13-Kardeş

7.9K 1K 43
                                    


Psikologumun yanından çıktığımda kendimi rahatlamış, daha özgür hissederek başımı göğe çevirdim. Dilim çözülmüştü bir kere, daha üçüncü seansta olmamıza rağmen konuşmaya çekinmemiştim. Tüm dünyaya bana yapılan haksızlığı haykırmak istiyordum. Sustuğum, kaçtığım, yok saydığım yıllara inat damarlarımda bir deli cesareti dolanıyordu. Ege'den başka kimseyi umursamıyordum. Çünkü konuştuğum zaman onun dışında herkese iyilik yapmış olacağımın farkındaydım. O ise sormayı bırakmıştı. Hazır olduğum zaman beni ondan ayıran, kahreden neyse anlatacağıma inanıyordu.

Annemi hastaneden çıkarmıştık ama gözle görülür şekilde kilo kaybetmişti ve kanser tüm vücuduna yayıldığı için artık uygulanabilecek bir tedavi kalmamıştı. Son günlerini evde geçirecekti, serumla besleniyordu. Gidişine kendimi hazırlamaya çalışıyordum. Kendinde olduğu zamanlarda defalarca söylememe rağmen ona hakkımı helal etmemi istiyordu. Çünkü o kendisini bir türlü bağışlayamıyordu. Bu konuda onu rahatlatacağını umduğum kelimelerimden başka bir çarem yoktu. Tıpkı kendimi affedemediğim konularda olduğu gibi...

Otobüsten inip ablamı aradım ve annemin başında yalnız olduğundan emin olunca eve uğradım. Babam benim yerime dükkâna bakıyordu. Aslında annemin başından bir an bile ayrılmak istemiyordu ama bu ortamdan uzaklaşmazsa onun da sağlığının bozulmasından korkuyorduk.

"Nasıl ben gittiğimden beri?"

"Bugün çok ağrısı yok, seni de sayıklamadı. Sen nasılsın? Hallettin mi işlerini?"

Randevumdan önce gittiğim iş görüşmesini hatırlayarak gülümsedim.

"Evet, editör olarak kabul edildim. Tam zamanlı bir iş olmadığı için maaşı yeterince iyi değil ama şu an evden çalışacak olmak benim için en güzel yanı."

"Senin adına çok sevindim. Buraya yeniden kök salıyorsun galiba gerçekten ha?"

O kadar uzun zamandır sohbet edip bir şeyler paylaşmıyorduk ki sorusu özlemle iç geçirmeme neden oldu.

"Sevdiğim herkes buradayken başka türlüsü saçmaydı zaten."

"Yanlış anlamazsan bir şey soracağım. Ege ve sen... Yani siz yeniden bir arada mısınız?"

Gülerek boynumdaki kolyeyi okşadım.

"Sanırım evet. Hayatım boyunca bir tek onu sevdim. Öncesi ya da sonrası olmadı. Ege'yi sevgilim olarak adlandırmak çok yetersiz kalır."

"Aranızdaki bağ çok güçlü, ben bunu annemle babam arasında bile görmedim. Ege sanki seni sevmiyor da sana tapıyor gibi. Hem aşığın hem de hayranın. Hangi erkek kendisini terk edip tüm kasabanın ağzına sakız eden bir kadını yıllar sonra döndüğünde hiç gitmemiş gibi kabul edebilir ki?"

Ege de ondan kendi isteğimle ayrıldığıma inansaydı muhtemelen onu geri kazanmam çok daha zor olurdu. Şimdi bile bu konuda kesin konuşamıyordum. Sevgilim miydi? Dostum mu yoksa hayat arkadaşım mı? Bu tanımlamayı daha önce defalarca duymuştum ve ancak şimdi anlamını idrak edebiliyordum. Beni güldüren bir şey olduğunda ya da kızdıran, endişelendiren bunu ilk Ege''ye anlatmak istiyordum. Güzel bir yemeğin tadına bakınca bunu Ege de yemeli diyordum mesela. Ayrı geçen yıllarda onun benim yasımı tuttuğu gibi ben de kendi yasımı tutmuştum. Hiç gerçekten gülmüş müydüm? Yağmurdan sonraki toprak kokusu, gökyüzünü süsleyen gök kuşağı gibi hayatın güzelliklerini gözlerim görmüş müydü? Okulda notlarımı yüksek tutmak için çalışmıştım. İnsanlara güvenemediğim için arkadaş edinememiştim. En azından birlikte gülüp eğlenecek kadar samimi arkadaşlarım olmamıştı. Eda ile görüşmemek için büyük bir mücadele vermiştim. Bir gün ders çıkışıma gelip Ege'nin nişanlandığını söylediğinde dünyam başıma yıkılsa da ses etmemiştim. Yüzümde tek bir kas bile oynamamıştı. Yurttaki odamda gece kızlar uyuduktan sonra hıçkırıklarımı yastığıma hapsederek sabaha kadar ağlamıştım. Sonrasında Ege'nin askerden döndüğünü, birkaç hafta içerisinde düğünü olacağını ise babamdan öğrenmiştim ve bu defa ağlamak yerine metanetle karşılamıştım haberi. Zaten bir daha da kolay kolay gözyaşı dökmemiştim düğün gecesi dışında.

Umudun Külleri (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin