3. bölüm

5.9K 304 62
                                    

Why are you ignoring me?~

‘’Ah,’diye inledi Kai acıyla, hemşire yanağını bandajlarken. 

‘’Bir dahakine dikkat et tatlım,’’dedi hemşire gülümseyerek, Kai’nin büyükannesine benziyordu. 

‘’Biri omzuma çarptı,’’diye sızlandı, ‘’Dikkat ediyordum zaten.’’ Kadın Kai’ye gülümsemeye devam etti. Ardından izin kağıdını imzaladı ve çocuğu sınıfa 
gönderdi.

Kai sınıfa girdiğinde tüm meraklı gözler ona çevrilmişti. Ama Kai’nin gözleri Luhan’ı arıyordu. Luhan en arka sırada oturuyordu, minik kafasını eğmişti. Kai sırasına doğru yürürken yanındaki sırada oturan Tao’ya tehdit dolu bir bakış attı. 

‘’Neyin var… Imm… Jongin?’’diye sordu öğretmen. 

‘’Kai,’’diye düzeltti Kai yorulmuş bir şekilde.

‘’Hım…’’ Kai kafasını eğdi, tüm sınıf ona bakıyordu.

‘’Sınıfa girmeye çalışırken bir öğrenci bana omuz attı ve tökezleyip elimdeki kitapları yere düşürdüm, ardından onların üstüne düştüm. Kitapların kenarı yanağımı kesti.’’ Kavga meselesine girmek istemiyordu. Diğer yandan göz kenarıyla Luhan’ı görebiliyordu, tüm sınıf Kai’ye odaklanmışken, o niye bakmıyordu? Niye kafasını eğip kitabına odaklanmıştı?

‘’Geçmiş olsun,’’diye mırıldandı öğretmen. Kai dolgun dudaklarını kıpırdattı.

‘’Teşekkür ederim.’’

Ve ardından derse döndü. 

Kai acıyan yanağını umursamayarak yüzünü sıraya dayadı. Kafası Luhan’a dönüktü ama Luhan onu takmıyordu bile. Kendi hayal dünyasında kaybolup gitmişti. Kai onun için şuan bir hayalet gibiydi. En azından Kai öyle düşünüyordu. 

Teneffüste Tao Kai’den bir ton azar yedikten sonra birlikte yemekhaneye gittiler. Tao’nun sevgilisi Yumi de onlarla birlikte gelmişti. Kahverengi saçlı, beyaz tenli bir kızdı. Kendi halindeydi ve güzeldi. 

Birlikte yiyecek bir şeyler aldıktan sonra bir masaya oturdular. Kai kırmızı elmadan bir ısırık almadan önce bakışlarını etrafta gezdirdi. Çok geniş bir yemekhaneydi burası. Duvarlar çok yüksekti ve her duvarda birer pencere vardı. Sandalye ve koltuklar birbirine uyumluydu.

Kai ağzındaki elmayı çiğnerken birden göz gezdirdi ve onca kahverengi yada siyah kafa arasında bir farklılık gördü. Sarı ve dalgalı saçlar. Bu Luhan’dı.
Gene… En dipteydi. En dipteki masada yalnız başına oturuyordu. Gerçekten hiç arkadaşı yok muydu? En azından… Bir kişi bile mi yoktu?

‘’Luhan-shi’yi yanımıza çağıralım mı?’’diye sordu Kai Tao ve Yumi’ye gülümseyerek. 

Tao tek kaşını kaldırıp ona garip garip baktı. 

‘’Saçmalama,’’dedi sert sesiyle, gene ciddileşmişti. Kai Tao ciddiyken bazen ondan korkuyordu.

‘’Saçmalanmaz, taranır,’’dedi Kai komik bir bakışla bakarak. Tao kendini tutamayıp güldü.

‘’Ne demeye çalışıyorsun?’’ Gözlerinin altındaki halkalar daha da belirginleşmişti. 

‘’Dedim ki Luhan-shi’yi yanımıza çağıralım mı?’’ Tao kıkırdadıktan sonra kafasını eğdi, biraz daha güldü. Kai onun neye güldüğünü merak ediyordu doğrusu.

‘’Bak Kai,’’diye mırıldandı Tao tek tek konuşarak, sanki anaokuluna giden birine laf anlatıyormuş gibiydi. ‘’Bu okulda yenisin, kuralları pek bilmiyorsun. Hım… Luhan yalnızdır. Kimseyle takılmaz. En büyük özelliği budur.’’ Kai ona bön bön baktı.

‘’Buradaki düzeni bozmaya hakkın yok,’’diye fısıldadı Tao. 

Kai şaşırmıştı.

‘’Düzen mi?’’diye sordu.

‘’Düzen,’’diye mırıldandı Tao, ‘’İki heceli bir sözcük.’’

‘’…’’

‘’Biz gruplaştık Kai. Uzun zamandır böyleyiz.’’

‘’Gruplaştık?’’ Onun bu sorusuyla Tao siyah gözlerini devirmişti. ‘’Kimsenin yalnız kalmaya hakkı olmadığını biliyor olmalısın.’’

‘’…’’ 

‘’Sırf yalnız diye sizde mi takılmayacaksınız onunla?!’’

‘’Burada kuralla-‘’

‘’Ne demeye çalıştığını sorabilir miyim Tao?!’’ Kai kendine hakim olamayıp resmen bağırmıştı. Yemekhanedeki herkesin ve birkaç masa ötede oturan Kyungsoo’nun bakışlarının tüm gözlerin onun üstünde olduğunu hissediyordu. Kafasını eğip elini ağzının üstüne koydu. 

‘’Kapa çeneni, Kai,’’diye mırıldandı Tao. 

‘’Ü-üzgünüm.’’ 

Tao gözlerini kırpıştırdı. ‘’Onu neden umursuyorsun ki?’’ 

‘’…’’ Yumi suskundu.

‘’Bilmiyorum,’’dedi Kai gergin bir sesle, bakışları donuklaşmaya başlamıştı, ‘’Belki de… Yalnız olmasına katlanamıyorumdur.’’

‘’Bu herkesin kendi tercihi,’’dedi Tao sırıtarak, Kai onun ağzına uçan tekme atmak istemişti.

‘’Bir dediğin, diğer dediğini tutmuyor Tao.’’ Tao kafasını geriye attı ve derin bir nefes aldı.

‘’Konuyu kapatalım, tamam mı?’’diye mırıldandı. Kai kafasını eğdi.

Görünüşe göre her şey kalıplaşmıştı bu okulda. Yalnızlık… Bu sözcüğün onlar için hiçbir anlamı yoktu. 

‘’Peki,’’diye mırıldandı ancak sinirleri hala yay gibiydi. Bu konuyu kapatamazdı ve asla da kapatmayacaktı.

Sahi… Luhan’ı neden bu kadar çok önemsiyordu?

***

'’Ah!’’diye inledi Kai, aynaya bakarak yüzündeki yara bandını çıkarıyordu. ‘’Acıdı!’’ 

Kahverengi derin gözleriyle yarayı inceledi. ‘’Kağıt kesiği…’’ diye ofladı. O sırada annesi girdi banyoya.

‘’Kai,’’diye mırıldandı. Kai kafasını ona çevirip baktı.

‘’Efendim?’’ Kai annesine ne kadar çok benzediğini fark etti o an. Dolgun dudaklar, ışıldayan esmer bir ten ve güzel gözler.

‘’Bana… Bu okulda belaya bulaşmayacağına dair söz vermiştin.’’ Kai kafasını eğdi. ‘’Eski okulda yaşadıklarını biliyorsun.’’

‘’Kyungsoo denen koca gözlü çocuk başlattı. Geldiğim günden beri bana omuz atıyorlar. Bu durumda nasıl sessiz kalabilirdim sence?’’ Annesi derin nefes alarak ona baktı.

‘’Bir daha böyle bir şey istemiyorum.’’ 

‘’Bana bulaşırlarsa karşılığını veririm,’’diyerek sırıttı Kai. Annesi kafasını salladı. O sırada Taemin geldi kapının önüne. Uzun, karamel rengi saçlarını atkuyruğu yapmıştı.

‘’Ov… Yanağına ne oldu Jongin?’’ Onu gören Kai daha da sinirlenmişti.

‘’Yaklaşma!’’dedi öfkeyle, ‘’Hepsi senin yüzünden oldu Taemin!’’ Taemin tek kaşını kaldırdı.

‘’Hatırladığım kadarıyla ben bir şey yapmadım.’’ 

‘’Yaptın! Çantamı bana sormadan almışsın ve… ve… Bir çocuk omuz attı ve… ve… Yere düştüm ve kağıtlar yüzümü kesti!’’

‘’Çok üzgünüm Jongin.’’ Taemin hiçte üzülmüş gibi görünmüyordu.

‘’BENİM ADIM KAI!’’diye bağırdı Kai birden, Taemin gülüp duruyordu. Annesi Taemin’in kolunu yavaşça itti.

‘’Kardeşinle uğraşmayı kesecek misin?’’

‘’Hayır,’’dedi Taemin pis pis sırıtarak, ‘’Bu benim hobim.’’ 

‘’İçeri git Taemin.’’ Taemin gülümsedikten sonra koridora doğru yürümeye başladı.

‘’Tanrım.’’ Kai elini yüzüne koydu. ‘’Uyumam lazım. Çok yorgunum.’’

‘’Git dinlen tatlım.’’ Annesi gülümsedi. 

Kai banyodan çıktı ve odasına doğru yürümeye başladı.

***

Kai uyuyamamıştı ve kitap okumaya karar vermişti. Ama olmuyordu. 1 saattir aynı sayfadaydı ve okuduğundan hiçbir şey anlamamıştı.

‘’Aah,’’diye mırıldandı ve yatakta sessizce döndü. 

Luhan aklının içinde dolanıp duruyordu, sert ancak bir o kadar acıklı ifadesi ile birlikte tabii ki. 

‘’Onu yalnızca 2 gündür tanıyorum. Ve ona karşı böyle şeyler hissediyorum,’’diye düşündü. Onunla hiç konuşmamıştı. Küçücük bir merhaba dışında.

Yalnızlık hoş bir şey değildi. Kai bugün bir şey fark etmişti.

Luhan insanlardan uzaklaşmıyordu. İnsanlar ondan uzaklaşıyorlardı.

Peki bunun nedeni neydi? Ne yapmıştı da insanlar ondan bu kadar uzak duruyorlardı? (Luhan’ın suçu ne kjsadgjkasdhfs)

Kai Luhan’ın kötülük yapacağına inanmıyordu. Luhan soğuk ve sert olabilirdi ama kötü? Asla.

Kai insanları yargılamazdı. İnsanlar hata yapabilirlerdi. Kai’de hata yapıyordu. Bu önyargının kaynağı olamazdı.

Kai bunları düşünürken uyuyakalmıştı. Ve o gece rüyasında ilk defa Luhan’ı gördü.

Going to HellHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin