İkinci Bölüm

337 33 19
                                    


Lee Taeil ; 1990 Seul doğumlu. Bilgisayar korsanı. Kovulmadan önce Seul Emniyet Müdürlüğü'nde bilgisayar mühendisi olarak çalışıyordu. İnternet üzerinde depolanmış bazı dosyaları sızdırdığı iddialarıyla kovuldu. Fakat bu medyaya yansımadı. Çünkü Seven Seasons şirketi bunun üzerini kapattı. Tıpkı yıllar boyunca yaptığı gibi.

Benim tahminim Taeil'in o dosyaları genç CEO Woo Jiho için sızdırdığıydı. Çünkü doğum yerleri aynıydı. Bu muhtemel ihtimalle çocukluk arkadaşı olduklarını gösterirdi, yani en azından ben öyle düşünüyordum. Kovulduktan sonra büyükannesine bakmak için part-time işlerde çalıştı. Fakat büyükannesi bir araba kazasında hayatını kaybettiğinde Lee Taeil parayı sadece internet kafede oyun oynamak için harcıyordu.

İşte bu şuan karşımda marketten alınmış hazır rameni ağzına sokuşturmakla meşgul Lee Taeil'in hayatının kısa bir özetiydi. Aklıma takılan sorular büyük bir kargaşa çıkarıyordu. Sanki içeride bir sirk varmış gibiydi. Fakat sirkin gözdesi büyük fil görevi gören asıl soru etrafta koşuşturmaya başlayınca işler kontrolümden çıkacak gibiydi.

'' Lanet olsun, biraz sessiz olun ! ''

Bağırmamla Taeil bana baktı. Etrafta kimsenin olmaması şans mıydı yoksa Taeil'in beni deli sanması için altın tepside sunulan bir fırsat mıydı emin değildim. Bana bakan şirin surata gülümsedim. Suratı şirin olsa da o bunu istemiyordu. Bunu vücudunun çeşitli yerlerinde bulunan dövmeler bana söylemişti.

'' Kiminle konuşuyorsun sen ? ''

Gülümseyerek ellerimi kafamın arkasına götürdüm. Kulağımın arka tarafını kaşımak – bunu yaparken kedi gibi hissettiğim doğru- beni her zaman rahat hissettirirdi.

'' H-hiç..Yemeğini bitirdiysen gidelim mi ? ''

Ramen tabağının dibindeki suyu kafasına dikti ve şapırtı sesleri eşliğinde bunun ona iyi geldiği hakkında bir şeyler söyledi. Gitmemiz gereken bir yer vardı. Eğer şansım yaver giderse bir taşla iki kuş vurma şansım vardı. Bu şansı kaçıramazdım. Bu yüzden şehirden bir kaç kilometre uzaklıktaki bir kasabada lüks bir ev bakınmamız gerekiyordu. Kasaba olduğu için bu evlerden az olur sanıyordum ama oraya gittiğimizde durumun hiç de öyle olmadığını fark ettim. Burası villa cenneti falan olmalıydı. Her evin şifreli bahçe kapısı vardı. Aradığım evin neye benzediğini bilmiyordum bu yüzden esnafa sormak en iyisiydi.

'' Kimse yok mu ? ''

Girdiğim yer eski bir antikacıydı. Terk edilmiş gibi görünüyordu. Bu kadar zengin bir kesimde neden antikacının bu halde olduğunu sorguladım kafamda.' Orası eski eşyalarla dolu aptal' içimdeki sese hak verircesine başımı salladım. İçeri çekingen bir şekilde adım atmaya devam ettim. Taeil'e arabada beklemesini söylemiştim bu yüzden daha tedirgin hissediyordum. Arabayı çalıp kaçacağından değil de o adamı ikna edemezsem kendimi en tepesine koyduğum ego dağından yuvarlanarak inmek zorunda kalacaktım.

'' Buyurun ? ''

Dükkanın arka tarafından 40'lı yaşlarının ortasında bir adam çıkınca rahat bir nefes verdim. 'Tamamen terk edilmiş değil en azından.'

''Merhaba, size bu civarda oturan birilerini soracaktım. Burada uzun zamandır esnaflık yapıyor olmalısınız... yardımcı olursanız sevinirim. ''

Adam eliyle havadaki tozları kovuşturduktan sonra eski , kırılmaya yüz tutmuş ahşap sandalyesine oturdu. Yüzünde hoşnutsuz bir hava vardı. Yüz ifadesinden mahvolduğumu hissetmiştim. Anlaşılan bu adam bana yardımcı olmayacaktı. Şefin bana verdiği sürenin ilk günü Taeil'i bulmuştum. Bana geri dönmesi iki gün sürmüştü. O süre boyunca ben de bir çok telefon görüşmesi yapmış ve internette bir bilgi olup olmadığına bakmıştım. Sonunda elimde resimlerini tuttuğum iki adamı bulmuştum. Fakat şuan için sadece bir resimden ibaretlerdi.

BERMUDA TRIANGLEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin