine dönmek yerine hem kahramanlığım hem de evime dönüşüm şerefine kocaman bir sofra kurdular. Eskiden bu insanlarla ne kadar çok vakit geçirdiğimi, beni daha gencecik bir kızken gelinleri hatta kızları olarak nasıl kabul ettiklerini hatırlattı bu samimi tavırları. Emine Abla ile sohbet etmek, Murat'ın okuldaki durumunu, derslerini sormak, Serdar Enişte ile İstanbul'da bıraktığım işim hakkında konuşmak... Eda ile Gökhan restorandan içeri girdikleri an bir şeyler olduğunu anladı Eda. Bu sofra, benim sandalyeye oturuş şeklim ve Ege ile aramızda her saniye biraz daha artan gerilim birçok şeyi anlatıyordu.

"Ne oldu burada?"

Melek'in yanında anlatamayacağımız için ben sadece omuz silktim. Emine Abla dudaklarını hafifçe kıpırdatarak 'ben sana sonra anlatırım' demeye çalıştı ve elimdeki, ayağımdaki sargı Eda'nın hemen ilgisini çekti.

"Kim yaptı bunu sana?"

"Hiç kimse bir şey yapmadı Eda, düştüm sadece."

"Yalancı... Bir şey olmuş işte."

Gözlerindeki korkuyu silip ailesinin daha fazla şüphelenmesini önlemek adına ayağa kalktım ama ayağımın üstüne bastığım an dudaklarımdan bir inleme döküldü. Başımı çevirdiğim an ise destek olmak için yanıma gelmiş Ege'yi gördüm. Belime sarılarak ağırlığımı üstüne vermemi sağladı. Bu minicik jest bile kalbimi öyle kanatlandırmıştı ki ne diyeceğimi bilemedim. Herkesin içinde göz göze geldik ve kendisini açıklama yapmak zorunda hissetti.

"Ben sana üzerine basma demedim mi?"

"Özür dilerim."

"Canı yanan sensin, benden özür dileme. Kendine dikkat et o yeter."

Kollarını isteksizce geri çekti. Yeniden oturmama yardım edecekti ki Eda araya girdi ve bana sıkıca sarıldı.

"Çok özledim seni."

Ege'nin bakışıyla kalbime çöken ağırlık Eda'nın kolları arasına sığınınca gözlerimi doldurdu.

"Asıl ben çok özledim seni. Nasılsın? Yeğenim nasıl?"

"İyiyiz, teyzesi de geldi tamam olduk."

Ellerimi hafifçe şişmiş minik karnına koydum ve yüzümdeki tebessüme zıt olarak yanaklarımdan süzülmeye başlayan yaşlara engel olamadım.

"Hâlâ inanamıyorum. İçinde bir can var ve her gün biraz daha büyüyor. Hem de sevdiğin adamın, kocanın bebeğini taşıyorsun. Çok mutluyum senin adına..."

Gerçekten bir kadının içinde hiçbir korku olmadan, heyecan ve mutlulukla sevdiği adamın bebeğini taşıması ne güzel bir duyguydu kim bilir? Eda da karşımda ağlamaya başlayınca kendimi durduramayacağımı anladım ve sağlam elimi ağzıma bastırarak ağlamamı geçiştirmeye çalıştım. Birbirimizi yeniden kucakladık. Durumumuza Emine Abla 'ne oluyorsunuz?' diye müdahale etmek isteyince Gökhan savunmaya geçti.

"Onlar hep böyleler abla, Eda hamile diye iyice sulu göz oldu. Beril de ya tamamen duygusuz, taş kalpli davranır ya da ağlamaya başladı mı böyle susmaz işte. Alıştım ben zamanla, yadırgamıyorum artık."

Eda birbirimize sıkıca sarılmış halde konuşmaya çalıştı.

"Özür dilerim Beril, telefonda çok üstüne geldim."

"Asıl ben çok sert tepki verdim, kaç gündür yanına gelmem gerekiyordu. Çok özür dilerim."

Geri çekilip yanıma sandalye çekti ve oturup ellerimi tuttu. Ailesinin siz niye küstünüz sorusunu da benim yerime geçiştirdi.

Umudun Külleri (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin