23-Aşk

8.3K 967 74
                                    


Okul çıkışı üstümde üniformam, elimde yağmurdan ıslanmaması için hırkamın içine sakladığım ders kitaplarımla bahçe kapısının önünde yağmur belki azalır diye bulduğum ilk çatısı kapalı noktaya sığınmış halde bekliyordum. Ege'nin üniversitedeki ikinci yılıydı ve o gün benim on altıncı yaş günümdü. Eda ile birlikte bize gidip pijama partisi yapacaktık. Ancak bahçede kalabalığın arasında onu kaybetmiştim. Bu kadar kısa sürede ıslanan saçlarımdan damlayan sular sinirlerimi bozunca avuçlarımın arasında sıkarak iç geçirdim. Ne harika bir doğum günüydü ama! Okul arkadaşlarımın kenara çekilmesine sebep olacak şekilde yanaşan kamyoneti görünceye dek bu doğum günümün en kötü doğum günleri listemde ilk sırada olacağından emindim. Camı açıp başını uzattığında zaten ayaklarım beni yağmurun altına, ona daha yakın olabileceğim bir noktaya götürmüştü.

"Ege! Senin ne işin var burada?"

"Yağmurda rezil olmayın diye almaya geldim ama geç kaldım galiba, bu ne hal böyle Beril?"

Kitaplarımı ona doğru uzatıp güvene aldıktan sonra ellerimle ıslak saçlarımı tarayıp düzeltmeye çalıştım.

"Sen hafta ortası gelmezdin buraya, okulun yok muydu?"

"Vardı, ama çilli meleğimin doğum gününü kaçırmama neden olacak kadar önemli bir ders olduğunu sanmıyorum."

Otuz iki dişim meydanda sırıtıyordum ve kendime engel olamıyordum.

"Benim için mi geldin yani?"

"Şüphen mi var?"

Arabadan inmiş, elindeki şemsiyeyi açarak başımın üstünde tutmuştu. Heyecandan her an bayılabilirdim. Ege, benim Ege'm o kadar yolu doğum günüm diye gelmişti. Ayrıca ıslanmayayım diye okul çıkışıma bile gelmişti! Bir şey söylemeden ona hayranlıkla bakarak sırıtmaya devam edince halime güldü ve yaklaşarak sessizliği bozdu.

"Biz neden hâlâ arabaya binmiyoruz?"

"Bilmem. Duruyoruz işte öyle..."

Çok güzeldi ama gözleri ya... Yağmurlu hava da bir başka yeşil bakıyordu sanki. O gülünce güneş açıyordu, ne bileyim etrafıma huzur ve güven yayılıyordu. Dünya küçülüyordu ve sadece ikimiz kalıyorduk.

"Beril."

"Hııı..."

"Eda nerede?"

Sahi Eda neredeydi? Ege'yi görünce yine aklım başımdan gitmiş, kardeşimi unutmuştum.

"Ay ben Eda'yı kaybettim!"

Şemsiyenin altından çıkarak yarısından çoğu boşalmış okul bahçesine koştum. Fakat ayağım çamurda kayınca dengemi kaybettim. Neyse ki Ege tam vaktinde arkamdan yetişmişti ve kollarımdan kavrayarak düşmemi engellemişti. Arkamdaki varlığı hem kalbimin yerinden fırlayacakmış gibi atmasına neden oluyordu hem de etrafına yaydığı güç kendimi güvende hissettiriyordu. Islanmak o anda umurumda değildi. Başımı çevirip gözlerine minnetle baktım. O ise aramızdaki güvenli mesafeyi korumak istercesine bedenimi ondan tarafa döndürürken bir adım geri çekildi. Ancak aynı anda kulaklarıma dolan gök gürültüsü onun açtığı mesafeyi hızla kapayarak koluna dokunmama neden oldu.

"Beril, sen hâlâ gök gürültüsünden mi korkuyorsun?"

Dudaklarında samimi bir gülümsemeyle sorduğu soru beni utandırınca başımı çevirerek inkâr ettim.

"Ne münasebet? Koca kız oldum, gök gürültüsünden korkacak değilim. Aniden ses duyunca ürperdim sadece."

Başını sallayıp beni onaylasa da açıkça gülüyordu. Islak saçlarımı okşayarak başımı göğsüne bastırıp sıkıca sarıldı. Bu ne içindi şimdi? Aklımdan geçen soruyu işitmiş gibi konuştu.

Umudun Külleri (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin